Gerek iç, gerekse dış siyasette “gerçek” ve “algı” her zaman örtüşme içinde olmayabilir. Gerçeğin “arzu edilen” bir bölümü veya belli bir açıdan ya da değerlendirme penceresinden gerçeğin göründüğü ka...
Gerek iç, gerekse dış siyasette “gerçek” ve “algı” her zaman örtüşme içinde olmayabilir. Gerçeğin “arzu edilen” bir bölümü veya belli bir açıdan ya da değerlendirme penceresinden gerçeğin göründüğü kadarı algıya temel oluştursa da, algı günümüz siyasetinde gerçekten çok daha önemlidir.
Amerika Birleşik Devletleri merkezli açıklama ve yorumlara dikkat edilir ise Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı her an mümkündür. Batı Avrupa da benzer değerlendirmelerle Rusya üzerinde baskı kurmaya çalışmaktaysa da, özellikle Hırvatistan gibi güvenlik ve istikrarının temel taşları olarak NATO ve Avrupa Birliğini gören “ufaklıklar” yanı sıra Türkiye gibi NATO’nun temel vurucu kuvvet kaynağı bir ülke olası bir savaşın engellenmesi, en azından kendilerine bulaşmaması çizgisinde durmaya çalışmaktalar.
Ukrayna meselesine Moskova ile Kiev arasında bir sorun olarak bakmak son derece yanlış ve bir o kadar da yanıltıcıdır. Her ne kadar 2014’de Kırım’ın ilhakıyla aynı duygular Ukrayna halkı arasında eskisi kadar sıcak paylaşılmasa da, Rusya Kırım halkını “aynı soyun, dilin, kültürün” bir parçası olarak görmekte. Bugün 2014 öncesinde kıyasla Ukrayna seçimlerinde artık etkin rol oynama kabiliyetinin kalmadığı iddia edilse de, Rus kaynaklar ile konuşulduğunda, en azından Moskova’da, algının hiç de öyle olmadığı anlaşılıyor.
Geçen hafta değerli dostum Avrupa Gazeteciler Derneği Ağı başkanı Paolo Magagnotti’nin kolaylaştırıcılığını yaptığı bir kapalı sanal konferansta Ukrayna’dan, Rusya’dan, Avrupa’nın çeşitli başkentlerinden ve ABD’den uzmanlar gelişmeleri değerlendirdiler. Özellikle Kiev’den katılan gerek diplomat, emekli asker, akademisyen ve gazeteci konuşmacıların değerlendirmelerini dinlemek çok ilginçti. Kimin ne söylediğini toplantı şartları gereği belirtmek mümkün olmasa, üstelik izin almadığımdan söyleyemesem de, şu şekilde özet olarak sunabilirim sanırım.
1- Meteorolojik ve coğrafi şartlar herhangi bir Rus askeri operasyonu için giderek zorlaşmaktadır. Mart başından itibaren yağışlı bir dönem başlayacak, tank, piyade hareketleri sınırlanacaktır. Öte yandan mevcut askeri yığınak, Beyaz Rusya’ya kaydırılan kuvvetler dahil, 100,000 civarındadır. Ukrayna halen kısa sürede aktif olacak 300,000 rezerv dahil 500,000 civarında, önemli bölümü savaş tecrübesi olan, kuvvete sahiptir. Dolayısıyla gerek meteorolojik ve arazi şartları, gerekse de saldırı için en azından 2/1 oranı sağlanmadan bir kara operasyonu kısa dönemde beklenmemelidir. Şubat içinde yapılamaması durumunda, Mayıs sonuna kadar bir kapsamlı kara harekatı çok zor olacaktır.
2- Rusya hava saldırısında da ciddi kayıplar olacağını elbette dikkate alıyordur. Ancak, Odesa başta denize açılma noktalarının Rus ablukası altına alınabilme olasılığı Ukrayna’yı ciddi sıkıntıya sokabilir.
