Anayasa Profesörü Serap Yazıcı ile sohbetimizin ikinci bölümünde, seçimler öncesinde siyaset arenasındaki olasılıkları konuştuk.

Nursun Erel

HDP’nin tepesinde “Demokles’in Kılıcı gibi sallanan kapatma davası”, siyaset yasakları ve partinin hazine kaynaklı hesaplarının bloke edilişi acaba önümüzdeki süreci nasıl etkileyecek? Bu soruları yönelttiğim Serap Yazıcı’nın HDP eş başkanı Mithat Sancar ile Hukuk Fakültesi yıllarından bu yana “çok iyi birer dost olduklarını”, sık sık görüştüklerini, hatta okul birinciliğinin o yıllarda bu ikili arasında gidip geldiğini de öğrenmiş oldum. Serap Yazıcı, Sancar için, “mükemmel bir hukukçu, çok sevdiğim, harika bir insandır” nitelemesinde bulunurken Sancar’ın başında bulunduğu HDP üzerinde dolaşan kara bulutları “Türkiye ve dünyada parti kapatma geleneğinin geçmişi”ni anlatarak şöyle değerlendirdi:

DEMOKRASİ REFLEKSİ: “İkinci dünya savaşında neonazi ve komünist partiler Almanya ve İtalya’da büyük acılar yaşattılar, bu durum savaş sonrasında demokrasilerin kendini koruma refleksini harekete geçirdi. Bu iki ülkede özünde demokrat olmayan partiler, demokrasi yoluyla iktidara gelerek demokrasiyi ortadan kaldırmıştı. Dolayısıyla savaş sonrasında - hürriyeti yok etmek meşru bir kavram mıdır?- sorusu ile gelişen süreçte hürriyeti yok etme hürriyeti Türkiye de dahil olmak üzere pek çok ülkede yasaklandı.”

DİZAYN ARACI: “Türkiyede ise siyasi partilerin kapatılması mekanizması çoğulcu demokrasiyi korumak için değil, adeta siyasi arenayı tekrar dizayn etme aracı olarak kullanılıyor.HDP aleyhindeki dava bu çerçevede değerlendirilebilir.Türkiye Avrupa Konseyi Üyesi olarak pek çok anlaşmaya taraf, ayrıca Venedik Komisyonunun da üyesi… Bu komisyon üye bütün devletler için parti yasaklarının hangi çerçevede uygulanması halinde meşru görülebileceğini karara bağlamıştır, yani parti, şiddete başvurursa, şiddeti açık yöntem olarak kullanacağını beyan ederse kapatma meşru kabul edilebilir. Ancak bu açık, net hükümlere rağmen ülkemizde parti kapatmaları devam etmiştir…”

KEYFİ TUTUM: “Çünkü bu davaların harekete geçirilmesindeki yetki Yargıtay Başsavcısına ait, oysa atanmışlar halka hesap vermez… Hesap verme sorumluluğu olmadığından kapatma davaları da çok sık ve keyfi açılmaktadır. Biz altılı masa olarak bu keyfi kapatmaların önüne geçmeyi kararlaştırdık.”

TARTIŞILACAKTIR: “Yargıtay başsavcısı kapatma için sadece aleyhteki delilleri topluyor. Anayasa Mahkemesi de onları doğru kabul ederek kapatmaya hükmediyor. Yani Türkiyedeki süreç yanlış kurgulandı, gelenekler yanlış, HDP aleyhine açılan davayı hukuk mantığı içinde değerlendirmek kolay değil, dolayısıyla bu davanın hukukiliği daima tartışılacaktır. Dünyada ise AYM ler hep Halka hesap veren organlardır. Bizde AYM üyelerinin 10’u Cumhurbaşkanı tarafından seçiliyor, şu an bu 10 üyenin Cumhurbaşkanının tercihleri dışındaki kararlara imza atma olasılığı nedir? Bu tartışılır… Oysa AYM nin yapısı çoğulcu olmalı, üyeler çok farklı kaynaklardan gelmeliydi, çoğulcu faktörler rol oynamalıydı. Diyeceksiniz ki -Deveye demişler ki boynun eğri, o da demiş ki nerem doğru… Aynen bu durumdayız. “

