Şükrü KARAMAN Karadeniz Bölgesi’nin en önemli geçim kaynağı fındık hasadına sayılı günler kala üretici bu yıl da karamsar. Mart ve Nisan aylarında yaşanan dondan ötürü re...

Şükrü KARAMAN Karadeniz Bölgesi’nin en önemli geçim kaynağı fındık hasadına sayılı günler kala üretici bu yıl da karamsar. Mart ve Nisan aylarında yaşanan dondan ötürü rekoltenin geçen yıla göre yüzde 40 oranında az gerçekleşeceği vurgulanıyor. Yanı sıra gübre başta olmak üzere diğer girdi maliyetlerinin aşırı derecede pahalanması çiftçiyi olumsuz etkiledi. Her iki etmen dikkate alındığında geçimini fındıktan sağlayan 400 bin ailenin bu sezon da umduğunu alması zor görünüyor. Geçen yıl beklediği taban fiyat verilmeyen üretici fındığı erkenden 25- 30 lira arasında satmış, daha sonra fiyatlar 50 liraya dek yükselmişti. Kazanan her zaman ki gibi fındığı ucuza alıp depolayan aracılar ve uluslararası firma oldu. Aslında bu senaryo her yıl gerçekleşiyor. Maliyeti ancak karşılayabilen taban fiyat duyuruluyor, borcundan veya diğer acil gereksinimlerinden ötürü üretici fındığını ya tüccara ya da TMO’ya hemen satıyor. Beklemeyi tercih etse daha yüksek fiyattan ürününü verebilecek haliyle kar edebilecek. Lakin zorunlu koşullar erkenden satmaya zorluyor. Bunu önlemenin yolu üreticinin talep ettiği, emeğinin karşılığı olan taban fiyat hasat öncesi açıklamak, serbest piyasaya mahkum etmemek. Fındık üretiminde lider konumunda olan Türkiye, dünya üretiminin yaklaşık yüzde 70’ini, ihracatın da 157 bin tonla yüzde 82’sini karşılıyor. Bugün üretimi 738 bin 920 hektar alanda gerçekleştirilen fındıktan her yıl ortalama 2 milyar dolarlık döviz getirisiyle ülke ekonomisine önemli oranda katkı sağlanıyor. Bu ekonomik katkının ne kadarı fındık üreticisi 400 bin aileye yansıyor? Yanıtı bilmece. Lakin taban fiyatlara bakıldığında çok az pay alabiliyor gariban fındıkçı. Geçen yıl 22.11 lira olan 1 kilo kabuklu fındıkla 14.5 kilo gübre satın alabilen üreticinin bu yıl aynı miktarda gübreyi edinebilmesi için TMO’nun taban fiyatı 110 lira civarında saptaması gerekiyor. Yine geçen sezon 150 lira olan günlük işçi ücretinin bu sezon 250-300 liraya yükselmesi kuvvetle muhtemel. Zaten geçen yıldan bu yana iğneden ipliğe her şeye yüzde 150’ye yakın zam geldi. Dünyanın en leziz fındığını üreten çiftçinin hak ettiğine kavuşabilmesi için taban fiyat beklentiler doğrultusunda gecikmesizin açıklanmalı. Beklenti en az 60-65 lira arasında. Bu para gübre, diğer girdi ve işçi ücretindeki fahiş artışlardan dolayı son derece doğal. Bakalım siyasi irade 400 bin ailenin umduğunu karşılayacak mı? 1 kilo Napolyon kirazın 50 liraya satıldığı ortamda 1 kilo fındığın fiyatı daha yukarılarda olmalı ki üretici emeğinin karşılığını alabilsin.

