Yusuf KANLI Uzun zamandır gündemde olmasına karşın özellikle Türkiye karşıtı Kıbrıs Türk kesimlerin hiç hoşlanmadığı bir konu adanın Türk elektrik ağına bağlanması. Kıbrıs...

Yusuf KANLI Uzun zamandır gündemde olmasına karşın özellikle Türkiye karşıtı Kıbrıs Türk kesimlerin hiç hoşlanmadığı bir konu adanın Türk elektrik ağına bağlanması. Kıbrıs Rum yönetimi de bu arkadaşlarla aynı görüşte. Adaya su gibi elektrik de getirilmesi Kuzey Kıbrıs’ın Türkiye’ye bağımlılığını artıracak bir gelişme olarak değerlendirip, karşı çıkıyorlar. Bağımlılık artacak mıdır? Kimsenin şüphesi olmasın, olacaktır. Ancak zaten bu durum kaçınılmazdır. Güneş, rüzgar, dalga ve sair yenilenebilir enerji kaynakları yanı sıra Türk anakarasına bu kadar yakın bir adanın ciddi kirlilik kaynağı olan fosil atık kullanan Teknecik gibi bir santral ile çözümlemeye çalışması ciddi akıl tutulması olarak tanımlanabilir ancak. Teknecik elbette ki bir dönem çok önemli hizmetler sunan ancak çok uzun süredir de siyasallaşmanın ve her türlü yolsuzluğun meşrulaştırılması çabalarının sayesinde ciddi bir sorun odağıdır. Doğrudur, bazı arkadaşların Teknecik Elektrik Santrali merkezli sıkıntıların bu tesisin gözden çıkarılmasını gündeme taşımak amaçlı olduğu ciddi bir iddiası uzun zamandır vardır. Duyan da sanki Kıbrıs Türk Elektrik Kurumu’nda (KIB-TEK) ve Teknecik’te her şey uzun zamandır iyiymiş de şimdi art niyetli bazı siyasiler kendi siyasi planları ve “Türkiye’nin Kuzey Kıbrıs’ı kendisine daha da bağımlı yapması” amacıyla sıkıntı yarattığına inanacak. Maalesef KIB-TEK’de ve Teknecik’te çok uzun yıllardır ihaleler şaibeli, yakıt alımları rüşvete bulanmış, sendikal faaliyetler şirazesinden çıkmış sanki politik parti çalışmasına dönüşmüş ve en üzücü olarak da bütün iddialar ve utanç verici dosyalar hep hasıraltı edilmiş. Ne giden yönetimlerin bıraktığı yolsuzluk kokan dosyaların kapağı açılmış, ne yöneticiler ne de ilgili siyasi pozisyondakiler yaptıklarını boş verin kendilerinden önce yapılanları soruşturmayı bile gereksiz gördüler. Yakıt alım ihaleleri belki son dönemdeki kadar sık iptal edilip “gereklilik” bahanesiyle tonlarca yakıtın gerekli testlerden geçmeden “piyasadan” tedarik edilmesi olmasa da, maalesef bu durum ciddi bir alternatif haline getirilmedi mi? Hesap verilebilirlik, saydamlık çok mu yabancı kavramlar? KIB-TEK maalesef bu kavramların uğradığı bir yer değil gibi görünüyor. Sayıştay denetçilerinin kaba kuvvet ile KIB-TEK’ten kovulmaları çok mu normal bir durumdu? Evvelsi gün, dün ve bugün, bu genel yozlaşmaya karşı çıkan görevlilerin, yönetim kurulu üyelerinin susturuldukları uydurma bir iddia mı? Ekonomi ve Enerji Bakanı Erhan Arıklı’yı tanırım. İddiaları olan bir siyasetçi. Değerli meslektaşım Hasan Hastürer’in ekranda konuğu olduğu zaman iddialara daha net yanıt vereceğini, kafamdaki şüpheleri gidereceğini bekliyordum. Nedense sonuç alınamayıp doğrudan alım yapılan ihaleler öncesinde niye KIB-TEK yönetiminin en üstündekiler, daha sonra ihaleye katılan firma yetkilileriyle, hem de hiç saklamaya gerek duymadan, görüşmelerde bulundular? Bakan koltuğunda oturup, dün suçladığı kişilere bugün ihalesiz alım yapılmasına müsaade etmek bence şık değil. Hele KIB-TEK ihalelerinde mafya gibi çalışanların kuruma çöreklendiğini iddia etmek kurtarıcı bir hamle mi? Hem maliyet hem yakıt kalitesi ciddi sıkıntılar olarak ortadadır. Lübnan’ı cehenneme çeviren toksik kirli yakıt mı kullanılıyor Teknecik’te gerçekten? Lübnan’daki gibi bir patlama olursa sonucu ne olacak acaba? Böyle bir durumun sorumlusu kimler olacaktır? Konu elbette Başbakanlık Denetleme Kurulu tarafından da ele alınmalı – ki Başbakan Ersan Saner’in talimatı memnuniyet yaratmıştır. Ayrıca Türkiye’den gelen teknik ekip katkısıyla Ombudsman Emine Dizdarlı’nın araştırması da önemli bir rahatlama yaratacaktır. Sayıştay raporları da ortadadır. Bu konuyu koalisyonun ömrüne etkisi gözetilerek “çözmek” yanlış olur. Bir şekilde, ilk kez, lağım kokan KIB-TEK ve Teknecik polemik konusu olmaktan öte resmi olarak sorgulanmaktadır. Umarım düzgün bir sonuç alınır. Ümitli miyim? Maalesef hayır. Bu konuda çözüm ancak bütünlüklü bir enerji politikası geliştirilerek ve bir yandan yenilenebilir enerji kaynaklarına diğer yandan da Türkiye’den istikrarlı enerji transferine kapıyı açmakla bulunacaktır.