Rumlara mesaj: Kıbrıs'ta mülkiyet sorunu davalarla, tutuklamalarla çözülemez...

Taşınmaz Mal Komisyonu (TMK), 2005’de AİHM’nin "Taşınmaz Mal Yasası" ekseninde kuruldu. Bu cümleden hareketle konunun Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ve Rumlar arasında cereyan eden sorunla alakalı olduğunu tahmin etmişsinizdir.

Abone Ol

Hakan Şanlıtürk

Maalesef Rum huysuzluğu her alanda olduğu gibi burada da sürüyor. Komisyon’a Rumlardan yoğun başvuru olunca Rum yönetimi anlaşılan paniğe kapıldı. Daha önce turizm alanında yaptıkları engellemeleri şimdi gayrimenkul sektörü için devreye soktular. KKTC’de yatırım yapan iş insanını tutukladılar.

Türk tarafının ekonomisine zarar vermek için organize müdahalelerde bulunan Rumlara karşı AB üyelerinin ve uluslararası toplumun gereken yanıtı vermesi önem taşıyor. ‘Kıbrıs'taki mülkiyet sorunları, doğrudan Kıbrıs sorunuyla bağlantılıdır’ cümlesi olayın özü aslında.
KKTC’deki STK’lar, Ada’da etkili bir diplomasi hamlesi başlattılar. Gelişmeler sonuç alacakları yönünde.
Ekonomik Örgütler Birliği (EÖB) gayrimenkul sektörüne ilişkin güncel davalar ve tutuklamalarla ilgili bir açıklama yaptı. 16 Temmuz’daki o açıklamada şunlar anlatıldı:

“Kıbrıs Türkü, mülkiyet de dahil diğer tüm konuların iki taraf arasında uzlaşılacak bir anlaşma çerçevesinde çözülmesi gerektiği gerçeğinden hareketle, Annan Planı referandumunda ve Crans-Montana görüşmelerinde gerekli desteği göstermiştir. Ancak Rum tarafının olumsuz tavrı nedeniyle Kıbrıs’ta bir çözüme ulaşılamamış, dolayısıyla çözümün unsurlarını içeren tüm konular çözümsüz bırakılmıştır. Bu durum, Kıbrıs Türkünün maruz kaldığı haksız izolasyonların devamına da yol açmıştır. Ne var ki, AB Konsey kararının bu izolasyonların kaldırılmasını desteklemiş olmasına karşın, bu kararlar istenilen ölçüde hayata geçirilememiştir.

Tüm bu sorunlar devam ederken, Rum liderliğinin teşvikiyle Kuzey Kıbrıs'ta iş insanlarına yönelik yasal süreçlerin başlatılmış olması, adada taraflar arasındaki huzuru bozucu ve tansiyon yükseltici gerginliklerin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Daha önce de altını çizmiş olduğumuz üzere, Kıbrıs’ta mülkiyet sorunu, Kıbrıs sorununun altı temel başlığından biridir ve ancak kapsamlı müzakerelerle çözülebilecek bir meseledir. Kuzey Kıbrıs’taki mal ve mülk sahiplerinin Kıbrıs’ta kapsamlı bir çözüme ulaşılana kadar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) gösterdiği yolda gitmesi önemlidir. Bu nedenden dolayı, Kuzey Kıbrıs’ta yatırım yapan kişilere bu tür baskıların uygulanması, AİHM kararları ile de ters düşmektedir. Zira, Kıbrıs’ta bir anlaşmaya varılana kadar bu sorun, AİHM'in etkili iç hukuk yolu olarak tanımladığı Taşınmaz Mal Komisyonu (TMK) yoluyla çözülmesi gerekmektedir. Son dönemlerde TMK’ya müracaatların hızlanması, yeni kaynaklar ayrılması Kıbrıs Rum liderliğini paniğe sürüklemiş ve Kuzey Kıbrıs'ın ekonomisini zayıflatmak amacıyla saldırılar başlatmışlardır.

