Ülkemizin ciğerlerini yok eden orman yangınları, kana bulanan Meclis, yeniden hortlayan futbol terörü, uygulanmayan AYM kararı, pahalılık altında inim inim inleyen milyonlar,  sokak hayvanlarının toplu katledilmesi, eli kulağındaki depreme hazırlıksız yakalanma tehlikesi.

Şükrü Karaman

Türkiye’nin gündemi bu başlıklardan oluşuyor. Siyasette, ekonomide, sporda, yargıda, günlük yaşamdaki gelişmeler adeta baş döndürüyor.  Tanrı vergisi doğal güzelliği ile dünyanı ilk sıralarında yer alan güzel ve yalnız ülkem sorunlar yumağı ile boğuşuyor. Biri bitmeden diğeri başlıyor. Gündem öyle hızlı değişiyor ki yetişebilmek olanaksız.

Yurdun dört bir yanında meydana gelen orman yangınları yüreğimizi yakıyor, ülkenin ciğerleri yok oluyor. İzmir, Manisa, Muğla, Bolu ve  Aydın’da çıkan  ve dört gün süren orman yangınlarında binlerce hektar alan kül oldu. İnsan eli ile çıkan yangınlar günlerce sürdü, yeşil alanlar griye dönüştü, insanlar evlerinden oldu.

Her yıl yaşanan kabustan gereken dersi almıyoruz. Yetersiz sayıda yangın söndürme uçağı ve helikopterler müdahalede geç kalıyor, sıcak havanın da etkisiyle günlerce sürüyor yangınlar. Kiralık uçak ve helikopterlerle yangına anında müdahale edilemediği bir kez daha görüldü. Neden yeteri kadar uçak ve helikopter satın alınmaz da kiralamaya gidilir? Manavgat ve Ören’de günlerce süren orman yangınların da uçak ve helikopter yetersizliği açıkça görülmüştü.    

Yanan ormanlık alanlar bir süre sonra rant uğruna imara açılıyor, arsalara lüks site ve villalar konduruluyor. Bu da gösteriyor ki orman yangınlarında sabotaj olasılığı hayli yüksek.  Yanan alanları imara açmak toplu cinayet ile eşdeğer. Piknik yapanların sorumsuzluğu da ormanları küle çeviriyor. Yeter artık her yıl aynı kabusu yaşamak istemiyoruz. Bir ülkeniz doğal zenginliği ormanlık alanları ve yeşil bölgesi ile ölçülür. Bir ağacın kaç yılda büyüdüğünü göz önüne getirin. Orman yangınları ile toplumsal mücadele öncelik olmalı, yakanlara en ağır cezalar verilmeli.

AYM’nin,  TİP’li Can Atalay’ın vekilliğinin düşürülmesi ve tutukluluğun devam etmesinin “Hukuki değerinin olmadığına” ilişkin kararını görüşmek üzere TBMM Genel Kurulu’nda geçen hafta gerçekleştirilen olağanüstü toplantıda yaşananlar yüz kızartıcıydı.

AKP İzmir Milletvekili Alpay Özalan’ın kürsüde konuşan TİP Milletvekili Ahmet Şık’ı yumruklaması, ardından diğer vekillerin katılması ile olayların büyümesi, bir kadın vekilin kaşının açılması, zeminin kana bulunması Gazi Meclis’e yakışmayan görüntülerdi. “Vatan haini, bölücü, katil, alçak, utanmaz, şarlatan” hakaretleri havada uçuştu. Çirkin görüntüler, hakaretler, yumruklar Meclis’in saygınlığına gölge düşürdü.

Topluma örnek olması gereken vekillerin birbirlerine karşı tutumları, bugüne değin ant içme dışında kürsüye çıkmayan, iki söz etmeyen eski futbolcu Alpay Özalan’ın kavgayı ateşleyen yumruklu saldırısını üzülerek izledik. Her ne denli Ahmet Şık, saldırgan dil kullansa da Alpay Özalan’ın kürsü dokunulamazlığını yok sayarak Şık’ı yumruklaması  kabul edilemez. Kendisi daha önce Meclis’te çıkan kavgaların da baş aktörü idi. Yazık. İçimizi acıttı Meclis’teki hakaretler, yumruklar.

Süper Lig’de terör yeniden hortladı. Geçen sezon Trabzon’da yaşanan olayların travmasını daha atlatamayan Fenerbahçe ve başkan Ali Koç bu kez İzmir’de sabıkalı biri tarafından saldırıya uğradı. Göztepe’nin akreditasyon kartını taşıyan iri kıyım saldırgan taraftarı ile konuşmak için sahaya inen Ali Koç’u olanca gücü ile yere itti. Ne oluyoruz beyler. Bu ne hışım, ne öfke? Kendinize gelin. Bu vatandaşın Altay maçındaki olaylardan sabıkalı olduğu ortaya çıktı. Neden bu azmana akreditasyon kartı verilerek saha içinde terör yaratmasına olanak verilir?  Yanıtını Göztepe Kulübü ve TFF verecektir. Hesabı mutlaka sorulmalı. Yoksa statlarda terör alır başını gider.

Sokak hayvanları yasasının yürürlüğe girmesi ile köpek ve kedilerin acımasızca öldürülmesi  de insanın içini acıtıyor. Yasa toplu ölümleri değil, kısırlaştırılarak  alındığı yerlere bırakılması  ya da barınaklara toplanmasını öngörüyor. Yasa köpek cinayetine izin vermiyor. Herkes yasayı kendi kafasına göre yorumluyor. İvedilikle kamuoyuna bu konuda açıklama yapılması zorunlu. Onlar da can taşıyor.

Hayat pahalılığı ve yüksek enflasyon ülkenin, vatandaşın, dar ve sabit gelirlinin baş belası. Kronikleşen sorun hep emekliyi, emekçiyi eziyor, yoksullaştırıyor.  Bir türlü giderilemiyor derin kriz. Israrla sürdürülen ekonomi politikası yoksulluğu gidermeye çare olamıyor , varsıllar kazanıyor, emeği ile geçinenler yitiriyor. Yıllardır böyle sürüyor. Ne yapsın gariban insanlar. Mevcut ekonomik sistemin bedelini hep onlar ödüyor. Ha bugün ha yarın ama tünelin ucunda ışığın görünmesi olanaksız gibi.

Marmara Depremi’nin üzerinden 25 yıl geçti. Lakin İstanbul’da dirençli yapı oluşturma ve kentsel dönüşüm kağnı hızı ile yürüyor. Yeni acı yaşamadan ivedilikle gereken önlemler neden hayata geçirilmez. Depremin şakası olmaz. İstanbul yıkılırsa ekonomi ve Türkiye yıkılır. Bir saniye beklemek bile lüks.    

İşte bu tablo, görüntü, yaşananlar, ihmalkarlılar insanın içini acıtıyor.