Son zamanlarda ben mi fazla takılıyorum bilmiyorum ama insanların nezaketsizliği, hadsizliği, saygısızlığı ya da yol yordam bilmemeleri beni çileden çıkarıyor. Eskiden bu kadar sıklıkla karşılaşmıyorduk belki de o yüzden bu kadar takılmıyordum. O kadar abartılı ki herkes, her tavır ve her hareket.

Barış Durukan

Sabah evden çıkıyorum hastaneye gitmek için, yol üzerinde birkaç tane tek yön olan yol var. İnsanlar aymazca bu tek yön yollara ters yönden girip bir de sana selektör yapıyorlar. Sen “burası tek yön” diye uyardığında el kol hareketleri, dudak hareketlerinden anlaşıldığı üzere ana-avrat küfürler. Bir şey değil durup bir şey desen kesin kavga çıkacak. Yine yol üzerinde çift şeritli yolda ters yönde gelen motorlu kuryeler, yaya geçidinden geçen motorlu kuryeler, kırmızı ışıkta durmayan motorlu kuryeler anlayacağınız zaten her yerdeler ve hiç kural tanımıyorlar. Kaldırımlardan bile süratle geçiyor adamlar. Bu sabah bir yayaya yol verdim, bana öyle bir bakış attı ki kadın sanki kadına ben ana-avrat küfretmişim gibi. Yani belli canı sıkkın bir şeylere, ya işe gitmek zorunda olduğuna, ne bileyim ya evde kocasına, çocuğuna, ya da belki ben arabadayım o yaya diye mi gerçekten bilmiyorum. Ama durup yol veriyorum, verdiği tepki ile insanı pişman ediyor. Hastaneye geliyorsun, geçen haftaki yazımda bahsettiğim asansör krizi vs vs vs.

Bu ortamda insanın akıl sağlığının da yerinde kalması mümkün değil. Dün gece bir maç izledik arkadaşlarımla dışarıda. Bir Galatasaraylı olarak hezimete uğradığımız bir maç oldu tabi. İzlediğimiz yerde maç sonrası bir Fenerbahçeli taraftarın ettiği küfürler, yaptığı hareketler. Tanıyorum da kendisini, ya inanılmaz. Hesapta okumuş, etmiş, dışardan baksan entelektüel birisi. Millet dövecek araya girdim, o hala küfrediyor, nasıl hem de. Kızdım sonra kendime de niye araya giriyorum ki. Karışma, yesin dayağını, otursun aşağı, hakkediyor diye. Ama olmaz ki göz göre göre de. Sonrasında televizyonda Sayın Ali Koç’un söylemlerini duydum ve bende muhteşem bir hayal kırıklığı. Ülkemizin en seçkin, entelektüel, iyi eğitimli ve benim de saygı duyduğum, takdir ettiğim bir ailenin, öncesinde de çok takdir ettiğim bir üyesi neler diyor. “Dayak yersin” ler, “köpekler, aşağılıklar” demeler. Off of of. Ortalığı yıkıyor, dövüyor, parçalıyor. Hakaret üzerine hakaret. Valla bunu da görünce inanın ben ümidimi yitirdim. 

