Bu ülkede gazi olmak, bazı kahramanlar için aslında olamamaktır.
1992 yılında PKK ile çatışmaya girip ağır yaralar alan Binbaşı Semih Sakallıoğlu’nun hikâyesidir bu.
Bir önerge vesilesiyle TBMM zabıtlarına da geçmiş olan bir hikâye.
Önce, orada ne olmuştu; onu anlatalım:
21 Mart 1992 günü akşamı saat 18:00 sıralarında, İdil ilçe merkezinde yapılacak Nevruz Şenliği, o zamanki HEP yönetim kurulu tarafından, Türkiye’de meydana gelen olaylar nedeniyle iptal edilir.
Bunun üzerine saat 20;00 sıralarında ilçe merkezinin kenar mahallelerinden silah sesleri gelir.
1000 kişilik grup, kanunsuz bir yürüyüş yapmaktadır.
Emniyetin yaptığı bütün uyarılara rağmen dağılmazlar.
Güvenlik güçlerine ateş açarlar.
Polis, göstericileri bir şekilde dağıtır.
Ertesi gün saat 11:00’de, bazı kişilerin bir önceki günkü Nevruz kutlamaları sırasında gözaltına alınmalarını protesto etmek adına, bildik taşkınlıklara yeniden başlarlar.
Yine 1000 kişilik bir grup, çeşitli sloganlar atarak, hedef gözetmeksizin, uzun namlulu silahlarla ve tabancalarla gelişigüzel ateş ederler. Bu arada Lisenin bahçesinde bulunan Atatürk büstünü tahrip ederler.
Olaya polisin yanında asker de müdahale eder.
Binbaşı Semih Sakallıoğlu komutasındaki tim teröristlerle kahramanca çarpışırlar.
Sakallıoğlu ve bir uzman çavuş ağır yaralar alırlar.
Sakallıoğlu’nun barsakları vücudundan dışarı çıkacak şekilde ağır yaralar almıştır.
Bir dizi ameliyattan sonra hayati tehlikeyi atlatır, rapor süresini de tamamladıktan sonra tekrar eski görevine dönmek ister.
Üstleri, sınıf değiştirip pasif bir göreve almak isterler.
Kahraman binbaşımız buna şiddetle itiraz eder ve tekrar eski görev yerinde, ayni mücadeleyi kahramanca sürdürmek ister.
Neden gazi olamadığının gerekçesi işte burada gizlidir.
Binbaşı Sakallıoğlu sınıf değiştirip pasif bir görevde kalmayı isteseydi "gazi" ünvanını da hak etmiş olacaktı.
O bunu yapmak istemedi.
Muharip olarak kalmayı, terörle mücadelesini muharip subay olarak sürdürmeyi tercih etti.
Albay rütbesine geldiğinde ise yaş haddinden emekli oldu.
Emekli Albay Sakallıoğlu varlıklı bir aileden geliyor.
Paraya pula ihtiyacı yok.
Devletin gazilere sağladığı maddi avantajlarla da ilgilenmiyor.
İlgilendiği tek şey, hak ettiği gazi ünvanını alıp, bu belgeyi şerefli bir miras olarak çocuklarına bırakmak.
Ama olmuyor, oldurulmuyor.
Sorunu Mahkeme çözecek.
Zira, Sakallıoğlu bu ünvanı "mahkeme kararıyla" almayı umuyor.
Kahraman bir gazimizi gazi yapmama utancı kime kalıyor, onu da hep beraber düşünelim.