Siyaset kulisleri, Cumhurbaşkanının gündeme getirdiği seçim tarihiyle ilgili olarak bu sorulara kilitlenmiş durumda. Eğer TBMM bu kararı alacaksa en az 360 oya ihtiyaç var, Cumhurbaşkanı Erdoğan da ancak o takdirde 3. kez aday olabiliyor, ama AKP-MHP ittifakının sayısı yetmiyor, 24 evet oyuna daha ihtiyaç var.
Nursun Erel
Eğer erken seçim kararını Cumhurbaşkanı alırsa o takdirde de Anayasa uyarınca, Erdoğan yeniden aday olamıyor. Ankara’da siyaset gündeminde bu sorulara yanıt aranırken, deneyimli siyasetçi, eski başbakan yardımcısı ve SHP Genel Başkanı Murat Karayalçın’la konuştuk.
Karayalçın, HDP hakkındaki kapatma kararının ertelenmesi için Anayasa Mahkemesine yapılan “başvuru”ya dikkat çekerek, “HDP’nin bu başvurusu çok ilginç ve zamanlama açısından manidar” görüşüne yer verdi. Karayalçın, 14 Mayıs’ta yapılması istenen seçimler öncesinde Cumhur İttifakının 24 sandalye arayışı ile HDP başvurusunun aynı tarihe denk düştüğünü anımsattı. Murat Karayalçın, sorularımıza şu yanıtları verdi:
SORU: Cumhurbaşkanı 14 Mayıs’a seçimler yapılsın dedi, CHP de bu öneriye destek verdi, siz ne düşünüyorsunuz? KARAYALÇIN: Bence Sayın Kılıçdaroğlu’nunki doğru bir tavır. -Seçimden kaçma gibi bir düşüncemiz yok, senden korkmayız- demiş oluyor. Dolayısıyla seçim olacak gibi görünüyor. Aslında hem Sayın Kılıçdaroğlu hem Faik (Öztrak) Bey, 6 Nisan tarihinden önceki bir seçime evet denilemeyeceğini bildirmişti… Yani resmi açıklama bu şekildeydi… Ben son durumu şöyle yorumluyorum, -bu 14 Mayısta olacaksa bizim de seçimden kaçmamız söz konusu olamaz- diyorlar. Peki seçim nasıl olacak? Karar mecliste nitelikli çoğunlukla mı alınacak?
24 sandalye sorunu
SORU: Cumhurbaşkanının yeniden, 3. Kez aday olabilmesinin yolu TBMM’de nitelikli çoğunlukla alınacak, (360 milletvekilinin oyu ile alınacak) karardan geçiyor. Bu nasıl gerçekleşecek? Halen 24 milletvekili eksiği var Cumhur ittifakının? KARAYALÇIN: Transfer mi edecekler 24 kişiyi? Bunu soruyorsunuz ama, bence transfer değil ama HDP’nin Anayasa Mahkemesine yaptığı başvuru, yani kararın seçim sonrasına ertelenmesi için yaptığı başvuru çok ilginç. Böyle bir hukuki bir başvuru yapılabilir miydi? Ben bunu bilmiyordum doğrusu. Anlaşılan böyle bir talepte bulunulanabiliyor. Tabii seçim tarihinin bu başvuruyla denk düşmesi insanın aklına ilginç soruları getiriyor. Tabii Sayın Sancar çok yetkin ve iyi bir hukukçu, anlaşılan o ki, böyle bir erteleme başvurusu yapılabilmesi gibi bir durum var, ama bu başvurunun tam da seçim tarihinin açıklanmasına denk düşmesi bana epey manidar geliyor. Tarihin dernekleşmesi ilginç, insanın aklına -bu 24 milletvekilini bulabilecekler mi?- sorusu geliyor. Yani ya 24 milletvekilini bulacaklar, TBMM kararı alacaklar ya da Cumhurbaşkanı kendisi götürecek seçime. Peki Anayasada bu kadar açık bir durum varken, niye hala adım atılmıyor da önce tarih seslendiriliyor? Neden önce Bahçeli sonra Erdoğan tarih gündeme getiriyor ama henüz ortada karar yok? Demek ki bir beklentileri var. Belki karar için 24 milletvekili daha çıkabileceğini düşünüyorlar. Çünkü aksi taktirde 14 Nisan ile 18 Haziran tarihleri arasında büyük bir farkı yok. Eğer 24 eksik söz konusu ise Cumhurbaşkanı seçime kendisi mi götürecek? Öyleyse niye adım atmıyor? Beklentilerinin hem üçte iki çoğunlukla ilgisi olmadığını söylüyorlar, bunu hem TBMM başkanı hem sayın Uçum (Mehmet- Cumhurbaşkanı Başdanışmanı) dile getiriyor, -bizim ona ihtiyacımız yok- diyorlar, hem de adım atmıyorlar.