Taşınmaz Mal Komisyonu, mülkiyet iddialarına karşı adil, hızlı ve etkili bir çözüm sağlamayı ve Kıbrıs sorununun çözümüne katkıda bulunmayı amaçlamaktadır. Kıbrıs Türk tarafı, TMK’nın etkinliğini ve hukuka uygunluğunu korumakta kararlıdır.

Ekonomik Örgütler Birliği olarak, ülkemizin lokomotif sektörlerinden olan ve onlarca sektörü de besleyen gayrimenkul sektörüne karşı yürütülmekte olan ve ülkemiz ekonomisini ciddi anlamda olumsuz etkileme girişimlerine karşı her türlü adımları atacağımızı ve gerekli cevapları vereceğimizi kamuoyunun bilgisine getiririz.”
KKTC’DEKİ MÜTEAHHİTLER DE DEVREDE
Kıbrıs Türk İnşaat Müteahhitleri Birliği (KTİMB), Kıbrıs Türk Barolar Birliği (KTBB), Kıbrıs Türk Otelciler Birliği (KTOB) ve Kıbrıs Türk Sanayi Odası (KTSO) da Rum tarafının hukuk tanımaz tutumuna karşı ses yükseltti. Hakların Korunması İnisiyatifi (HKİ) oluşumuyla konuyu ele aldılar ve iç ve dış kamuoyuna yönelik bir açıklama yaptılar. HKİ’nin paylaştığı notlarda şu hususlara yer verildi:
***
“Hakların Korunması İnisiyatifi (HKİ), Kuzey Kıbrıs'taki taşınmaz mallar ile ilgili acil sorunlar hakkında uluslararası topluma hitap etmektedir. Bu konu, bölgesel kaygıların ötesinde, adalet ve insan hakları açısından büyük önem arz etmektedir.
Kıbrıslı Türklerin Annan Planı referandumu ve Crans-Montana müzakereleri sırasında gösterdiği sürekli ve samimi çabalara rağmen, kapsamlı bir çözüme henüz ulaşılamamıştır. Bu durumun temel nedeni, Kıbrıs Rum toplumunun uzlaşmaya yanaşmamasıdır. Bu süregelen çıkmaz, Kıbrıslı Türklere uygulanan haksız izolasyonu gözler önüne sermekte olup, bu adaletsizlik, Avrupa Birliği de dahil olmak üzere, uluslararası toplum tarafından tanınmaktadır. Ne yazık ki, bugüne kadar Kıbrıs Türk toplumuna yönelik uygulanan izolasyonları ortadan kaldırmak için hiçbir alternatif önerilmemiştir.
Kıbrıs’ta süregelen durum, mevcut gerilimleri daha da artırmakta ve başta hukuki girişimler olmak üzere tek taraflı önlemlerin adadaki istikrarı daha da engelleyebileceği bir ortam yaratmaktadır. Bu nedenle, Kıbrıs Rum toplumunun, Kuzey Kıbrıs’ta faaliyet gösteren iş insanlarına karşı başlattığı son hukuki eylemlerden derin endişe duymaktayız. Bu eylemler gerilimleri artırmış ve uzlaşma çabalarını baltalamıştır.
RUM TARAFINDAKİ TÜRK VARLIKLARI NE OLACAK?
Mülkiyet meseleleri kapsamlı bir anlaşmaya varılana kadar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından etkili bir yasal çözüm yolu olarak kabul edilen Taşınmaz Mal Komisyonu (TMK) aracılığıyla ele alınmalıdır. TMK, AİHM tarafından onaylanmış olup, Kıbrıslı Rumların mülkiyet taleplerini çözmek için adil ve etkili bir yol sunmaktadır. Ne var ki, aynı durum Güney Kıbrıs’ta kalan Türk malları için söz konusu değildir. Güney Kıbrıs’taki Türk malları Vasilik Yasası uyarınca Kıbrıs Rum hükümetinin doğrudan kontrolü altındadır. Ancak Güneydeki rejim, Kuzey’dekinin aksine mülk sahiplerine haklarını teslim edecek uluslararası hukuka uygun bir mekanizmaya sahip değildir. Buna rağmen Kıbrıs Rum liderliği, AİHM kararları tarafından tanınan mülkiyet rejimine sahip Kuzey Kıbrıs’ta faaliyet gösteren iş insanlarını tutuklama girişimlerini artırmıştır.
