Gazeteci bakışıyla kadın olmak… Yüzleşelim mi meslektaşlarım?
Yıldız Yazıcıoğlu
Türkiye’nin ahvalini 8 Mart vesilesiyle kadın hakları penceresiyle kaleme aldığımızda maalesef yılın belirli günlerinde belirli konularına odaklanmış diğer haberlerde olduğu gibi olumlu yönde gelişmeyi anlatan sevindirici içerikler sunmuyoruz. Tam tersine Türkiye’nin demokratik(!) atmosferinde kaygı duyulan hak ve özgürlüklerdeki gerilemeyi işaret eden istatistikleri, verileri yazıyoruz. Ama bugün Dünya Emekçi Kadınlar Günü vesilesiyle “kadına yönelik şiddet ve cinayetler” gibi kamuoyunu en rahatsız edici başlıklardan birisini değil 8 Mart’ın tarihindeki emek hakları tartışmasını anımsatacağım.
Gazetecilik mesleğimizde “kadın” kimliğimden öte soru sormayı, sorgulamayı, halktan yana tavır almayı özetle en yalın haliyle “gazeteci” olmayı önemsiyorum. Amacım ben anlatımı değil gazetecilik mesleğinde kadın olma durumunu biraz irdelemek olduğu için başkent Ankara’da yönetici kademelerinde ve sahada kadın çoğunluğunu işaret edeceğim. Evet, suyun üzerinde özellikle nicelik/sayısal bakımdan görünür manzara oldukça olumlu.
Peki suyun altındaki buzul alanda, kadın gazeteciler gerçekten erkek meslektaşlarıyla eşit koşullarda mı çalışıyor? Bu konuda “çekimser yanıtlar” içerdiğini düşündüğüm ve ülke geneline dair Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın 2018’de açıkladığı “gazeteci kadınlar” ile ilgili raporuna https://tgs.org.tr/gazeteci-kadinlarin-yasadigi-cinsiyet-ayrimciligi-ve-siddet-arastirmasi/ göz atabilirsiniz. Ama kahve içmeye dayalı hatırlı dostluk ilişkisi içinde acıları da çekinmeden söylemek için “Acı Kahve” dediğim bu köşede ise, kadın/erkek gazeteciler olarak sorular ile meslek yaşamımızı biraz düşünelim.
Meyhanedeyiz.biz markasınca 8 Mart dolayısıyla yayımlanan, sosyal medya gündemindeki “Hadi Yüzleşelim” reklam filmindeki toplumsal zihniyeti, kadınlığa bakışı sorgulayan sorularla ilerleyelim. Oyuncu Demet Evgar’ın soruları yönelten başrolü üstlendiği filmde, birinci soru “giyim/kuşam ile kadınları yargılama” meselesiyle gazeteciliğe bakalım. Erkek siyasetinde fazlasıyla mevzu yapılmış “başörtüsü/türban” tartışmasını bir kenara koyduğumuzda, şimdiden gençlerce unutulmuş olsa da parlamento muhabirliği görevindeki kadın gazeteciler yıllarca “etek veya elbise” mecburiyetine maruz kaldı. Ta ki 2013’ün sonunda kadın milletvekilleriyle birlikte TBMM’de görev alanlar kapsamında kadın gazetecilere de “pantolon yasağı” kaldırılıncaya değin.. O güne değin kimi erkek milletvekilleri, gazetecilik yaptığı için ama kadın olan muhabirleri eteğiyle, etek boyuyla hedef aldı, kimisi hakaret dahi edebildi. Eski sıfatıyla o vekiller ve cinsiyetçi söylemleri arşivde. Pantolon giyebilme özgürlüğü kadın gazetecileri mesleki koşuşturmaca içerisinde rahatlatsa da kimi bakışlar için mesele asla etek/elbise boyu olmadığından bugün sıkıntılar yaşanmadığını iddia etmek mümkün mü? Sadece vekiller değil tüm bürokratlar, danışmanlar ve meslektaşlar için karşısındakine salt gazeteci gözüyle bakabiliyor, ne giydiğini yargılamıyor diyebilir miyiz?