SORU: Anayasada ne yazarsa yazsın, kim ne derse desin sonuçta YSK son sözü söyleyip karar almayacak mı adaylık konusunda? KARAYALÇIN: Evet son sözü YSK söyleyecek, -evet bu böyledir- diyecek. Yalnız Cumhurbaşkanının -Yeter Söz Milletindir- sözünü altılı masanın çok iyi kullanması gerekir. Daha önce de, hatta 2014’de bile,- Yeter Söz Milletindir- demişti bu halk, nitekim 2014 de hükümeti değiştirmişti, şimdi yine hükümeti değiştirecek bu halk…
Kürt sorunu
SORU: HDP’nin kapatılmasına ilişkin başvurunun siyasi hesapları kökten değiştirebileceği konuşulurken, acaba önceki hükümetlerde sizin imzanızı taşıyan Kürt Sorununa ilişkin çözüm önerilerini taşıyan raporları anımsıyorum da bunca yıl sonra, şimdilerde çok mu geriye mi gittik biz? KARAYALÇIN: Önce şunu söylemek lazım. Bir kere HDP meclisin üçüncü büyük partisidir hakkında ikide birde kapatma tavırlarının ortaya konulması, davalar açılması ciddi bir tartışma konusu olmalıdır. Koskoca Türkiye Cumhuriyetinde hala böyle bir süreç yaşanıyorsa, devletin yetkinliği açısından ciddi bir sorun var demektir. Kürt sorunuyla ilgili bugüne kadar belki radikal bir çalışma yapılamadı, yalnızca konuyla ilgilenenler bir takım çözüm önerilerini seslendirdiler. Oysa biz zamanında Kürt Raporu ile başlangıç vuruşunu yapmıştık ki bu tutum, büyük bir cesareti gerektiriyordu, o cesareti biz gösterdik, iyi de yaptık. Ama sonra o raporu hazırlayanları hain olarak ilan ettiler, sonra bizleri hain ilan edenler AB adaylık sürecinde o iddialarının tam tersini yaptılar. Şimdi CHP, işin özüne dönük bir öneri getirmeli. Bu bence Türkiye içen altın değerinde bir öneri olacaktır.
Kapatma davası
SORU: Ama sonuç olarak bir kapatma davası var HDP ile ilgili? KARAYALÇIN: Şimdi HDP ya kapatılacak ya hazine yardımından yoksun bırakılacak, ama savcılık HDP’ye hazine yardımı için bloke kararı açıkladı yani ihsas-ı rey yaptı. Son derece yanlış bir tutum. Büyük üzüntüyle karşılıyorum. Sonrasında ne olur? Sayın Sancar’ın açıklamalarını ben önemserim, ciddi bir iddianamenin olmadığını ileri sürüyor bunu dikkate almak gerekir. Ama koskoca TC devleti belli aralarla bu partileri kapatma noktasına geliyorsa ortada siyaseten ciddi bir sorun var demektir.