Kıbrıs'taki mülkiyet sorunları, doğrudan Kıbrıs sorunuyla bağlantılıdır ve kapsamlı müzakereler yoluyla ele alınmalıdır. Maalesef, Kıbrıslı Türkler ve diğer yabancı yatırımcılara karşı tutuklama tehditleri ve/veya ceza davası tehditleri, bir çözüm yolu olmamakla beraber, AİHM'nin kararlarıyla da uyumlu değildir.
Taşınmaz mallara yönelik rejim, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde (KKTC) uluslararası hukuka uygun olarak yönetilmektedir. Xenides-Arestis / Türkiye kararına yanıt olarak, TMK 2005 yılında Taşınmaz Mal Kanunu kapsamında kurulmuştur. AİHM'nin sonraki kararları, TMK’nın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne uygunluğunu doğrulamıştır. Bu doğrultuda, Kıbrıslı Rumlar, KKTC'deki mülkiyet talepleriyle ilgili olarak mahkemeye başvurmadan önce TMK ve Yüksek İdare Mahkemesi dahil olmak üzere tüm yasal yolları tüketmelidir.
Bilindiği üzere TMK, tazminat, takas ve iade ile ilgili talepleri değerlendirmekte ve aldığı kararlarla KKTC'de yasal olarak mülk edinen bireylerin haklarını korumaktadır. TMK, üçüncü şahıslara yasal olarak devredilmiş mülkiyetler için iade emirleri verilmemesini de sağlamaktadır. AİHM, Demopoulos kararında, mülkiyet meselelerinin alıcıların haklarına saygı göstermesi gerektiğini ve pratik değerlendirmeleri yapma konusunda en iyi konumda olan yerel otoritelere bırakılması gerektiğini vurgulamıştır. AİHM'in Meleagrou davası gibi sonraki kararları, TMK'nin iade kriterlerinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde yer alan ilkelerle uyumlu olduğunu yeniden teyit etmiştir. Mahkeme, 2017 Loiziou davası ve daha yakın tarihli Joannou davasında görüldüğü üzere, TMK'nin etkinliğini sürekli olarak kabul etmiştir.
TÜRK TARAFI KURALLARA UYUYOR
TMK, bu nedenle, mülkiyet taleplerine adil, hızlı ve etkili bir çözümün yanı sıra uzun süredir devam eden Kıbrıs sorununa kapsamlı bir çözüme katkı sağlayan etkili bir çare olarak kanıtlanmıştır. 21 Haziran 2024 itibarıyla, TMK 1,787 başvuruyu sonuçlandırmış, £446,491,846 tutarında tazminat ödemiş ve çeşitli takas, iade ve kombine iade ve tazminat kararları üretmiştir. Bu rejim, KKTC'de mülkiyet işlemleri için sağlam bir yasal çerçeve sunmaktadır. Kıbrıs Cumhuriyeti'nin üzerine düşen bu mahkemenin geçerliliğini tanıması ve potansiyel uluslararası hukuki sonuçlardan kaçınmasıdır.
Uluslararası toplumundan, Kıbrıs Cumhuriyeti'ni, Kıbrıslı Türklerin, Avrupalı vatandaşların ve diğer yabancı yatırımcıların tutuklanması gibi gerilimi artıran eylemlerden kaçınmaya teşvik etmeleri konusunda saygıyla talep ediyoruz. Yakın zamanda, Simon Aykut adında 74 yaşındaki bir iş insanının haksız yere tutuklandığı ve dava süreci devam ederken uzun süre gözaltında tutulduğu bir olay, yalnızca temel insan haklarını ihlal etmekle kalmamakta, Kıbrıslı Türklerin izolasyonunu artırmakta, aynı zamanda Kıbrıslı Rum mülk sahiplerinin haklarının korunmasında bir çare olarak TMK'nin etkinliğini de tehlikeye atmaktadır. Kıbrıslı Rum makamlarının mülkiyet işlemlerine müdahale girişimleri, uluslararası hukukun ihlali ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde yer alan ilkelerin ihlali anlamına gelmektedir. Bu tür eylemler ayrıca adadaki gerilimleri artırmakta ve uluslararası toplumun bu meselelerin çözümü için kapsamlı bir çözüm bulma çabalarını baltalamaktadır. “
