Ergun MENGİ

Ergun MENGİ

Hayatımıza ve dolayısıyla Türkçemize “Shopping Center, Mall” şeklinde girmesine rağmen, Alış-Veriş Merkezi (AVM) olarak güncellenmiş ve günlük yaşam dilimize çok yakışmış ve Türkçemize kazandırılmıştır. Diyorlar ki, ilk keşfeden adını da verir. Değil, ilk keşfeden anlamlı bir ad veriyor, biz bu anlama uygun Türkçesini çok rahat kullanılabiliriz. Tıp terimlerinde çok karşımıza çıkıyor. Ama size iki güzel örnek vereyim. Kanın yapısını oluşturan alyuvarlar (Kırmızı-Red Blood Cell) ve akyuvarlar (Beyaz-White Blood Cell) cumhuriyet döneminde Türkçemize kazandırılırmıştır. Ancak, kan pulcukları olarak adlandırılan Trombosit halen kullanımda kalmıştır. Bazı yemek yerlerinde ve lokantalarda görüyorum, Self-Servis yerine “Seç-Al” yazmışlar. Anlamıyla bütünleşik, Türkçemize kazandırılmış hoş bir kelime. Duty Free kelimesi güzel bir şekilde “Serbest Bölge” şeklinde veya “Gümrüksüz Alan” şeklinde Türkçemize kazandırılmıştır. Havaalanlarında Duty Free yazılarının yanına Türkçesi de yazılırsa güncel yaşamımızda daha çok kullanabiliriz. İHA-İnsansız Hava Aracı güvenlik ve savunma sektöründe çok gündemde olan bir cihaz, ilk başlarda “Yueyvi” (UAV-Unmanned Air Vehicle) şeklinde adlandırıldı ama sonradan geliştirilen İHA kelimesi ile Türkçemize yeni bir kelime kazandırıldı. Ama benzer şekilde yaşamımıza giren ve İngilizcede “erkek arı” anlamına gelen “Dron” kelimesine maalesef Türkçe bir kelime bulamadık. “Volkswagen” halk arabası demek. Bugün yerli arabamız olsa ona “halk arabası” markasını koyar mıyız yoksa havalı bir isim mi buluruz. “Dinle” anlamına gelen “Audi” diğer bir örnek. Shell benzin istasyonları, deniz kabuğu, biz yine…oil markasını tercih ederiz. Eylemi veya işlevi anlatan cümledeki kelimelerin baş harflerinin kullanılmasıyla yeni kelime üretme; Alış Veriş Merkezi” AVM derken aklıma yabancı dilbilimcilerinin karşılığı olmayan kelimeler için güzel bir uygulaması geldi. Dilbilimcileri, yapılan işi anlatan veya bir nesneyi, kurumu tanıtan cümlenin baş harflerini alıp yeni kelime üretmişlerdir. Bazı örnekler aşağıdadır. “NEWS-Haber” kelimesinin, (teyide muhtaçsa da) İngilizce Kuzey-Doğu-Batı-Güney, yani çevreye tanımlayan yönlerin baş harfleri (North-East-West-South = News) alınarak türetildiği söylenmektedir. POS Cihazı: “Point of Sale- Satış Noktası”, baş harfleri kullanılarak türetilmiştir. Biz niçin POS cihazı diyoruz? Hâlbuki 1990’larda hayatımıza giren “Cash register-para kayıt edici”, Türkçemizde “yazar kasa” olarak hak ettiği yeri bulmuştur. USB: “Universal Serial Bus” yani “Evrensel Veriyolu” anlamına gelen kelimelerin baş harflerinden oluşturulmuştur. Biz de “taşıma bellek” diyebiliriz. LED; Tasarruflu lamba. İngilizcede, bu lambayı anlatan “Light-Emitting Diode (LED)- Işık Yayan Diod” kelimelerin baş harflerini alınmıştır. Biz bu lambaya Türkçemize özel bir kelime bulabilirdik. PET: (Poli Etilen Tereftalat-PET). Biz ise aynen PET şişe olarak alıp kullanmışız. Biraz tembeliz. Umursamıyoruz. ATM; İngilizcede “Otomatik Vezne Makinesi” anlamına gelen “Automatic Teller Machine” cümlesinin baş harfleri alınarak türetilmiştir. Ancak bir bankanın