Mehmet Necati GÜNGÖR
Bu yazımdan sonra bana kızacaklar olabilir.
Gerçeğin yanında olmak isteyen biri olarak aklımı ve vicdanımı kullanarak böyle bir yargıya varıyorum.
A...
Mehmet Necati GÜNGÖR
Bu yazımdan sonra bana kızacaklar olabilir.
Gerçeğin yanında olmak isteyen biri olarak aklımı ve vicdanımı kullanarak böyle bir yargıya varıyorum.
Açalım:
Yurt dışından görüntülü yayınlar yaparak ülkemizin önemli bir bakanını suçlayan ve öne sürdüğü olaylarla devletimizi küçük düşüren kişi hakkında savcıların harekete geçmesi bekleniyor ve neden harekete geçilmediği sorgulanarak savcılarımız suçlanıyor.
Savcılarımızın da birer insan olduğunu unutmayalım.
Onlar da etten ve kemikten.
Aileleri var, çocukları var, yakınları var.
Peki, arkalarında devletin gücünü görmeden bu cesareti nasıl gösterecekler?
İtham edilen bakana bağlı 400 bin kişilik güvenlik gücü varken, savcı bey bu soruşturmayı o bakana rağmen nasıl yapacak?
Bakan yerinde kalacak, soruşturmanın selameti adına oturduğu koltuğu boşaltmayacak, bir savcı çıkacak bunların hesabını soracak öyle mi?
90’lı yıllarda Susurluk skandalını yargının önüne çıkaran, ilgili bakanı önce istifa ettirip, sonra hapse attıran irade bütün samimiyetiyle savcıların ve hakimlerin arkasında durmuş, adalet mekanizması, Meclisten de aldığı güçle en iyi şekilde çalıştırılmış ve bildiğimiz sonuçlara ulaşılmıştı.
Bu soruşturmanın arkasına devleti koyan eski Başbakanlarımızdan Mesut Yılmaz’ı bu vesile ile bir kere daha rahmetle anıyoruz.
Şimdi aynı şartlar geçerli mi?
Başka bir bakan, kendi şirketinden bakanlığına fahiş fiyatla dezenfektan sattığı halde kılına dokunulamıyorsa, Mecliste muhalefet tarafından verilen araştırma önergesi iktidar oylarıyla reddediliyorsa, buna savcı ne yapsın, muhalefet ne yapsın?
Bakanların dokunulmazlıkları olduğu, yargılanmalarının ancak Anayasa Mahkemesi eliyle olabileceği akıldan çıkarılmasın.
Ve bir de, pandemi uygulamalarını eleştirdiği için görevinden alınan Viranşehir savcısının durumu ortadayken, hangi savcı o kişinin iddiaları üzerine harekete geçerek risk alır?
Gerçekçi olmak durumundayız.
Diyelim ki, beklenen o cesur savcı çıktı ve davasını açtı.
Görevden alınmayacağını, başka bir yere atanmayacağını kim garanti edebilir?
Veya kanun dışı örgütlerin o savcının yakınlarına kötülük yapmayacağının garantisi var mıdır?
Onları kim koruycaktır?
Türkiye’de sistem tartışması yapılıyor.
Bu sistemde bağımsız yargıdan söz edilmiyor.
Meclisin, Soruşturma Komisyonu kurması mümkün görülmüyor?
Mahkemeler üzerinde baskı olduğu iddiaları seslendiriliyor.
Bu gibi durumlarla mücadele etmenin ancak demokrasi içinde, yargının bağımsız, basının hür olduğu bir ortamda gerçekleşebileceği tartışmalarının neresindeyiz?
Ülkemizde adaleti hakkıyla temsil eden savcılarımız da, hakimlerimiz de var.
Ne var ki ortam, o ortam değil.