***
KKTC’de özellikle STK’ların yoğun temasları ve gayretleri sonuç verdi. Avrupa Konseyi Delegeler Komitesi’nin 19 Eylül 2024 tarihli İnsan Hakları toplantısında Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin haksız taleplerinin reddedildiği öğrenildi.
Özellikle, Rum tarafının Kıbrıs v. Türkiye davası kapsamında "Yerlerinden Edilmiş Kişilerin Mülkiyet Hakkı" konusunu yeniden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) taşıma girişimi sonuçsuz kaldı. Birçok sivil toplum örgütünün girişimleriyle oluşturulan Hakların Korunması İnisiyatifi’nin (HKİ), Ağustos ve Eylül aylarında Strazburg, Londra ve Brüksel’de yürüttüğü yoğun temasların bu sonucun alınmasına katkı sağladığı belirtildi.
Hakların Korunması İnisiyatifi (HKİ) gelişmeyle ilgili şu açıklamayı paylaştı:
***
“Rum Yönetimi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin madde 46(3) çerçevesinde, AİHM’in daha önce verdiği Kıbrıs v. Türkiye kararında bazı hususların yeniden yorumlanmasını ve Taşınmaz Mal Komitesi (TMK) mekanizmasının işlevsiz hale getirilmesini talep ediyordu. Ancak bu girişim, Avrupa Konseyi Delegeler Komitesi’nde yeterli desteği bulamamış ve başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Rum tarafının girişimleri, uluslararası hukuk çerçevesinde oluşturulan iç hukuk yollarına zarar verme amacı taşısa da Komite’nin bu konudaki kararlı tutumu, TMK’nın geçerliliğini bir kez daha teyit etmiştir.
Bu gelişmeler ışığında, Rum Yönetimi’nin Strazburg’da aradığı desteği bulamadığı ve TMK mekanizmasını işlevsiz hale getirmeye yönelik çabalarının boşa çıktığı netleşmiştir. Bu gelişme TMK’nın uluslararası hukuk açısından meşruiyetini pekiştirmekte ve mülkiyet meselelerinde adil çözüme yönelik önemli bir adım niteliği taşımaktadır.
Girişimlerimizin ve uluslararası platformlarda yürüttüğümüz kararlı çalışmaların bir sonucu olarak, adalet ve hukukun üstünlüğü korunmuş, Rum yönetimi tarafından yapılan haksız talepler karşılık bulmamıştır. Bu süreçte emeği geçen herkese ve uluslararası kamuoyunda bize destek veren muhataplarımıza teşekkür ederiz. Hakların Korunması İnisiyatifi olarak, haklarımızın koruması ve mülkiyet meseleleri başta olmak üzere Kıbrıslı Türklerin ekonomisini yıpratıcı tüm girişimlere karşı çalışmalarımızı aynı kararlılıkta sürdürmeye devam edeceğiz.”
***
KKTC’deki STK’lar genel çerçevesiyle “Kıbrıs Sorunu ve Türk Tarafının Tavrı’nı şöyle özetliyor:
Kıbrıs’ta mülkiyet sorunu, 1974 yılında Kıbrıslı Rumların kuzeydeki mallarını, Kıbrıslı Türklerin de güneydeki mallarını terk etmeleri neticesinde ortaya çıkan ve diğer tüm konularla birlikte iki taraf arasında varılacak bir uzlaşma ile çözülmesi gerekmektedir.
Kıbrıs Türk tarafı her fırsatta mülkiyetle birlikte diğer tüm sorunların çözümüne yönelik çabalara karşı her zaman yapıcı bir politika sergilemişlerdir.