Kılıçdaroğlu’nun adaylığı
SORU: Sayın Kılıçdaroğlu aday olacak mı sizce? KARAYALÇIN: Aslında bence sayın genel başkan bu kararı altılı masaya bırakmamalıydı, yok böyle bir şey. Ne dünyada, ne Türkiye’de yok böyle bir şey, en çok sandalye sahibinin aday olması şeklindedir usul. SORU: Özellikle İyi Partide soru işaretleri olduğu ifade ediliyor? Yani -kazanacak aday seçelim- şeklinde… KARAYALÇIN: Kazanacak aday… Dünyada yüzde 100 garantili seçim var mı? Yok böyle bir şey. Sonuçta her seçimin riski vardır, o değerlendirmeyi ben doğru bulmuyorum. Kamuoyunun yalnızca aday üzerine yoğunlaşmasının çok doğru olmadığını da söyleyeyim. Asıl önemli olan siyasi metinlerdir, örneğin hükümet programı denilen metin. Ne olacak, ne yapacaksın? Ne vaat ediyorsun? Bu metin çok yaşamsal. İkinci yaşamsal metin ise yine bizim eskiden -koalisyon protokolü- dediğimiz metin. Türkiye’yi nasıl yöneteceksin? İlk defa böyle, çok partili, epey kalabalık bir koalisyona gidiyoruz. Eğer Anayasayı değiştirecek meclis çoğunluğu elde edilemezse yönetim, Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine dayalı bir yönetim olacaktır, yani 5 yıl boyunca ülke, mevcut yasa ve yasalara göre yönetilecek. Altı parti de diyor ki -ben bunun üzerinden parlamenter sistemin uygulama araçlarını yükleyeceğim- zor bir şey… Bu tartışma Sayın Davutoğlu’nun açıklaması ile başladı, Türkiye birden ayağa kalktı. İşin ne kadar zor olduğunu gösteren bir olaydı.
2 bin memur gidecek
SORU: Yani bu sistemde yönetmek zorlaşacak öyle mi? KARAYALÇIN: Şundan korkmak gerekir. Bir bakan kararnameyi istemezse çıkmaz o kararname. Çünkü hükümet yok… Peki ülke nasıl yönetilecek? 14 Mayısta seçim yapılacaksa o gün 2 bin kişi, 2 bin üst düzey memur istifa etmiş addedilir, dilekçe vermelerine gerek yok, bütün büyükelçiler, bütün valiler, bütün emniyet müdürleri, YÖK Başkanı, Merkez Bankası Başkanı, Diyanet Başkanı… 2 bin üst düzey memur. Bu atamalar nasıl olacak? Bu iki metin çok önemli, bunlardan sonra Cumhurbaşkanı adayı belirlenmeli.
SORU: Dışişleri Bakanlığı da yaptığınız için sormak istiyorum, geldiğimiz noktada Türkiye’nin dış dünya ile ilişkiler konumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? KARAYALÇIN: Çok zor bir noktada olduğumuzu düşünüyorum, hem Avrupa Birliği ile hem dış siyaset ilişkileri açısından. -Ben değiştim arkadaş- desen de kolay kolay kabul edilmiyorsun. Maalesef Türkiye dostu olmayan, komşularıyla ciddi sorunlar yaşan bir ülke haline geldi, bunun nedeni Atatürkçü dış siyaset ilkelerinden vazgeçilmiş olmasıdır. Daha önce de Erbakan-Çiller hükümetinde bu çizginin dışına çıkılmıştı, o tarihte de Türkiye ciddi sorunlarla karşı karşıya kalmıştı. Atatürkçü çizgi bir hamaset çizgisi değildir, çok ince düşünülmüş bir siyasi çizgidir. Onun dışına çıkarsanız ülkeyi zora sokarsınız, ayrıca kendi istediğinizi de yapamazsınız.