Şükrü KARAMAN Çalışanların sendikalı olması hem maddi hem de sosyal anlamda kazanımdır. Sendika üyesi işçiler, bağıtlanan toplu iş sözleşmesiyle sağlanan ücret artışının yanı sır...

Şükrü KARAMAN Çalışanların sendikalı olması hem maddi hem de sosyal anlamda kazanımdır. Sendika üyesi işçiler, bağıtlanan toplu iş sözleşmesiyle sağlanan ücret artışının yanı sıra sosyal haklarda da ciddi haklar ediniyor. Nitekim geçtiğimiz günlerde 700 bin kamu emekçisi adına imzalanan toplu iş sözleşmesi uyarınca en düşük ücret 22 bin liraya değin yükseldi. Çalışma yaşamında yetkinliğe erişen memur sendikaları kamu çalışanları için önemli kazanım olmakla birlikte, işçi sendikaları kadar geniş haklar elde edemiyor. Memura grev hakkının tanınmaması kamu sendikalarının elini kolunu bağlıyor, talep ettiklerinin tümünü almasını engelliyor. Grev hakkından yoksun memur sendikaları, hükümetin verdiği zamla yetiniyor. Ya da bugüne dek bağıtladığı sözleşmelerden çok büyük zam kararı çıkmayan Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’nun layık gördüğü artışa razı oluyor. Toplu sözleşme masasına yetkili konfederasyon olarak oturan Memur-Sen’in daha çok üyeye sahip olma amacıyla düşük zamları kabullenmesi kamu çalışanlarının kaybını artırdı. Memur-Sen’in bu tutumundan ötürü, milyonlarca kamu çalışanının maaşı yılın ilk iki ayından sonra erimeye başlıyor. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı verilerine göre, kayıtlı 16 milyon 163 bin 54 işçiden 2 milyon 330 bin 98’i sendika üyesi. Geriye kalan 13.8 milyon emekçi sendikasız. Sendikalaşma oranı yüzde 14.42. Sendikalaşma oranı AB ülkelerinde ortalama yüzde 25, OECD ülkelerinde ortalama yüzde 20. Japonya’da yüzde 30’u aşkın oranda. İşçi sendikalarında üyelik oranı bu denli düşük olmasına karşın, memur sendikalarında üyelik oranı yüzde 73 düzeyinde. Her 4 memurdan 3’ü sendika üyesi. Memur sendikacılığındaki yüksek oranda, sendikalara üye olan memura ödenen ikramiye rol oynuyor. Böylece memurun sendikalara üye olması teşvik ediliyor. Ancak hizmet kolunda yüzde 2 barajını aşamayan sendika üyelerine toplu sözleşme ikramiyesi düşük ödeniyor. Türkiye’de işçilerin sendikalaşma oranının diğer ülkelere göre son derece düşük olması çalışma yaşamının olumsuz tablosu olarak kendini gösteriyor. Sendikalaşma oranı niye bu denli düşük? Kuşkusuz bu soruya verilecek birinci yanıt, sendikalara karşı toplumda oluşan olumsuz algı. Bunun kırılmasında öncelikli görev bizatihi sendikalara düşüyor. Salt ücret sendikacılığı yapan kurum niteliğinden arınmalılar. İşverenlerin sendikalaşmaya soğuk bakması, sendika üyesi olan işçileri işten atmakla tehdit etmesi olumsuz tabloyu destekleyen diğer önemli etken. İşçi sendikaları kamu kesiminde önceden hiçbir engelleme ile karşılaşmadan çok sayıda emekçiyi üye yapabiliyor, üye sayılarını hızla artıyordu. Ancak KİT’lerin özelleştirilmesinin ardından buralarda örgütlenmek, sendikalaşmak daha zor. Bu da üye kayıplarına yol açtı. Özelleştirmelerden ötürü önemli kalelerini yitiren sendikalar, güçlerini özel sektöre yoğunlaştırdı. Ancak özel sektörde sendikalaşmak kamu kesimine göre güç olunca sendikalı işçi sayısı, dolayısıyla sendikalaşma oranı istenilen düzeye ulaşamıyor. Sendikalar emekçilerin hakları için vazgeçemeyeceği sivil toplum örgütüdür. Emekçi kadar, işyerlerine de başta iş sağlığı ve güvenliği olmak üzere pek çok konuda katkı sağlamakta, işverenle birlikte sorunlara çözüm aramaktadır. Bundan ötürü işveren sendikaları öcü gibi görme fobisinden arınmalı, hoşgörü ile yaklaşmalı. Ne kadar eleştirilse, saldırılsa da işçi sendikalar öcü değildir. Sendikalaşmanın önündeki engeller mutlaka kaldırılmalı, teşvik edilmelidir.