Mehmet Necati GÜNGÖR “Sansür” sözcüğünün sevimli bir yanı yoktur. Sansür sevimsiz bir işlemdir. Demokratik ülkelerde böyle bir müessesenin yeri yoktur. Ama bizde var....

Mehmet Necati GÜNGÖR “Sansür” sözcüğünün sevimli bir yanı yoktur. Sansür sevimsiz bir işlemdir. Demokratik ülkelerde böyle bir müessesenin yeri yoktur. Ama bizde var. Bir zamanlar biz de böyle bir oluşumda görev aldık. Emrivaki ile olmuştu. Bürokrasi dönemimde çalıştığım bakanla anlaşmazlığa düşmüştüm. Personel başkanını çağırıp “bu adamı gözümün önünden alın” demiş. Arkadaşımdı. “Film Denetleme Kurulu’nda görev almak ister misin?” diye sordu. Sürgüne gitmektense Ankara’da kalıp bu kurulda görev almayı tercih etmiştim. Bu kurulda görev aldığım süre içinde yerli-yabancı, izlemediğim film kalmamıştı. Türkiye ile ilgili hassasiyetlerimden dolayı yabancı filmlerin bazı diyaloglarına itiraz etmişliğim oldu. Yerli filmlerde sadece polis tiplemesine itiraz etmiştim. Bir filmde polis üniforması altında görünen şahısların saçları şapkalarının etrafından öylesine taşıyordu ki, hoş karşılamak mümkün değildi. İtirazım üzerine iki polis tiplemesi değiştirildi. Mevsim kış idi. Polisler evden çıkarken etraf karlı görünüyordu ama, bu kadar kusuru seyirci anlayışla karşılar diyerek esi geçmiştik. Film Denetleme Kurulu, devlette önemli görevlerde bulunmuş yetkin kişilerden oluşuyordu. Şimdi bakıyorum da iktidar “dezenformasyon kanunu” diye bir tasarı hazırlamış, bu tasarıya demokrat çevrelerden itirazlar var. Ben de bu itirazlara katılıyorum elbette. İnternete, ya da gazetelere sansür koymanın iktidarlar için ne kadar tehlikeli bir durum olduğunu biliyorum. Siz, sansür koyarsanız fısıltı gazetesi çalışmaya başlar da ondan. Hiçbir yayın organı fısıltı gazetesi ile başa çıkamaz. Çünkü tirajı en yüksek olan gazete, fısıltı gazetesidir. Fısıldaşanların sayısı milyonları aşar. Yanlış bir adım olur. Umarız, bu yanlıştan dönülür.