Siyasetle uğraşan ve uğraşma niyetinde olanların, Cumhuriyet'in kuruluşundan beri siyasette yer almış, yüksek makamlarda bulunmuş kişilerin yaşam öykülerini arşivlerden, yazılı kitaplardan ve belgesellerden okuyup ondan sonra yola çıkmalarını öneririm. O belgesellerde eski siyasilerin en muktedir oldukları günlerde bile nasıl davrandıklarını, kararları alırken neler düşündüklerini, nasıl geniş bir perspektiften baktıklarını bütün çıplaklığı ile görürler…
Süreyya Oral
Bugünlerdeki siyasetçilerin bazıları belki bu davranışları farklı yorumlayıp onları beceriksizlikle suçlayabilirler ama halkı, kişileri ve onların geleceklerini düşünerek aldıkları kararların ve davranışların hiçte beceriksizlik olmadığını görürsünüz...
Cumhuriyet'in ilk yıllarında Atatürk’ün Trakya gezisi sırasında bir çiftçiyi öküzle birlikte çift sürerken gördüğünde hemen durup sohbet ettiğini ve işin aslının öküzün tekinin haciz nedeniyle devlet tarafından alındığını söylemesi, sonrasında ise Atatürk’ün yasalarda düzenleme yaptırarak sıkıntıyı giderdiğini, dönemin milli eğitim bakanının makamında çalışırken Atatürk’ün yaverlerinden birinin iki kimsesiz çocukla gelmesi ve Atatürk’ün çocukların liseye kayıtlarının yapılarak parasız yatılı okutulması isteğini iletmesi üzerine bakanın çocukları Haydarpaşa Lisesi’ne parasız yatılı olarak yazdırması ve üç yıllık bedelle ilgili faturayı da Atatürk’e göndererek not olarak da “Arkalarında Atatürk‘ün bulunduğu bu çocukları parasız ve fakir olarak okutturmaya mantığım el vermedi“ diye yazması ve okulun üç yıllık faturasını ekte göndermesi…
Atatürk’ün bu durumu Başbakan İsmet İnönü’ye anlatması ve İnönü’nün tepki göstererek özür dilemesi üzerine de “Özür dileme. Çok memnun oldum. Keşke her devlet adamı bu medeni cesarete sahip olabilse ve doğruyu gösterebilse” demesi...
Başbakanlık ve bakanlık yapmış bir kişi olan Ferit Melen’in, kış günü oğlunu makam aracıyla hiçbir zaman okula bırakmaması, hatta bir gün oğlu Mithat Melen’in çantasında o günlerde devletin kullandığı, üzerinde DMO işareti olan kalemi gördüğünde “Bu devletin malı, ben sana kalem almıyor muyum da sen bunu götürüyorsun” diye çıkışması hala konuşulur…
Başbakan Naim Talu’nun Merkez Bankası Başkanlığı yaptığı dönemde kuruma kazandırdığı İzmir’deki tatil köyüne çocuklarının tatil için gitme taleplerini “Ben şu anda orada tatil yapanların huzurlarının bozulmasına razı olamam” diyerek geri çevirmesi, Bülent Ecevit’in eve mobilya almak istedikleri dönemde Siteler'de dolaşma sırasında mobilyaların fiyatları karşısında kullandıkları mobilyaların kılıflarını değiştirmeye karar verdiklerini pek hatırlayan yoktur…
Erdal İnönü’nün ABD’deyken Cumhurbaşkanı olan babasından araba almak için para istemesi ve babasının da elindeki bazı şeyleri satarak araba alabileceğini iletmesi, koyu Fenerbahçeli olan Başbakan Şükrü Saraçoğlu’nun kayınbiraderi ve oğlunu alarak 19 Mayıs Stadyumu'na maça gitmeleri, stada geldiğinde kayınbiraderine para vererek yeğeniyle birlikte bilet alıp maçı tribünden izlemeleri ilk etapta aklıma gelenler…
O nedenle bizi yönetenlerin nerede ve nasıl davrandıklarını iyice anlamak için okumak lazım... Ellerinde imkan varken “astığı astık kestiği kestik” davranmayan, devlet işi ile özel hayatlarını bir birlerine karıştırmayan yöneticileri takdirle ve rahmetle anıyorum…