Utku ŞENSOY Zor koşullardaki Pandeminin ardından son dönemde en çok konuşulan konu şüphesiz ekonomi. İşini kaybedip, aşından ekmeğinden olanların bu dönemde daha da artmas...

Utku ŞENSOY Zor koşullardaki Pandeminin ardından son dönemde en çok konuşulan konu şüphesiz ekonomi. İşini kaybedip, aşından ekmeğinden olanların bu dönemde daha da artması, kapanan kepenklerin yoğunlaşması ve geçim derdi ekonomik sorunları halkın gündeminin en üst sırasına taşıdı. Tablo böyleyken dişinden tırnağından arttırdığı üç beş kuruşu enflasyona ezdirmeyip değerlendirmek isteyenler ise, yetkililerin de açıklamalarından yola çıkıp borsaya yöneldi. Ancak Borsa İstanbul'da işlem gören bankacılık hisselerindeki hızlı değişimde çok sayıda yurttaş mağdur oldu. Manipülasyon iddiaları gündeme geldi. Ana Muhalefet Partisi Sözcüsü Faik Öztrak, konuya dikkat çekerken, ”Sermaye Piyasası Kurumu ve Borsa İstanbul Yönetimi neden vurgunu görmezden geldi? Nebati Bakan millete 'gel gel' yaparak, milletin borsada silkelenmesine neden sebep oldu?” şeklinde tepki gösterirken, Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü harekete geçti, 10 kişi hakkında gözaltı kararı verildi. Konunun Türkiye ayağı böyleyken global boyutu çok daha korkunç düzeyde. Küresel ekonomi hızla resesyona giderken hisse ve tahvil piyasalarında Ocak-Eylül dönemindeki kayıp 36 trilyona ulaşarak tüm zamanların rekorunu kırdı. Enflasyonu dünya genelinde Merkez Bankaları resesyon riskini de göze alıp faiz silahı kullanarak frenlemeye çalışırken Ankara konuya tam tersi yönden yaklaşıyor. Sıkıntıların aşılmasındaki en büyük ilaç eskilerin deyimiyle zamandır. Dileriz karar verenler, yönetenler yanılmaz, biz de bekleyip göreceğiz. İnşallah sonu hayırlı olur, kazanan yurttaşlarımız ülkemiz olur. *** HETERODOKS MU ORTODOKS MU? Mademki ekonomi öncelikli gündemimiz, enflasyon, faiz ve döviz kurlarıyla yatıp kalkıyoruz, ekonomiden söz etmeye devam edelim. Hazine tahvili ve altın küçük ve orta ölçekli yatırımcı için en güvenli limanların başında gelir. Ancak içinde bulunduğumuz yılın üçüncü çeyreğinde bu iki güvenli yatırım aracına, hisse senetlerinden bile fazla değer kaybetti. Öte yandan, Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Standard &Poor's Türkiye'nin kredi notunu ‘B+’dan ‘B’ye düşürürken, kredi notu görünümünü de “durağan” olarak açıkladı. Fitch’in ardında S&P de, Türkiye’nin kredi notunu, yatırım yapılabilir seviyenin 5 basamak altına düşürdü. Moody’s daha önce , Türkiye’nin kredi notunu ‘B2’den ‘B3’e, yani yatırım yapılabilir seviyenin 6 basamak altına çekmişti. Sevip sevmememiz ya da bu sonuçları kabul edip etmememizin hiçbir kıymeti harbiyesi yok. Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarının onlarca kriteri göz önüne alarak yaptığı değerlendirmeler ve açıkladıkları ekonomik notlar, biz “yok hükmündeler” desek de yabancı yatırımcının dikkate aldığı en önemli göstergedir. Biz Türkiye’de uygulanan ekonomi politikasının “heterodoks” olup olmadığını, İktisattaki “anaakımı” ya da “Ortodoks” akımı tartışırken, elin oğlu notumuzu düşürüp, zaten çekingen olan yabancı yatırımcıyı ürkütüp avucumuzdan uçuruyor. *** BİR KARİKATÜRÜN DÜŞÜNDÜRDÜĞÜ Oğuz Aral, Nehar Tüblek, Semih Balcıoğlu, Turhan Selçuk, Latif Demirci, Bahadır Baturel, Cihan Demirci ve daha niceleri… Bazen sayfalar dolusu yazsak anlatamayacağımız şeyleri birkaç çizgiyle bir çırpıda okura anlatan büyük dehalardan sadece bir kaçı… İyi ki çizmişler, iyi ki var olmuşlar, toplumu gülümsetirken düşünmeyi de öğretmişler. Kanımızca karikatür sanatçısı demokrasinin en önemli unsurlarından, vazgeçilmezlerindendir. Köşemize taşıdığımız karikatür de Hindistan özelinde olmakla beraber, günümüz dünyasında pek çok ülke için geçerlidir. Yabancı sosyal medya ağlarında, “İnsanı politikacı koltuğundan ayırmak Hindistan'daki en zor ameliyattır” notuyla paylaşılan bu karikatür, aslında koltuk ile politikacı arasındaki bağa vurgu yaparak, trajikomik gerçekliği tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. Yoruma gerek var mı? *** YABANCI ÖĞRENCİ SAYISINDA PATLAMA Bir ülkede yabancı öğrencilerin yoğunluğu dikkat çekiyorsa o ülke için bir kazançtır, gurur vesilesidir. Yabancı öğrenciler, eğitim öğrenim gördükleri ülkelerden aldıkları diplomalarla bir yerde o ülkenin ömür boyu gönüllü elçileri olur, kültürümüzü kendi ülkelerine taşırlar. Son yıllarda giderek artan milyonlarca düzensiz göçmene ilişkin tartışmalar sürerken, bu kez yabancı öğrenci sayısındaki artış toplumun bir kesiminde hoşgörüyle karşılanmamaya başladı. İletişim çağının ardından küreselleşmenin de etkisiyle devasa bir köye dönen dünyamızda gençler sınırlara sığamaz oldu. Gönlünün çektiği ülkede eğitim almak istiyor. Eğitimde son yılların cazibe merkezlerinden biri de Türkiye. Ülkemizdeki üniversiteler, başta Suriye, Somali ve Sudan olmak üzere özellikle, Afrika, Orta Doğu ve Orta Asya kökenli öğrencilerin tercih ettiği eğitim merkezlerinin başında geliyor. Türkiye’nin bu gençlere kucak açmasında fazlaca eleştirilecek bir durum yok. Ancak dengesiz biçimdeki artışa bazı çevreler tepki gösteriyor. Örneğin, Sivas Cumhuriyet Üniversitesinde 2017 yılında sadece 24 yabancı öğrenci eğitim görürken, aradan geçen 5 yılda bu sayı 3 binin üzerine çıkmış. Yabancı uyruklular kendilerine sağlanan “özel kontenjanlarla” ülkemizde eğitim imkanına kavuşurken, evlatlarımızın üniversite kapılarında beklemesine tepki gösterilmesi doğaldır. Yıllardır Avrupa’dan Amerika’ya eğitim için giden pek çok insanımız oldu hala da devam ediyor. Ben de onlardan biriyim. Ancak o ülkelerin çoğu üniversite eğitimini arzu eden kendi gençliğinin taleplerinin neredeyse tamamını karşıladıktan sonra artan kontenjanlara “seçerek” öğrenci alımı yapıyor. Düzensiz göçmen konusunda olduğu gibi, deyim yerindeyse, “Dingo’nun ahırına girer gibi” elini kolunu sallayan yabancının eğitim kurumlarımıza girmesine karşı duruş sergileyenleri anlamak lazım.