türettiği “bankamatik” kelimesi hemen hemen tüm bankalar için kullanılır olmuştur. Brunch (Breakfast- Lunch), İngilizce kahvaltı ile öğle yemeğinin ilk ve son hecelerini alarak, sabah ve öğle yemeği karışık zengin içerikli yemeği “Brunch” şeklinde tanımlamış. Biz Kahvaltı ötesi veya geniş kahvaltı dememiş Brunch’ı alıp kullanmışız. Özenti içinde miyiz, yaratıcı mı değiliz, tam anlaşılmıyor. “Kokpit”.Uçak pilot mahalli ve yarış arabası sürücü kısmına kokpit (cockpit-İngilizce “horoz dövüş çukuru”) diyoruz. Acaba hangimiz pilot kabinine “horoz çukuru” adını yakıştırıp Türkçemizde kullanırdık. Diğer taraftan futbol sporuna son yıllarda giren ve çok tartışılan VAR sistemi, “Video Assistance Referee-Video Yardımcı Hakem” cümlesinin baş harflerinden oluşmuştur. Halbuki aynı uygulama “Görüntülü Değerlendirme Sistemi (GDS)” adıyla voleybol Federasyonunca yıllardır uygulanmaktaydı, ama biz GDS yerine İngilizce VAR kelimesini kullanmaya başladık. Aslında Türkçe de benzer uygulamalar yapılmış ve halk tarafından kabul görmüştür. “Küçük Orta Büyüklükte İşletme” tabirini kullanmamakta onun yerine baş harflerinden oluşan “KOBİ” kelimesini kullanmaktadır. “AKBİL”, de çok güzel bir örnektir. Akıllı Biletin ilk heceleri kullanılarak türetilmiştir. Cuma-ertesi ve Pazar-ertesinden, Cumartesi ve Pazartesi kelimeleri mükemmel bir şekilde türetilerek lisanımıza kazandırılmıştır. Abla, ağabey gibi sadece Türkçede bulunan kelimeler var. İngilizler Nal’a, “At Ayakkabısı” anlamına gelen “Horseshoes” der. Türkçemizde ayrı bir kelime olması çok güzel. Yabancı kelimelerin en çok kullanıldığı alanlardan birisi de spor dallarıdır. Fransızlar futbolda “Gol” (İng. Goal) yerine “But(büüüü)” diye bağırmaktadırlar. Ofsayd (İng. Off Side) yerine “oyun dışı” anlamına gelen “Hors-jeu” kullanmaktadırlar. Ama Türkiye’de tüm kelimeler hemen hemen İngilizcesinin Türkçe okunuşu şeklinde kullanılmaktadır. Bunlardan, Köşe Atışı (Korner yerine), Serbest Vuruş (Free kick yerine), Başlama vuruşu (Santra-Center yerine) gibi Türkçeleştirdiklerimiz de bulunmaktadır. Santrfor (Center-forward), ofsayt/off-side (çizgi dışı, oyun dışı) v.b birçok kelime Türkçeleştirilememiştir. Diğer sporlara bakacak olursak: Teniste de aynı şekilde; TV sunucusu, maalesef servis atan sporcu, oyunu kazanamadıysa, “kırmak” anlamına gelen İngilizce “Break” ifadesini kullanmaktadır. Servisi karşılama” anlamında da ritörn (İng.return) kelimesini kullanmaktadırlar. Bazı sunuculardan, çok komik şekilde, yarı Türkçe yarı İngilizce “iyi ritörnleyemedi” gibi ifadeleri duymak insanı gerçekten üzmektedir. Diğer taraftan, basketbolda TV sunucuları ve köşe yazarları sayesinde çok önemli gelişmeler kaydedilmiştir. Artık “Bench (Oturma sırası)” yerine “kenar” ifadesini kullanmaktadırlar, “fast-break” yerine “hızlı hücum” v.b çok güzel yeni ifadeleri basketbol lisanına kazandırmışlardır. Tenisten-Boksa, Futboldan-voleybola, eskrimden-buz hokeyine Türkçe ifadeleri dilimize kazandırmak için federasyonlar, basın mensupları ve Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu -AYK dil konusunda el-ele çalışmalı ve en önemlisi halk desteğini eksik etmemelidir.

