Yeni Adli Yıl, 2 Eylül’de başlayacak. 25 bin hâkim ve savcı işbaşı yapacak. Ancak bu dönemde de yargı üyeleri sürgün korkusuyla görev yapmayı sürdürecek. Çünkü Cumhurbaşkanı Erdoğan, hâkim ve savcılara verdiği coğrafi teminat sözünü, 3,5 yıldır tutmuyor.
Alican Uludağ
Bir ülkede yaşayan yurttaşların kendilerini ne kadar güvende hissettiği sorusu, o ülkede adalet olup olmadığıyla doğru orantılıdır.
Türkiye gibi ülkelerde hukuk güvenliğinin olmadığı kanıtlarıyla ortada.
Bunun sorumluluğunu siyasi iktidarla birlikte paylaşan yargı teşkilatı, 2 Eylül’de resmen işbaşı yapacak, yeni Adli Yıl başlayacak.
Peki, yargıda görev yapan yaklaşık 25 bin hâkim/savcının bu ülkede hukuk güvenliği var mı?
Buna var demek gerçekçi olmaz. Çünkü hâkim ve savcılar, üyelerini siyasi iktidarın belirlediği ve başında Adalet Bakanı’nın bulunduğu Hakimler ve Savcılar Kurulu’na karşı korumasız.
Yargı üyeleri, HSK’nın iki dudağı arasında. HSK, kararını beğenmediği hâkim veya savcıyı, istediği zaman başka bir kente sürme yetkisine sahip.
Hâkim ve savcıları, işte bu HSK’ya karşı da koruyacak olan mekanizma ise “coğrafi teminat.”
Coğrafi teminat, bir yargı üyesinin belli bir süre bulunduğu ilden başka bir kente atanmamasının yasal güvenceye kavuşturulması demek.
Oysa coğrafi teminat sözü, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından 2 Mart 2021 tarihinde açıklanan İnsan Hakları Eylem Planı’nda da yer aldı. Erdoğan, bu sözü şöyle açıklamıştı:
“Hukuk devletinin, ancak bağımsız, tarafsız ve insan haklarına saygılı mahkemelerin varlığı ile vücut bulacağı inancıyla, bu kapsamda yeni adımlar atıyoruz. Bunun için, hâkim ve savcılara coğrafi teminat sağlayarak hem yargı teminatını güçlendiriyor hem de kararların hızlanmasını temin ediyoruz.”
Ancak aradan 3,5 yıl geçti. Erdoğan, hâkim ve savcılara coğrafi teminat sözünü tutmadı. Adalet Bakanlığı’ndan bu yönde bir adım atılmadı.
Avrupa Birliği’nin gözünü boyamak için İnsan Hakları Eylem Planı’na eklenen bu sözün elbette iktidar tarafından yerine getirilmesi hayal.
Eğer Türkiye’de yargı coğrafi teminata sahip olabilseydi, en azından bu kadar hukuka aykırı kararlar çıkmayabilirdi. Yargı üyeleri, sürgün korkusu yaşamadan bir nebze görevlerini yapabilirdi.
Ancak iktidar bu güvenceyi yargıya vermek istemiyor.
Bu yüzden yeni Adli Yıl’da da toplumun adalet beklentisi yerine getirilemeyecek.
Örneğin AYM’nin ihlal kararı vermesine karşın cezaevinde tutulan milletvekili Can Atalay’ın tahliye edilmesi zor görünüyor.
AİHM’in iki kez ihlal kararı verdiği iş insanı Osman Kavala ve siyasetçi Selahattin Demirtaş hakkındaki kararların uygulanması beklenmiyor.
Kısacası adaletin katledildiği, hâkim ve savcıların korkarak görev yaptığı bir döneme daha şahitlik yapacağız.