Kırk yıldır denenmedik yol kalmadı.
"Süreç" dediniz, olmadı.
Ayaklarına çadır mahkemesi gönderdiniz, olmadı.
Barış masaları kurdunuz, olmadı.
Askere, polise, "görmeyin, dokunmayın" emri verdiniz, olmadı.
Şivan Perver’le türkü söyleyip ağladınız, o bile olmadı.
Artık, sonuç alacak çözümlere dönme zamanı.
Başbakan, yeniden çözüm sürecine dönüşten söz edince Cumhurbaşkanı Beştepe’den bastırdı: "Süreç müreç yok. Tek bir terörist kalmayıncaya kadar mücadele sürecek."
Etkili bir kararlılık söylemi.
Ertesi gün Başbakan da çark edip aynı söyleme geldi. "Eli kanlı teröristlerle el sıkışmayız."
İyi de, hamasetle bu işin üstesinden gelinemeyeceğini görün artık!
O bölgeden al bayraklı tabut gelmeyen günümüz yok.
Nereye kadar?
Bahçeli kestirip attı: "Ahaliye üç gün süre verin, Şu bölgede toplanın deyin, sonra oraları topa tutun."
Pratik çözüm!
Ancak, evlerde teröristler tarafından rehin tutulan masum insanlar varsa orayı nasıl bombalayacaksın?
Terör, iktidarın "analar ağlamasın" parolası üzerinden şehirlere yığınak yaptığına göre bir de istihbarat sorunumuz var.
İstihbarat yeniden ve yeni bir modelle yapılandırılmalı.
Bu işin sadece valilerin görüş ve talimatlarıyla yürütülemeyeceği artık anlaşılmalı.
İş, erbabına verilmeli.
Milletin çocuklarını tuzakların üstüne sürüp her gün kayıplar verilmesine neden olan mevcut mücadele yöntemine daha etkili yöntemler ilave edilmeli.
Meselâ;
Ya Sıkıyönetim ya Olağanüstü Hal!
Bir de bu işin dışarı yönü var.
Başta Suriye ve Rusya olmak üzere bütün komşulara barış eli uzatılmalı.
Sınırlar tahkim edilmeli, oralardan kuş bile uçurulmamalı.
Kargayı beslediniz, bari gözümüzü oydurmayın.