Reklam filmine geri dönelim, kadınlara yönelik “hamurlu elleriyle erkek işine kalkışmış” gibi çağdışı sözler sarf etmeyenler kadehini kaldırabildi, Evgar’ın ikinci sorusuyla. Acaba erkek meslektaşlarımızdan kimler, “kahkahası, şuhluğu, dırdırcılığı, mızmızlığı” gibi sıfatlar yerine haber takibi ve üretimi süreçleriyle kadın meslektaşlarıyla ilgili sadece eşitlikçi yorumlar da bulunabiliyor? Bu kadehi de es geçelim.
Filmdeki üçüncü soru ekseninde mesleği ele alalım. Sırf kadın olduğu için farklı koşullar ve ücret ile çalışma/çalıştırılma sorunu gazetecilikte yok diyebilir miyiz? Mesela büro içerisinde akşamdan kalma ve hatta biraz hovardalık anısı da varsa işe geç kalması, uykulu olması, baş ağrısı sizce kimler söz konusu olduğunda hoşgörüyle karşılanır? Aile ısrarla kadına iliştirilmiş sorumluluk algılandığı için kimler, çocuklarıyla ilgili izin planlaması yaptığında mesai saatleriyle eleştirilir ki işlerini yapıyor olsalar da…
Kuşkusuz tekil örnekler üzerinden değil genellemeler ile yorumluyorum. Lütfen eşitlikçi, demokrasiyi içselleştirilmiş kadın veya erkek yönetici meslektaşlarımız alınganlık göstermemeli. Devam edelim… Hangi büroda, pozisyonda o işi yapabilme kapasitesiyle ilgili erkek gazeteciler için “çocuğu var” gibi gerekçelerle değerlendirme yapıldığını duydunuz? Eşi hamile olduğu için yöneticilerince psikolojik baskıya maruz kaldığını ifade ederek istifa ettiğini anlatan erkek arkadaşlarınız oldu mu? Hamile kaldığında ya da doğum sonrasında işten ayrılmaya zorlandığını hisseden, anlatan kadın gazeteci örneklerine tanığız. Eğer kadın bekar kalmayı tercih ettiyse “evde kalmış” gibi yakıştırmalar ile büro sohbetlerine mevzu yapılırken, erkek gazeteci için en fazla “müzmin bekar” denilmediğini söyleyebilir misiniz? Özetle “medeni hali” erkekler için mesleğiyle ilgili soru işaretlerine yol açmazken kadınlar için de açmıyor diyebilir misiniz?
Ankara’da gazetecilik mesleğindeki istihdam açısından görünür tabloda kadınlar çoğunlukta olmakla birlikte ücret politikasının da benzer şekilde eşitlikçi veya lehte olduğu söylenebilir mi? Kanıt niteliğinde istatistikler yok ama düşük ücretlendirme yaklaşımıyla ilgili yıllar içinde kadın gazetecilere ait ortak hafızada tanıklıklar mevcut. Ankara Temsilciliği gibi yönetici koltuklarında dahi elbette istisnai örnekleri olmakla birlikte selefi/halefi erkek meslektaşlarına verilmiş/önerilmiş ücretlerden daha düşük rakamlar ile görev yapıldığı bilgisi de. Bu noktada bir başka 8 Mart filmine, DİSK’e bağlı Basın-İş Sendikası’nın “eşit işe eşit ücret” çağrısıyla paylaştığı işçi kadınlar videosuna değinelim. Fabrikalardaki emekçi kadınlar gibi olmadığını mı düşünmeliyiz gazetecilikteki ücretlendirme politikası için… Kişisel görüşüm bu yanılgı olacaktır. Erkek meslektaşlarıyla yarışır ölçüde ücret alabilen kadın gazeteciler kuşkusuz var. Ancak spikerler, muhabirler, kamera/saha arkasındaki işlerde görev alanlar, kadın/erkek ayrımı olmaksızın eşit ücret alıyor iddiası memleket gerçekliğine aykırı olacaktır.
“Hadi Yüzleşelim” reklam filmine yeniden geri dönelim, gazetecilik mesleğimiz için, tüm meslektaşlarımızla birlikte 8 Mart’ta kadınlar için sözde değil hayata geçirilmiş eşitlikçi yaklaşım ile kadeh kaldırabileceğimiz zihniyet değişimi diliyorum.
Yorumlar