Almanya, İtalya ve Fransa, dillerini koruma ve geliştirmek için tüm yabancı film ve dizilere seslendirme (dublaj) zorunluluğu getirmiştir . Aslında, alt yazılı orijinal bir film yerine seslendirme yapmak çok masraflıdır. Ancak, bu ülkeler lisanlarının İngilizce kelimelerle bozulmasını önlemek maksadıyla seslendirmeyi mecbur tutmuşlardır . Dilimizi kaybetmek demek, benliğimizi, kimliğimizi kaybetmek demektir. Türkçemizdeki bozulma sürdürülemez hale gelmiştir. Türkçesi varken örneğin İşlevsel yerine niçin fonksiyonel, etkin yerine aktif, nesnel yerine objektif, dayatmak yerine empoze etmek, ara sınav yerine midterm, özgün yerine orijinal, simgesel yerine sembolik kullanırız. Bu konuda, Milli Eğitim Bakanlığı başta olmak üzere tüm bakanlıklar, meslek odaları, spor federasyonları, televizyon ve müzik kanalları, TDK, RTÜK, STK, basın, öğretmen, yazar, anne, baba kısaca tüm bireylere ve kurumlara önemli sorumluluklar düşmektedir. Dünyada gelişmiş ülkelerde, örneğin ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, Rusya, İtalya, İspanya vb hiçbir ülkede olmayan Anadolu Liseleri benzeri yabancı dilde eğitim yapan ortaokul-liselerdeki ve yurtdışından öğrenci alan birkaç Üniversite hariç üniversitelerdeki yabancı dilde eğitim uygulamasına son verilmelidir. Eğitim, hayatta olduğu gibi aslında “sorun çözmektir”. Sorunu çözmek için anlamak gerekir. Ana dilimizde dahi bazı sorunları çözmek ve öğrenmek için konu iki kez anlatılır ve hatta tartışılır. Bu konuları Türk Öğretmenin, Türk öğrenciye ana dilinde anlatması varken bunu neden İngilizce anlatırız, anlamak mümkün değildir. O ders sırasında birkaç İngilizce kelime kapmaksa amaç, bunu başka yollarla yapmak mümkün olup, akşam seyredeceği yabancı bir film ile de birkaç kelime kapabilir öğrenci. Ama eğitimde ana dil esastır. Bernard Shaw diyor ki, “Herkes neden, nasıl diye sorar, ben ise olmayanı hayal eder, neden olmasın derim”. Dilimize kurumlarımızla, halkımızla sahip çıkmamızın, “Neden Olmasın” demenin zamanı gelmiştir ve bu yozlaşma böyle devam etmemelidir. “Bugün atılan bir adım, geleceği şekillendirir” sözünü esas alarak; dilimize özgü yeni kelimeleri lisanımıza ve özellikle günlük kullanımımıza kazandırmalı ve yabancı kelimelerin kullanılmasının kişileri kendi seviyelerinden aşağıda, özenti içinde gösterebileceğini unutmamalıyız. Dilimizi korumak, Türkçemize sahip çıkmak, mücadele ister emek ister çalışmak ister tembellik yapıp yabancı lisanda üretilen kelimeyi kullanmak kolay olanıdır. Ama zor olanını yapmak, dilimizi, güzel Türkçemizi korumak, onu zenginleştirmek için mücadele etmek gerekir. Ziya Gökalp derki “Başka dile uymaz annenin sesi / Her sözün, ararsan, vardır Türkçesi”. Mehmet Akif Ersoy: Bu anlayışı, Safahat