Annan Planı referandumunda Kıbrıs Türkü "evet" oyu vermiştir, ancak bu plan Rum tarafının olumsuz tavrı nedeniyle hayata geçirilememiştir.
Crans-Montana görüşmelerinde Kıbrıs Türkü, çözüm için tam destek göstermiştir, ancak sonuç alınamamıştır.
Son Dönemdeki Gelişmeler:
Son zamanlarda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde faaliyet gösteren yatırımcılar aleyhine Rum liderliği tarafından başlatılan hukuki süreçler, ciddi bir endişe kaynağıdır.
Bu süreçler, iş insanlarına karşı davalara, tutuklamalara ve yargılamalara yol açarak adada gerginliklerin artmasına sebep olmuştur.
TMK'ya yapılan başvuruların hızlanması ve yeni kaynakların ayrılması, Kıbrıs Rum liderliğini paniğe sürüklemiş ve bunun sonucunda Kuzey Kıbrıs'ın ekonomisini zayıflatmak amacıyla bir dizi saldırı başlatılmıştır.
Mülkiyet Sorunu:
Kıbrıs’ta mülkiyet sorunu kapsamlı müzakerelerle çözülebilir.
Kıbrıs’ta varılacak bir çözüme kadar, mülkiyet konusundaki hususları çözecek olan makam Taşınmaz Mal Komisyonudur.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), mülkiyet sorunlarının çözümü için TMK’yı etkili bir iç hukuk yol olarak tanımlamıştır.
Kuzey Kıbrıs'ta yatırım yapan kişilere yönelik bu tür baskılar, AİHM kararları ile örtüşmemektedir.
Taşınmaz Mal Komisyonu ve AİHM Kararları:
TMK, AİHM'nin Xenides-Arestis kararı doğrultusunda, 2005 yılında Taşınmaz Mal Yasası çerçevesinde kurulmuştur.
AİHM, 2006 yılında Xenides-Arestis tazminat kararıyla TMK'nın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne uygun olduğunu belirtmiştir.
2010 yılında ise Demopoulos içtihadıyla AİHM, TMK'nın etkin bir iç hukuk yol olduğuna hükmetmiştir.
AİHM, Demopoulos kararının ardından, Meleagrou davasında TMK’nın uygulamakta olduğu kriterleri yeniden değerlendirerek, iadeye ilişkin TMK’nın uyguladığı kriterleri yine Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne uygun bulmuştur.
İadenin mümkün olmaması durumunda, Rum başvuranların takas ve tazminatı ileri götürmesi gerektiğini, bunu yapmamış olmalarından dolayı da iç hukuku tüketmediklerine hükmetmiştir.
Uluslararası Hukuk ve KKTC:
Prof. Eyal Benvenisti’nin raporu, KKTC'nin hukuki statüsünü ve terk edilmiş mülklere ilişkin rejimin uluslararası hukuka uygunluğunu incelemiştir.
Bu rapora göre; KKTC, Türkiye Cumhuriyeti dışında başka ülkelerce tanınmamakla birlikte, terk edilmiş mülklere ilişkin mevzuatı (67/2005 sayılı Yasa) AİHM tarafından Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile uyumlu etkin bir hukuk yolu sağladığı kabul edilmiştir.
AB, BM ve Kıbrıs Türklerinin Ekonomik Gelişimi
AB'ye Katılım Anlaşması'nın 10. Protokolüne göre, AB Kıbrıslı Türklerin ekonomik gelişimine yönelik açılımları engellemeyeceğini taahhüt etmektedir.
Kıbrıslı Rumlar, Türk tarafının ekonomisine zarar vermek için organize müdahalelerde bulunmaktadır. AB üyelerinin ve uluslararası toplumun, bu tür girişimlere karşı etkin bir şekilde harekete geçmesi önemlidir.
Rumların her on yılda bir tansiyonu artırmak için hukuki enstrümanlarla çabaladığı gözlemlenmektedir.
Kıbrıs'la ilgili mülkiyet konusu, kişilere karşı davalara ve tutuklamalara başvurarak çözülemez.