Emel ZALALTUNTAŞ
İnsan doğduğu andan itibaren yanında birilerini istiyor; anne kucağında başlayan güven duygusu ve ihtiyaçlarının birileri tarafından karşılanacağına dair inanç bel...
Emel ZALALTUNTAŞ
İnsan doğduğu andan itibaren yanında birilerini istiyor; anne kucağında başlayan güven duygusu ve ihtiyaçlarının birileri tarafından karşılanacağına dair inanç belki de o anlarda başlıyor. Çocukluğumuzdan itibaren en iyi öğrendiğimiz şey çevree uyumlu olmamız gerektiği oldu. Okula başlarken annelerimizden ayrılmak bizlere ne kadar zor geliyordu; terkedilme, kaybetme veya yalnız kalma korkusu gibi olumsuz duyguların en yoğununu belki de ilk kez o günlerde hissettik. İnsan sosyal bir canlı olarak, sürekli çevresindeki insanlarla iletişim ve gelişim halindedir. Yalnız kalma korkusu çok normal bir duygu olmakla birlikte, asıl sorun yalnız kalmamak için sizin gelişiminizi olumsuz yönde etkileyecek insanlarla birlikte olma konusunda ısrarcı olmanızdır. Aslında insan deneyimlemediği şeylerden korkarmış. Yalnızlık bizlere kötü bir şeymiş gibi öğretilse de bence her insan kendisiyle biraz daha fazla zaman geçirmeli, kim olduğunu, ne hissettiğini, neden hissettiğini sorgulamalıdır. Yalnızlık korkusu birçok insanda var olmakla birlikte, bu korkuyla yüzleşmek için konfor alanlarından çıkmak gerekir diye düşünüyorum. Örneğin sorunlu bir evliği yürütmekte ısrar eden insanlar neden korkuyorlar? Var olan durumun içindeki sorun ile bir şekilde baş edebiliyorken, bilmediğini seçmek bu insanları korkutuyor. Bazen aynı fikirde olmadığımız insanlarla sorun yaşamamak için düşüncelerimizi ifade etmekten kaçınıyoruz. Özellikle aile içinde, okul veya iş hayatında, çoğunluğu karşımıza almak bizi korkutabiliyor, olmadığımız kişi gibi davranıp ,orada var olma çabası içine girebiliyoruz. Yalnız kalmaktan korkan insanların aynı zamanda hayır demekten de en çok çekinen insanlar olduğunu söyleyebilir miyiz? Sevilme ihtiyacı ve kaybetme korkusu nedeniyle istemediğimiz bir şeyi onaylarmış gibi davranmak, istemediğimiz halde bir olaya veya duruma maruz kalmak, bizi ruhsal olarak aslında ne kadar çok yoruyor. Aşırı fedakarlık, yardımseverlik veya kurtarıcı gibi her şeye koşan, başkalarının sorumluluklarını alan insanlarda da yine yalnız kalma, kaybetme veya reddedilmekten korkma gibi olumsuz duyguların ağar bastığını düşünüyorum. Aslında bu kişiler farkında olmadan belki de en çok beklenti içine giren ,yardım ettikleri kişileri borçlandıran yada kendini feda etmek üzerinden kar elde etmeye çalışan insanlar olabiliyor. İşte tamda bu insanlar en çok tükenmişlik duygusu yaşayan insanlardır diye düşünüyorum; kendi iç dünyalarında her şeyi olması gerektiği gibi yaptım, herkese yardım ettim, hayatlarını kolaylaştırdım, sorumluluklarını aldım, alttan aldım, hoşgörü gösterdim… peki neden işler yolunda gitmedi? sorusunu bir gün kendilerine sorarlar. Doğru soru şu olabilir mi ? Peki bunları neden yaptın ? Ne ile yüzleşmekten, neyi kaldıramayacağından korktun?