Süreyya ORAL
12 Eylül darbesi olmuş, askerin en güçlü olduğu dönem, bürokratların askerden gelen taleplere hiç hayır demediği bir ortamdayız..
Bir gün Ankara Emniyet Müdürlüğündey...
Süreyya ORAL
12 Eylül darbesi olmuş, askerin en güçlü olduğu dönem, bürokratların askerden gelen taleplere hiç hayır demediği bir ortamdayız..
Bir gün Ankara Emniyet Müdürlüğündeyim.. Şubeleri dolaştıktan sonra emniyetin girişindeki Trafik Şube Müdürlüğündeyim.. O dönemin trafik şube müdürü Haluk Bahçekapılı ile sohbet ediyor, çay içiyoruz…
İçeriye bir subay girdi.. Ankara Sıkıyönetim Komutanı Orgeneral Recep Ergun’un yaveri olarak tanıttı kendisini.. Komutanın bir yakınının yaprak şeklindeki ehliyetini çıkararak vizesinin yapılması ricasında bulundu...
Bahçekapılı bir yavere bir de onun uzattığı ehliyete bakarak “siz bu kişiyi tanıyor musunuz” diye sordu.. Yaverin “hayır” yanıtını vermesinden sonra, ben bu kişinin sağlam mı, tek ayağı sakat mı, gözü sağlam mı nereden bilebilirim.. Bu vizenin amacı ehliyet sahibinin sağlam olup olmadığını görmek ve ondan sonra vize vermek… “Komutana selamımı söyleyin ehliyetin sahibi gelsin hem bir çayımızı içsin biz de o arada vizesini yapalım” diyerek yaveri uğurladı…
Askerin en güçlü olduğu dönemde bir komutanın ricasının geri çevrilmesine tanık olmuştum…
Yaver gittikten sonra Haluk Bahçekapılı ile sohbetimiz devam etti.. Bahçekapılı, olaydan bahsederek yasalara göre yapacağı bir ayrıcalığının olmadığını belirtirken, “kişinin bir rahatsızlığı varsa ve buna rağmen vize verirsek bunun cicdan azabını ömür boyu çekerim” diyerek ret gerekçesinin dile getirmişti..
Bir zamanlar böyle yasalara saygılı bürokratlar da vardı….