Utku ŞENSOY 100 küsur günden geri sayımın yapılmaya başlandığı, seçimin son düzlüğüne girdiğimiz şu günlerde, ittifak cephelerinin baş döndürücü siyasi hamleleri, ekonomik...

Utku ŞENSOY 100 küsur günden geri sayımın yapılmaya başlandığı, seçimin son düzlüğüne girdiğimiz şu günlerde, ittifak cephelerinin baş döndürücü siyasi hamleleri, ekonomik sıkıntıların da kuraklığın da önüne geçiyor. Yurttaşlar, doğru dürüst kış yaşanmamasına rağmen, enflasyonun hızıyla, her hafta güncellenip havalarda uçuşan fiyatlardan, bin lirayı aşan doğal gaz, kabaran aidat, elektrik faturalarından ve çarşı-pazar etiketlerine bakıp eve eli boş dönmekten bunalırken, siyaset yine gündemin en tepesine oturmayı başarıyor! Ordudan emekli olduktan sonra 60’lı yılların sonunda dedem emekli Albay Celal Birsen’in kurduğu, Ankara Belediyesi Şehir Bandosu, Orkestrası ve Mehteran Bölüğünde “Çorbacı başı” Celal beyin hemen arkasında maskot olarak 2 ileri bir geri çevgen salladığım günleri anımsatan akaryakıt fiyatlarındaki iniş çıkışlardan söz etmeye gerek bile yok. Benzer bir tabloyu baskılanan dövizde de yaşarken şaşırıp kalıyoruz. Tamtakır kilerlere, buzdolaplarına alıştık ama karsız, toprağın iki damla yağmura muhtaç olduğu günlerde boşalan barajlara alışabilmek daha da acı. Böylesi kurak bir kışın baharı, yazı da var. Suya hasret topraklar yüreğimizi daha da sızlatıyor. Bu dönemde çoktan birkaç karış karla örtülü olması gereken tarım alanlarımız susuzluktan çatır çatır çatlıyor. Dondurucu soğukların olmaması, yoksulları biraz olsun rahatlatırken, kayak pistlerinde bile yapay kar kullanılmaya başlanması önümüzdeki büyük kuraklığın, hatta gıda sıkıntısının işareti olarak gösteriliyor. Büyük metropollerde hizmet sektörüne üşüşüp, toplumun, ülkenin geleceğine pek de faydası olmayan milyonların en çok bu dönemde çiftçimizin, üreticimizin, besicimizin değerini daha iyi anlayıp onları baş tacı etmesi gerek. Aksi takdirde ekmeğe, patates-kuru soğana muhtaç kalabiliriz. Tablo böylesine vahimken, ittifakların açıklamalarıyla meşgul edilmemiz hayli can sıkıcı. Bahar ve yaz aylarında yaşanabilecek olası gıda sıkıntısına çözüm için, seferberlik ilan edilip tarım ve hayvancılığa sübvansiyonlar yağdırılıp fiyatlar dizginleneceğine, sandıktan-oydan-ittifaklardan söz etmek, çocukluğumuzda yaz aylarında başkentin Emek semtinde top oynadığımız eğri direkli toprak sahada kurulan açık hava sirkindeki ip cambazına ağzımızı açıp baktığımız günleri anımsatıyor. *** [caption id="attachment_262985" align="alignright" width="390"] Kruvaziyer turizmi
yüzleri güldürüyor[/caption] KRUVAZİERİN PATLAMA YILI Susuz günlerde siyasetin sıkıcılığını bir kenara bırakıp biraz da güzel şeyler arama çabası içinde, Kruvaziyer yolcu sayısının geçtiğimiz yıl 1 milyonu aştığı yolundaki haberler dikkatimizi çekti. Bunca olumsuzluk içinde çöldeki vaha benzeri içimizi ferahlatan bir durum. Yurdumuza 2021 yılında 78 büyük yolcu gemisiyle sadece 45 bin yolcu gelirken, geçen yıl bu sayı kruvaziyerde 991’e, yolcu sayısında ise bir milyon 6 bine ulaşmış. Dünya kruvaziyer turizminin yüzde 20’si Akdeniz’de yapılıyor, pastadan daha çok pay alabiliriz. Sıkı durun her şey yolunda giderse 2023 hedefi bin beş yüze yakın devasa gemi ve bir buçuk milyonun üzerinde misafir. Bakan Ersoy, ziyaretçi sayısına ilişkin yeni sezon hedeflerinden söz ederken, "2022 yıl sonu hedefimizi 51,5 milyon ziyaretçi ve 46 milyar dolar, 2023'te hedeflerimiz ise 60 milyon ziyaretçi ve 56 milyar dolar gelir” olarak açıkladı. Aman nazar değmesin, her şey yolunda gitsin dünya turizm sıralamasında ilk 6 içindeki yerimiz daim olsun. *** SAVAŞ BALTALARI GÖMÜLSÜN! Turizmde yüzler gülmeye başladı. Her ne kadar ücretler ve alım gücünün yükselen maliyetler karşısında makasın giderek açılıp yerli turistin otellerde tatil hayalleri taksitle bile Kaf dağının ötesinde kalsa bile, yabancı misafirlerin varlığı ekonomimize can suyu niteliği taşıyor. Yurdumuzun etrafı ateş çemberi, doğu komşularımız rahat dursa güneydekiler huzuru bozuyor, onlar sakinleşse Batıdan, Kuzeyden salvolar gelip huzur ve istikrara darbe vuruyor, en çok da turizmi baltalıyor. Son yıllarda ipini koparanın elini kolunu sallayarak geldiği yurdumuzda mafyalar, tetikçiler cirit atmaya, birbirleriyle sokak ortalarında hesaplaşmaya başladı. Son olarak Mardin’de yabancı plakalı araca silahlı saldırı düzenlendi, 5 Ortadoğu kökenli yaşamını yitirdi. Bu tür olaylar zaten kırılgan olan turizm sektörüne büyük darbe vuruyor. Keza ülke yönetenlerinin hesapsız sözleri gerilime yol açıp sektöre olumsuz yansıyor. Moskova ve Şam ile kavgaların nasıl sonuçlandığı belleklerimizdeki tazeliğini koruyor. Geçtiğimiz günlerde huysuz komşumuz Atina’dan gelen aklıselim açıklamalar turizm sezonu öncesi yüreklerimizi ferahlattı. Yunanistan Başbakanı Miçotakis’in Davos’ta, “Türkiye ile savaşmayacağız, Ege’deki sorunları konuşarak çözebiliriz. Seçimlerden sonra gerginliği düşürüp mutlaka anlaşma yoluna gitmeliyiz” sözlerini değerli bir adım olarak görüyoruz. Bu açıklamaya ilave edilecek fazla bir şey yok, Atina yönetimi akıllı olursa Ege’ye kıyıdaş iki ülke de bundan kazançlı çıkar. Liderler, Ankara-Atina ilişkilerini iç siyasete malzeme yapmayı sonlandırıp, Yunanistan, emperyal güçlerin dolduruşuna gelmeyi bıraktığı, hasmane tutumunu rafa kaldırdığı gün, Ege dünyanın en cazip, bir numaralı turizm destinasyonu olur. Bundan kazanan ise, her iki tarafın halkları olur.