Hakan Şanlıtürk
Geçen sene 30 Ekim Cuma, sabah 09.55'de kaybettik Mesut Yılmaz'ı...
Kaderin iyi ve adil davranmadığı biriydi. Zamansız aldı aramızdan...
29 Ekim Cumhuriy...
Hakan Şanlıtürk
Geçen sene 30 Ekim Cuma, sabah 09.55'de kaybettik Mesut Yılmaz'ı...
Kaderin iyi ve adil davranmadığı biriydi. Zamansız aldı aramızdan...
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı'nın ertesi günü yaşama veda eden Yılmaz için Cumhuriyet "En Büyük Bayram"dı. Bir yıl önceki mesajında "En Büyük Bayram Kutlu Olsun" demişti. 6 gün sonra da (6 Kasım 1947) doğum günü vardı...
İnsanın tanıdığı, dostluk ettiği biri, genç sayılacak bir yaşta ebediyete göçünce dayanması kolay olmuyor. Mesut Bey'in gidişi içimi yakan bir vakıa oldu...
Siyasette şanslı olduğunu söyleyenler var. Ama ben onun şanssız olduğunu savunanlar arasındayım. Şimdiki iktidara 20 sene kredi açan millet ondan bu desteği esirgedi. Halbuki Ak Parti'ye açtığı kredinin yarısını Mesut Bey'e verseydi Türkiye bambaşka bir ülke olabilirdi...
Mesut Bey'in seçmeni kandıran popülist bir yapıya sahip olmaması maalesef en büyük zaaflarından! biriydi...
Siyasette var ettiği, büyüttüğü çok kişiden tabiri caizse kazık yedi. ANAP'lılarda vefa eksikliğini yakından bilenlerden biriyim...
Sevgili Başbakanımız Mesut Yılmaz'ı, 1. ölüm yıldönümünde hayırla yad ederken, onun bugünlere ışık tutacak bazı açıklamalarını da sizlerle paylaşmanın yararlı olacağını sanıyorum.
***
İşte Yılmaz'dan bazı anektodlar:
* Münferit olaylardan yola çıkıp genel olarak siyasetçi sınıfını kirli ilan ederseniz, siyaseti rant için yapılan bir iş olarak takdim ederseniz, o zaman çıkıp birileri size sorarlar: Peki milletin bunca yıldır çektiği sorunlar, kim tarafından çözülecek, kim çözecek? O zaman birini göstermeniz lazım. Siyasetçi çözemiyorsa, siyaset kurumu çözemiyorsa bu sorunu kim çözecektir?
* Türkiye’de siyasetçinin itibar kaybettiği, siyaset kurumunun tümüyle itibar kaybettiği doğrudur. Bunda bazı siyasetçilerin hatası olduğu da doğrudur. Ama bütün siyaset yapanların namuslu olduğu, bütün siyasetçilerin dürüst olduğu demokrasi yoktur.
* Türkiye’de siyaset ve siyasetçilerin kirli gösterilmesine yönelik çok yönlü ve çok aktörlü bir çaba var. Siyasetin yıpratılması aslında ülkenin sorunlarının çözümünü imkansızlaştırmaktadır..
* Yolsuzlukları dünyada önlemenin bir tek yolu var, o da aydınlıktır, şeffaflıktır. Ne kadar şeffaflığı sağlarsanız, yolsuzluklarla o kadar etkili mücadele edersiniz.
Ne kadar karanlığı getirirseniz, yolsuzlukları o kadar teşvik edersiniz.
* Avrupa’da bir kısım çevreler açıktan bir kısmı ise örtülü olarak Türkiye’nin AB üyeliğini engellemeye çalışıyor. Onlar bizim AB’yi reddetmemizi sağlamaya çalışıyorlar. Aslında, Türkiye’nin stratejik nedenlerle AB içinde olmasını isteyenler dahi, bunun kısa sürede olmasını arzulamıyorlar. Türkiye 65 milyon nüfusuyla, yarın AB içinde yer alırsa, bunun özellikle ekonomik açıdan getireceği sakıncaları biliyorlar. O nedenle, mümkün olduğu kadar üyeliği ertelemeye çalışıyorlar. Şu anda AB ile ilişkilerimizdeki mevcut statü yani, Türkiye’nin iki arada bir derede... AB’ye üye olmadan, AB kapısının hemen önünde, adaylık statüsünün içerisinde beklemesi hepsinin işine geliyor. Ama bu durumdan ve bunun yaratacağı belirsizlikten asıl rahatsız olması gereken Türkiye olmalıdır. Bugünkü durumu değiştirecek olan, AB üyeliğini gerçekleştirmesi ve AB kapısını zorlaması gereken biziz. Avrupa’ya bırakırsanız, bu durumun ilanihaye, 50 yıl sürmesine hiç itirazı olmaz, belki tercihleri budur. Ama bizim bunu değiştirmemiz gerekir.
***
Merhum Başbakanımız Yılmaz'ı tanıma, mesai yapma ve dostluk etme şansına sahip olmak benim için gurur verici. Özlediğimi, daima kalbimde olduğunu kendisi biliyor. Kıymeti her geçen gün daha da iyi anlaşılacaktır. Çünkü o gerçek bir devlet adamıydı...
Nur içinde uyu Başbakanım...