Kitabında, 100 yıl öncesinden şu şekilde dile getiriyor. Biraz değişmeli artık bu eski zihniyyet...Lisâna hiç yenilik sokmayın! demek: Cinnet. Düşün ki böyle midir bizde? Şüphesiz. Ne gezer! Delîli: Kendi sözündür... Kimin, benim mi? Evet! Ne söylemiştim? Unuttum... Canım şu “zihniyyet!... Beğenmedin mi? Fransızca yok mu “mantalite”? Onun mukâbili (karşılığı)... Zâten budur ya dert, işte! Tasarrufâtını (uygulamalarını) aynen alırsak İngiliz’in, Fransız’ın, ne olur hâli, sonra, şîvemizin? Lisânın olmalıdır bir vakâr-ı millîsi (Milli saygınlığı), O olmadıkça müyesser (kolay) değil teâlîsi (Yücelmesi). Karamanoğlu Mehmet Bey, Karamanoğulları Beyliği’nin kurucusu ve ilk hükümdarıdır. Askerî ve idarî yönden bilgili bir devlet adamıdır. Aklı ön plana koymuş ve bilim adamlarına çok değer vermiştir. Anadolu beylikleri içinde Türkçeyi resmi dil olarak kabul eden ilk beyliktir. Şair Yusuf Yanç bu güzel uygulamayı aşağıdaki dizelerde anlatmaktadır. Karamanoğlu Mehmet Bey'i arıyorum Göreniniz, bileniniz, duyanınız var mı? Bir ferman yayımlamıştı; 'Bugünden sonra, divanda, dergâhta, bargâhta, mecliste, meydanda Türkçeden başka dil konuşulmaya' diye, Hatırlayanınız var mı? Dolanın yurdun dört bir yanını, Çarşıyı, pazarı, köyü, şehiri, Fermana uyanınız var mı? Nutkum tutuldu, şaşırdım, merak ettim, Dolandığınız yerlerdeki Türkçe olmayan isimlere, Gördüklerine, duyduklarına üzüleniniz var mı? Tanıtımın demo, sunucunun spiker, Gösteri adamının showmen, radyo sunucusunun diskjokey, Hanım ağanın first lady olduğuna şaşıranınız var mı? Dükkanın store, bakkalın market, torbasının poşet, Mağazanın süper, hiper, gros market, Ucuzluğun damping olduğuna kananınız var mı? İlan tahtasının bilboard, sayı tabelasının skorboard, Bilgi alışının brifing, bildirgenin deklarasyon, Merakın, uğraşın hobby olduğuna güleniniz var mı? Bırakın eli, özün bile seyrek uğradığı, Beldelerin girişinde welcome, Çıkışında goodbye okuyanınız var mı? Korumanın, muhafızın body guard, Sanat ve meslek pirlerinin duayen, İtibarın, saygınlığın prestij olduğunu bileniniz var mı? Sekinin, alanın platform, merkezin center, Büyüğün mega, küçüğün mikro, sonun final, Özlemin, hasretin nostalji olduğunu öğreneniniz var mı? Toprağımızı, bayrağımızı, inancımızı çaldırmayalım derken, Dilimizin çalındığını, talan edildiğini, Özün el diline özendiğine içiniz yananınız var mı? Masallarımızı, tekerlemelerimizi, atasözlerimizi unuttuk, Şarkılarımızı, türkülerimizi, ninnilerimizi kaybettik, Türkçemiz elden gidiyor, dizini döveniniz var mı? Karamanoğlu Mehmet Bey'i arıyorum, Göreniniz, bileniniz, duyanınız var mı? Bir ferman yayımlamıştı... Hayal meyal hatırlayıp da sahip çıkanınız var mı? Türkçe Dil Bayramımız Kutlu Olsun. Biraz Türkçe Lütfen.