Şükrü KARAMAN
İki yüzlülük, arkadan iş çevirmek, kolayca adam satmak, haksızlığa çanak tutmak, açgözlülük, etik kuralları unutmak, bireysellik topluma iyiden iyiye yerleşt...
Şükrü KARAMAN
İki yüzlülük, arkadan iş çevirmek, kolayca adam satmak, haksızlığa çanak tutmak, açgözlülük, etik kuralları unutmak, bireysellik topluma iyiden iyiye yerleşti.
Öylesine paranın ve hırsın kurbanı olmaya başladı ki insanlar şaşırmamak elde değil. Emeğin hakkını yeterince alamadığı ve küçümsendiği, dar gelirlinin hayat pahalılığı karşısında bunaldığı zor günleri yaşıyor güzel ve yalnız ülkem. “Ne olursa olsun “en kısa sürede köşeyi döneyim” anlayışı bireyleri tutsak aldı. Her şey para ile değerlendiriliyor artık. Oysa her şey varsıllık değil. Mühim olan insanlık.
Toplumsal dayanışma, “zor durumda olana” gizliden yardım etme gibi etik kurallar çoktan unutuldu. Sokak ve caddeler adeta “kan gölüne” döndü, ahlak erozyonu tepe yaptı. Birine “gözünün üstünde kaşın var” demeye gelmiyor. Silahlı kavga, yol tartışmaları ve kadın cinayeti haberlerini izlemekten ruhen bunaldık. Toplum adeta çıldırmış halde.
Öfke toplumuna dönüştük. Sanki Teksas her yer.
Oysa bizim kuşak. Yani 12 Eylül’ü yaşayıp şimdilerde 50-70 yaş aralığında olan insanlar. Babası memur, annesi ev kadını veya öğretmen olan bugünün orta yaşlıları. Mütevazı yaşamlarına karşın ne kadar da mutlu ve yardımseverdi. Ekmeğini gerekirse komşusu ile paylaşır, elindeki olanakları zor durumda olan yakını veya tanıdığına gizliden sunardı. Yoksulduk, ama son derece mutluyduk.
Herkes birbirinin hakkına saygı duyar, sınırlarını çiğnemezdi. Entrika bilmez, arkadan iş çevirmezdi.
Bugünkü gibi akıllı telefonlarımız, tabletlerimiz, bilgisayarlarımız, ayakkabılarımız, çok değerli takılarımız yoktu. Ama ailemizin olanakları doğrultusunda alabildiği giysilerimiz, lastik ayakkabılarımız, gösterişsiz oyuncaklarımız ve sonlanmayan arkadaşlıklarımız vardı.
İşte biz böylesine özverili ve dayanışmayı önceleyen nesilden geldik.
Ya şimdi, herkes birbirinin kuyusunu kazıyor, hakkını çiğniyor, çekinmeden en yakınını çıkarı gereği anında satabiliyor.
Kuşkusuz dijital gelişmeyle yaşamımız kolaylaştı, her alanda istediğine ulaşma olanakları arttı. Lakin bu gelişme bireylerin vicdanını köreltti, hırslı, çıkarını önceleyen, egosu tepe yapan toplumu beraberinde getirdi. Gençler elindeki akıllı telefondan başını kaldıramıyor. Oysa çevresine, ailesine, topluma şöyle dönüp bir baksa çok şeyler görecek ve öğrenecek.
Geliri ve bütçesi kısıtlı olanlar dijital çağın sunduğu olanaklara erişemeyince olumsuz duyguya kapılıyor, içe kapanıyor. Azla yetinen kanaatkar toplumdan, açgözlülüğün egemen olduğu, emeğin hak ettiği değeri yeterince alamadığı, varsılın giderek yumağını büyüttüğü bir anlayış ve sisteme evrildik. Lakin bireyselciliği önceleyenler ne denli varsıl olsalar bile mutlu olamadıkları aşikar.
Toplumu saran bu anlayışta artan nüfus, gençleri vuran işsizlik, gelir dağılımında aşırı dengesizlik, yüksek enflasyon ile hayat pahalılığı çok büyük etmen. Kıt bütçesiyle yaşam savaşı veren gariban insanlar doğal olarak ruhen baskılanıyor. Sonunda öfke patlaması yaşanıyor.
Çözüm sosyal adaletin ödünsüz uygulanmasında.
Yine de siz siz olun, bireyselliğin, öfkenin ve aşırı para hırsının tutsağı olmayın. Vicdani duyguları koruyun, hakka saygı gösterin ve eşitliği önceleyin. Zira toplumun vazgeçilmez etik kurallarıdır bunlar.