Orada bir köy var uzakta

Yoğun kar yağışının yolları kapattığı, telefon görüşmelerinin şebekedeki aksaklıktan ötürü güçlükle yapılabildiği, hasta öğrencinin revirinde saatlerce beklediği yatılı okul ve Doğu Anadolu’da uzakta bir köy. Ferit Karahan’ın ilk gösterimi 2021 Berlin Film Festivali’nde gerçekleşen ödül avcısı ”Okul Tıraşı” filmi sonunda sinemalarda. Antalya ve Ankara Film Festivallerinde yarışan ve 1.5 yılda en çok ödül kazanan yapım, zor kış koşullarının egemen olduğu Doğu Anadolu’da bir okulda yaşananları ve yoksunlukları, sağlıklı olmayan öğretmen öğrenci ilişkisini, doğanın esir aldığı gözlerden ırak bir köyün umarsızlığını gözler önüne seriyor. Senaryosunu Ferit Karahan ve Gülistan Acet’in yazdığı, yönetmenliğini Ferit Karahan’ın üstlendiği “Okul Tıraşı” son yılların en nitelikli, tokat gibi yüze vuran mesajı ile yurt içi ve yurt dışında hakkıyla birçok ödül kazanan yapım. Karahan, doğuda yatılı bir köy okulunda ağır kış koşullarında öğrenci ve öğretmen olmanın zorluğunu dört dörtlük anlatıyor. “Okul Tıraşı” maddi anlamda rahat yaşam süren, keyfi yerinde olan, sorunlar yaşamayan belirli grubun dışında yoksunluktan, olanaksızlıktan bunalan çaresiz insanların varlığını bir kez daha anımsatıyor ülkeye. Karahan, Türkiye’nin fotoğrafını çekerek ülkenin salt tuzu kurulardan oluşmadığını vurguluyor. Öyle bir mesaj veriyor ki Karahan, adeta tokat gibi izleyicinin suratına indiriyor. 84 dakikalık film, kısa süresine karşın akıcı sahneleriyle koltuğa çivilenen izleyiciye derdini başarıyla aktarıyor. Toplu banyo saati sahnesiyle başlayan filmde hamam tası tartışması nedeniyle Hamza Öğretmen (Cansu Fırıncı) öğrencileri birbirlerini soğuk suyla yıkamalarına yönelik cezalandırır. Ne ki bu cezalandırma yöntemi Memo’nun hastalanmasına ve ardından beklenmedik gelişmelere yol açar. Arkadaşının ateşler içinde bilinçsizce yattığını fark eden Yusuf (Samet Yıldız) durumu öğretmen ve yöneticilerine iletse de vurdumduymaz tavırlardan ötürü beklediği yanıtı alamaz, Memo’yu okul revirine götürür. Vicdani sorumlulukla ısrarını sürdürerek arkadaşının hastalığını öğretmen ve yöneticilerinin dikkatine çekmeyi başarır. Lakin bu kez ağır kış koşulları, kapanan köy yolları ve aşılamayan bürokrasi devreye girer. Ferit Karahan, yaşanan bu olumsuzlukları okul müdürü (Mahir İpek) ile öğretmenler Selim (Ekin Koç), Kenan (Melih Selçuk), Haluk (Münir Can Cindoruk), Hamza arasındaki tartışmalar ve sorumluluk almaktan kaçınan bireyselci tavırlarıyla sorguluyor. Tartışmaya okul çalışanları, kalorifer kazancısı ve diğerleri de dahil olurken, olay başka boyutlara evriliyor. Bir anlamda suçlu aranıyor, herkes topu birbirine atıyor. Ta ki greyderlerin kapalı yolu açmasıyla okula ulaşan ambulansın can yakan siren seslerinin duyulmasına değin. Hızır gibi yetişen sağlık ekibi saatlerce yüksek ateş altında kıvranan, bilinci yitik Memo’yu hastaneye götürür. Van’ın Bahçesaray ilçesinde çekilen filmde Yusuf’u oynayan Samet Yıldız, adeta döktürüyor. Öyle bir oynamış ki küçük oyuncu; hüznü ve çaresizliği gözleriyle seyirciye yansıtıyor. Aldığı ödülleri fazlasıyla hak eden “Okul Tıraşı” son yılların en nitelikli, Türk sinemasına damga vuran kaçırılmayacak bir yapım.