3- Rus ordusu çok daha büyük olsa da Ukrayna, özellikle Türkiye’den aldığı Bayraktar insansız silahlı hava araçları ve Ukrayna’nın tedariki ve işbirliği ile geliştirilen yeni nesil motor kapasiteli insansız hava araçları ve silah teknolojileriyle olası bir saldırıda Rusya’ya ağır kayıp verdirebilir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın son ziyaretinde imzalanan “Yüksek Teknoloji ve Havacılık/Uzay Sanayii Alanında İşbirliğine Dair Çerçeve Anlaşması” iki ülke arasındaki işbirliği atmosferini daha da geliştirecektir. Özellikle Almanya merkezli Ukrayna’ya silah satılmaması çağrılarının olduğu zamanda Ankara’nın Kiev ile böyle bir anlaşma yapması, ayrıca neredeyse yirmi yıldır görüşülen bir türlü tamamlanamayan Türkiye-Ukrayna serbest ticaret anlaşmasının imzalanmasını Moskova iyi değerlendirmelidir.
4- Ayrıca ABD önderliğindeki, İngiltere’nin de içinde olduğu birçok NATO ülkesinin olası bir Rus saldırısına karşı, küçük de olsa bir ABD askeri varlığının Polonya’ya konuşlanması gibi, “sahada adım atmaya başlamalarının” Rusya’ya yönelik “ciddi uyarılar” olarak görülmelidir.
Ukrayna’lı uzmanlar böyle söylerken, gerek o toplantıda gerek başka diğer platformlarda, Rus kaynaklardan ise anladığım kadarıyla Rusya “nefessiz bırakılma” operasyonuyla karşı karşıya olduğunu düşünmekte ve olayı Moskova-Kiev arasında eğil, Moskova-ABD ve AB olarak görüyor. Kısaca, yeni bir soğuk savaşın hatlarının döşendiği gibi bir algı var.
Nasıl ki Türkiye’nin S-400 alması (ve belki yakın zamanda ikinci bataryayı alacak olması) Rusya açısından Batı’nın entegre hava savunma sistemine yönelik adeta bir koçbaşı ise, Ukrayna’nın NATO üyeliği de Rusya için kendi savunmasına yönelik bir tecavüz olarak algılanıyor.
Peki Ukrayna’da Rusya’nın son hattı neresi? Bu soruya Rus kaynakların cevabı net: Ukrayna NATO üyesi olamaz. Olursa? “Ne gerekiyor ise o yapılır. Ne fatura ödenmesi gerekirse ödenir. Her ne pahasına olursa olsun engel olunur.”
Türkiye’nin arabuluculuk önerisini Rusya hemen kabul etti. Ancak, denilir ya, tango için iki, arabuluculuk için sorunun tarafları artı saygı duyulan aracı gerekir. Sorunun tarafları kimler? Rusya ile Ukrayna mı? Belli ki sorun ondan çok büyük. Sorun belli ki Moskova-Washington hattında. Peki kendi sorunlarını ABD yönetimiyle bir türlü halledemeyen, hatta doğru dürüst görüşemeyen Türkiye diplomasisi Rusya ile ABD arasında arabulucu olabilir mi? Ukrayna ile iyi ilişkiler yararlı. Rusya ile iyi ilişkiler sadece yararlı değil, yaşamsal. Domates almazsa bir sorun, gaz vermezse bir başka sorun… Suriye’si var, Doğu Akdeniz’i var… Ne zaman olacağı henüz belli değilse de yakın dönemde Rusya lideri Vladimir Putin Türkiye’yi ziyaret edecek. Çok önemli ve hassas bir gündem ile görüşecek Erdoğan ile Putin.
Dünya çok daha küçük nedenlerle iki dünya savaşı yaşadı. Özellikle son Rusya-Çin zirvesinde Pekin’in Moskova’yı Ukrayna politikasında, NATO alerjisine haklı bulması ama bu arada Tayvan konusunu tekrar konuşmaya başlaması ne anlama alınmalıdır? Çin ve Rusya birisi Ukrayna, diğeri Tayvan üzerinden ABD’yi ve Batı dünyasını iki cephede sıkıştırmayı hedefleyebilirler mi?
Aldığım cevap: “What ever it takes, Ukraine is our red line.” Yani, “Ne olacaksa olsun, Ukrayna bizim kırmızı çizgimiz.”
Ne kadarı gerçek? Ne kadarı algı operasyonu? Ne kadarı kararlılık ifadesi? Ne kadarı blöf? Hesaplaşma günü gelmeden krizin diplomatik çözümüne ulaşılacağını ümit edelim ve bilelim ki büyük olasılıkla yeni bir dünya düzeni ortaya çıkıyor.