Anayasa Mahkemesi, iki kez verdiği hak ihlali kararı Yargıtay tarafından uygulanmayan TİP Hatay Milletvekili Can Atalay’a ilişkin yapılan 3. başvuruyu 6 aydır gündeme almadı. AYM, Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesine karşı yapılan başvuruyla ilgili aldığı “karar verilmesine yer olmadığı” yönündeki kararının gerekçesini de 4 aydır açıklamıyor…
Alican Uludağ
“Adalet” ve Kalkınma Partisi tarafından 22 yıldır yönetilen Türkiye, Can Atalay konusunda iki yüksek yargı organı arasında derin bir kriz yaşadı. Anayasa’nın uygulanmadığı o kriz, halen çözümlenemedi ve şimdilik buzdolabına kaldırılmış durumda.
Süreci hatırlayalım.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “18 yıl hapse mahkûm olmuş bir terörist” dediği Avukat Can Atalay kim?
Soma, Ermenek, Çorlu ve Aladağ gibi katliam davalarında mağdurları savunan bir hukukçu. Hak mücadelesinde hep ön saflarda yer aldı. Ancak iki yıl önce Atalay, Gezi davasında “hükümeti devirmeye teşebbüse yardım” iddiasıyla 18 yıl hapis cezasına çarptırılarak cezaevine atıldı.
14 Mayıs 2023’te yapılan genel seçimlerde Türkiye İşçi Partisi’nden Hatay Milletvekili seçildi. O tarihte cezaevinde olan Can Atalay, aradan geçen bir yıla karşın Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne gelip yemin edemedi, görevine başlayamadı. Çünkü Ankara’daki bazı “yüksek yargıçlar” milletvekili seçilmesine karşın Can Atalay’ı cezaevinde tutmayı tercih etti. Aslında bu tercih onların değil, iktidarın isteğiydi. O yüksek yargıçlara düşen ise iktidar ile “uyumlu” çalışmaktı.
Bu uyumun ana lokomotiflerinden biri olan Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Can Atalay’ın “yasama dokunulmazlığı” gerekçesiyle tahliye edilmesi talebini reddetti. Aynı daire, AYM’nin verdiği iki ihlal kararını da “iktidarın kışkırtmasıyla” uygulamadı. Yargıtay, talimat verir gibi kararın örneğini Meclis’e göndererek Atalay’ın vekilliğinin düşürülmesini istedi. Bu yetmezmiş gibi Yargıtay, kararı veren 9 AYM üyesi hakkında suç duyurusunda bulundu. İktidar temsilcileri de o dönem Anayasa Mahkemesi’ne “yetkilerini kısıtlarım ha” diyerek gözdağı verdi.
Bu gelişmelerin ardından Gezi davasında verilen kesinleşmiş mahkûmiyet kararı 30 Ocak’ta TBMM Genel Kurulu’na okunarak Can Atalay’ın milletvekilliği düşürüldü.
Bu süreçte Can Atalay’ın avukatları, Ocak 2024’te AYM’ye iki başvuruda bulundu. İlki, AYM kararının ikinci kez uygulanmaması nedeniyle yapılan 3. hak ihlali başvurusu oldu. Diğer başvuru ise Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesine ilişkin yapıldı.
AYM 4 aydır gerekçeyi açıklamıyor
AYM Genel Kurulu, Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesine ilişkin yapılan başvuruda 22 Şubat’ta “karar verilmesine yer olmadığına” hükmetti. Bu karar, hükümetin hoşuna gitmedi. Çünkü iktidar, “yetkisizlik nedeniyle ret kararı verilmesi” gerektiğini öne sürüyordu. AYM’nin verdiği kararın gerekçesi ise 4 aydır açıklanmadı. Ancak kararın gerekçesinde, Can Atalay’a ilişkin hak ihlali kararlarının uygulanmaması nedeniyle milletvekilliğinin düşürülmesinin “yok hükmünde” olduğunun yazılacağı belirtiliyor. Ancak gerekçeli kararın halen açıklanmamış olması Can Atalay’ın mağduriyetinin daha uzamasına neden oluyor.
3. başvuru 6 aydır gündeme alınmadı
Diğer yandan Anayasa Mahkemesi, 6 aydır Can Atalay’ın yaptığı 3. ihlal başvurusunu da gündeme almadı. Gezi davasına ilişkin esastan yapılan hak ihlali başvurusu da yine AYM’de bekletiliyor. Her iki başvuru, AYM’de genel kurulda değil henüz “bölümler” önünde incelemede. Gündem belirleme yetkisi ise yeni AYM Başkanı Kadir Özkaya’da bulunuyor. Özkaya, o dönem başkan vekili sıfatıyla her iki ihlal kararını altına da imza attı. Ancak Özkaya, şimdilik daha “dengeli” bir başkanlık politikası yürüterek mevcut krizi tırmandırmak istemiyor gibi.
Peki, bu durum Anayasa Mahkemesi’nin Can Atalay krizinde geri adım attığı anlamına mı geliyor? Şimdilik buna kesin olarak geri adım demek zor. Ancak AYM’nin Can Atalay sorununun çözülmesi için yeni bir adım atmaya çekindiği de ortada.
Yargıtay’da ise o dönemin başkanı Mehmet Akarca gitti. Yerine Ömer Kerkez seçildi. Kerkez, mevcut kriz nedeniyle Yargıtay’ın yıpratılmasını eleştiriyor. Yargıtay’ın son dönemde sürekli tartışılır hale geldiğini anımsatan Kerkez, “Bu olumsuz tartışmaların en azından bizden kaynaklı sorunlarını mutlaka bir an önce çözmemiz gerekiyor” mesajını vermişti.
Aslında Ömer Kerkez’in Yargıtay’daki varlığı, Can Atalay krizini çözmek için fırsat. Eğer siyaset kurumu, Gezi davası üzerinden elini çekerse kriz yargı içinde çözülebilir. Her iki yüksek mahkeme, yeter ki Anayasa’yı ve hukuku uygulasın.
Bu arada Anayasa Mahkemesi, sorunun siyaseten çözülmesini mi bekliyor? Bu da başka bir soru. Çünkü Türkiye’de geçmişte olduğu gibi siyasi davaların çözümü de hep siyasi oldu. Ergenekon ve Balyoz davalarında bunu yaşadık. Ancak 31 Mart yerel seçimlerinden birinci parti çıkan CHP’nin lideri Özgür Özel’in Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yaptığı “normalleşme” görüşmelerinde şimdilik Erdoğan’ın Gezi davası ve Can Atalay konularında olumlu bir adım atılacağı sinyali vermiş değil. Çünkü Erdoğan’ın iktidar ortağı MHP, buna karşı.
Sonuç olarak Can Atalay krizi, yargıda mı siyasette mi çözülecek, bunu zaman gösterecek.
İkinci ihtimal gerçekleşirse yargıya olan güven bir kez daha düşecek.