Ama ütopik bir çözümü var bu işin, “Saygısızlığı kim çözer?: Ercüment Çözer”. Evet bu hafta izlemeye başladığım çok da yeni olmayan başrolünde Nejat İşler’in rol aldığı, bir dijital platformda yayınlanan bir dizi bu, adı “Saygı”. (Bu arada Nejat İşler’in her yaptığı iş gibi çok kaliteli bir dizi). Hikaye şöyle aslında; “Behzat Ç.” Den tanıdığımız Ercüment Çözer, ki orada da saygısızlıkla ve saygısızlık yapanlarla kafasını bozmuştu, saygısızlık edenleri tutsak ediyor kendi yarattığı bir rehabilitasyon merkezinde, ama aslen burası işkence evi gibi. Rehabilite ediyorum ayağına türlü psikolojik ve fiziksel baskı uyguluyor. Sonra keyfine göre eğer rehabilite olduğuna inanırsa salıyor bu kişiyi topluma tekrar kazandırdım diyerek, ki bu çok nadir oluyor, eğer rehabilite olduğuna ikna olmazsa öldürüp arka taraftaki mezara gömüyor. Çok ütopik, kaotik ve şiddet içeren bir hikaye, ama insanın aklına “acaba?” diye geliyor hani, “acaba insanların hak ettiği bu mu?” diye. Tabi ki adaleti bizlerin birey olarak uygulama hatta yapılan eylemleri resmi olarak yargılama hakkımız bile yok modern ve sosyal bir devlette ama “Ne kadar moderniz acaba? Ne kadar da sosyal bir devletiz acaba?” diye kendine sormadan da edemiyor insan. Dizide bir yer var bu Ercüment Çözer gece Beyoğlu gibi bir yerde yürüyor, yere tükürenler, birbirine el kol edenler, küfredenler, kadın tacizi ve şiddeti yapanlar, yola işeyen bile var hatta. Delirecek gibi oluyor. Vallahi abartmıyorum ama bazen bende gün içinde yukarıda bahsettiğim tarzda karşılaştığım olayları görünce delirecek gibi oluyorum. Bir de tüm gün hastalarla muhatap olduğum için kendimi sakin tutmak durumunda kalıyorum ve tepki veremiyorum hiçbir şeye, bu da insanı daha da delirtiyor bazen.

Belki bu yazdıklarımı abartılı bulanlar ya da “o kadar da değil” diyenler olabilir okuyuculardan ama “o kadar”. Neden böyle bir toplumda yaşamak ve ruh sağlımızı bozmak durumunda olalım ki. Yani bu saygısızların yaptığı hareketler neden bizim asabımızı bozup, keyfimizi kaçırsın, hayat şartlarımızı zorlaştırıp, hayat kalitemizi düşürsün, bizi mutsuz etsin, bize daha depreşip yapsın, daha agresif yapsın ki? Bu süreç sonunda biz de bu tür insanlara mı dönüşeceğiz yoksa?

Bu dizi çok hoşuma gitti gerçekten. İnsan düşünüyor “acaba kimleri rehabilite etmek isterdim?” diye. Liste baya uzun. Ama bu kadar da düşünmemek gerek galiba. Sonra maazallah şu Amerika’daki eline pompalıyı alıp okula ya da işyerine dalan adamlar gibi olur insan. Sonunda da ölüyorlar elbette, ya intihar edip ya da bir keskin nişancı tarafından vurulup.İşin ilginç yanı da bu sanırım. İnsan ne kadar gıcık olup böyle şeyleri takarsa sanki kendi de içten içe daha agresif oluyor, şimdilik şiddete meğilli değilim ama kim bilir, belki bende bir gün kendi “rehabilitasyon merkezi” mi kurarım. Hiç de fena olmazdı aslında.

Hep tekrar tekrar bahsettiğim, hayat şartları ne kadar sıkıntılı olursa olsun insanın nezaketten ve diğer insanlara saygı duymaktan vazgeçmemesi gerektiği. Unutmayalım ki toplumu ve medeniyeti ayakta tutan nezaket, saygı ve empati. İnsanlar ancak bu şekilde ortak bir yaşam sürdürebilirler. Birbirlerine zarar vermeden, birbirlerinin özgürlüklerine tecavüz etmeden. Çünkü yaptıkları bu. Benim sabah işe sakin ve keyifli gitme özgürlüğüme tecavüz ediyorlar, sakin ve keyifli bir gün geçirme özgürlüğüme tecavüz ediyorlar, tabi sadece benim değil, hepimizin. Ne yazık ki bu tür örnekler günden güne giderek artıyor. Sosyal patlama dedikleri bu olsa gerek ama ne yazık ki bu sonunda işte o maçta olanlara dönecek. Birileri bağırıp küfredecek, birileri karşılık verecek ama bir gün benim gibi o araya girenler olmayacak ve ortalık karışacak. Kan gövdeyi götürecek. Ya da birileri araya girecek ve onlarda arada kaynayacak, zaman zaman haberlerde gördüğümüz gibi.

Bu yazılar beni biraz daha sakinleştiriyor sanırım. En azından içimdekileri siz okuyucularla paylaşabiliyorum, biraz anlatıp biraz kendimi ifade etme şansı buluyorum. Ne olur biraz daha nezaket, biraz daha birbirimize karşı empati be en önemlisi biraz daha birbirimize karşı saygı, sonuna kadar!!!