Hastane değil, çilehane
Mehmet Necati Güngör
Mehmet Necati GÜNGÖR
Rutin bir kontrol için yeniden Bilkent Şehir Hastanesindeyim.
Oraya gidebilmek ayrı bir zorluk, kliniği veya doktoru bulmanız ayrı bir zorluk.
Hastane içinde 4 bin adım attıktan sonra doktorumuzu bulabildik nihayet.
Kolumdaki bileklik adımlarımı öyle saydı.
Bu hastanede her şey düşünülmüş de, hastaların durumu düşünülmemiş galiba.
Sıra aldım, bekledim.
Beklerken gözlem yaptım.
Hastalardan memnun olan yok.
Hastane personeli deseniz, onların da yüzlerinden okunuyor memnuniyetsizlik.
İşittiğimize göre personele hastaneyi kötülememek için tembihte bulunulmuş.
Karşımdaki sırada yaşlı bir hanım oturuyor.
Yanında kızı ve damadı.
Saatlerdir sıra bekliyorlarmış.
Yaşlı kadın dializ hastası aynı zamanda.
Bir başka yerde, kemoterapi almış bir kanser hastası.
Oradan oraya gönderilmiş,
Zavallı adam tarif edilen yerlere ulaşmak için tıknefes olmuş.
“Ayakta, ararken öleceğim galiba” diyor.
Bir başkası, “Bu hastaneye sağ gelen hasta çıkar” diyor.
Anlayacağınız, büyük yılgınlık var arasında.
Başkası, “Böyle hastane mi olur? İlçe büyüklüğünde.” Şeklinde konuşuyor.
Gerçekten de git git bitmeyen bir hastane.
Yedi hastaneyi sığdırmışlar bu devasa yapıya.
Yönetenlerin anlattığına göre cebimizden beş kuruş çıkmadan yapılmış.
Ama yıllar boyunca devasa bir borç yükünün altına sokulmuş vatandaş.
Aynı vatandaş bu hastanede ölmeden çile dolduruyor.
İktidar nihayet uyanmış.
Sağlık Bakanı, şehir hastanelerinin bundan böyle bütçeden ayrılan ödenekle yaptırılacağını buyurmuş.
Devleti zarara soktuklarını anlamışlar nihayet.
Bu da bir çözümdür diyeceğim ama; şehir hastanesinin kendisi bir çözümsüzlük.
Ben buralara “çilehane” demekten kendimi alamıyorum.
Bir kadıncağız durakta bana sordu:
“Şehir merkezinde kolay yetişebileceğim bir hastane söyleyebilir misiniz?”
Ona, Dikmen’deki bir hastaneyi söyleyebildim ancak.
Dedi ki: “Bey, oraya gidinceye kadar ölürüm ben.”
Dedim ki: “Şehir hastanesine gidinceye kadar iki defa ölürsün. En iyisi bir defa ölmek.”
Yorumlar