HAZİNE YARDIMI: “Gelelim geçen haftaki karara, hazine yardımının bloke edilmesine. Yargılama henüz tamamlanmadan bir izlenim verilmiştir, oysa yargılamanın tamamlanması gerekirdi. Bu yıl verilen yardım verilmesin, bunun neticesinde HDP kapatılmasa da -seçime kendi öz kaynakları ile girsin, hazine yardımından yararlanmasın… Bunlar hep hukukun siyasete alet edildiğini gösteren uygulamalar. “

BİLİNÇLİ SEÇMEN: “Oysa Türkiyede en bilinçli seçmen etnik temelde oy kullanan seçmendir. O halde, sonuçları belli olan hikayeyi tekrar tekrar uygulamanın ve siyasi tansiyonu yükseltmenin bir faydası var mı? Türkiye er geç bu sorunu demokratik yollardan çözmelidir. 85 milyon vatandaş terörden zarar görmüştür, terör herkesin yaşama hakkını aynı ölçüde tehdit ediyor o halde biz sorunlarımızı demokratik yollarla çözelim. Bu sözlerim herhangi bir örgütü övme anlamı taşımıyor, tam tersine onların beklendiği alanı, terör bataklığını kurutmak gerekiyor.”

İNSAF: “Düşünüyorum da 12 Eylül yıllarında, askeri yönetim koşullarında -demokrasi yok- diyor ve demokrasiyi yeniden kurmak için çaba gösterilmesini istiyorduk, oysa şimdi geriye dönüp bakınca -askeri yönetimler dahi daha insafıymış- diyorum… Elbette darbelerin yarattığı enkazı kaldırmak çok zaman aldı, çok çaba istedi ama geçmişe bakınca askeri darbeler dahi daha az yıkım yaratmıştı diye düşünülüyor.”

HDP BIRAKMAZ. “HDP kapatılırsa belki HDP adıyla var olmayacaktır ama mutlaka başka biçimde varlığını devam ettirecektir. Çok sıkışmış durumdayız ama -onlar alternatif düşünmüşlerdir- diyorum. Zaten Türkiyedeki demokratik olmayan geleneklerden en fazla şerbetlenmiş olan grup bu gruptur ve demokratik mücadeleyi bırakacaklarını beklemiyorum.”

SİYASET YASAĞI: “450 HDP’li için şimdi siyaset yasağı isteniyor eğer AYM bu yönde karar verirse bu tabii ciddi bir sorun olacak ve çok ciddi sonuçlar yaratacaktır. Hukuktaki bir eksiklik de şu; bu 450 yasak talep ediliyor ama bu 450 kişiye tek tek kendilerini savunabilme hakkı verilmiyor. Peki, Anayasanın 36. Maddesinde yer alan adil yargılanma, adil savunma hakkı nerede?” Serap Yazıcı’ya kendisinin de “taraf” olarak itiraz ettiği İstanbul Sözleşmesinin bir gecede kaldırılması olayını sormasam olmazdı, sohbetimizin sonunda şöyle dedi: “Bu durumun Anayasaya aykırılığını hem şahsi dava açarak hem sözlü olarak yüksek yargıda savundum, ne yazık ki reddedildi. Bu durum hukukun üstünlüğünden uzaklaştığımızın da kanıtı. Türkiyede belki de en güçlü sivil toplum hareketi kadın hareketidir. Türkiye Cumhuriyeti tarihi bir kadın hakları tarihidir, o yüzden umutsuz değilim. Altılı masada yer alan açık taahhüdümüz ortada, İstanbul Sözleşmesini mutlaka geri getireceğiz.”