ÜÇ FİDANIN TOPRAĞA VERİLDİĞİ GÜN YAŞAR SEYMAN; ANNEM “HIDIRELLEZE KAN DAMLATTILAR” DEMİŞTİ…
Taner Dedeoğlu
Bu gün, 44 yıl önce darağacına giden üç genci konu edeceğiz. O zaman adı ‘hapishane’ olan, demir kapılarına kilit üstüne kilit vurulan yer günümüzde müze. Kilitleri kırılmış, kapıları sonuna kadar açılmış, her gün yüzlerce konuğun rahatça girip çıktığı bir yer şimdi Ulucanlar Ceza ve Tevkif Evi. Ankara Hilton’u koğuşları, özel bölmeleri ve ünlü tutuklularının fotoğrafları ile tarihi yansıtan müzenin son bölümü ziyaretçilerin boğazlarına bir yumruk gibi çöküyor. Aralarında, Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın da olduğu onlarca insanın canlarını “yasal yolla” cellatlara teslim ettiği, ucunda yağlı urganı sallanan darağacının olduğu idam yeri, insanın içini burkuyor.
Zaman Tüneline sendikacı-yazar Yaşar Seyman ile gireceğiz bu gün… Günümüzde müze olan hapishane ve Seyman’ın anılarında, üç gencimizin hayata veda ediş dönemi yâd edeceğiz.
Yaşar Seyman, Altındağ- Çalışkanlar Mahallesi Muhtarı Binali Atik’in kızı. Kitap okuma zevkini komşuları Seyit Mahmut amcaya sıkça gelen Hüseyin Cevahir’den almış. Devrimci Hüseyin Ağabey’in gençlere aydınlanmaları için armağan ettiği, Nazımın Çilesi, İmparator, Sefiller gibi kitaplar da onun ilk ışığı olmuş.
Tüm ülkede olduğu gibi önce, Adalet Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisi olan mahalledeki kutuplaşma, ileriki yıllarda da Dev-Genç, Dev-Sol, Ülkücülük gibi yeni boyutlar kazanmış ve Altındağ da ‘solun kalesi’ olarak siyasi hayatta yerini almış.
Genç yaşta kendini siyasetin içinde bulan Yaşar Seyman o günleri şöyle anlatıyor:
“Ülkemizde bir kısım genç adını duyuruyor, toplum onları tanıyor, onlarda bir şeyler söylüyor ama biz çok genciz, tam anlayamıyoruz, büyüklerde fazla anlayamadılar galiba… Şimdiki gençler gibi ‘Tam Bağımsız Türkiye’ diyorlar, ‘özgürlük’ diyorlar, herkesin eşit olacağını, ülkenin daha güzel olacağını söylüyorlar ama biz anlayamıyoruz ki…
GENÇLER İDAM EDİLİYOR
O dönemde küçük kardeşim trafik kazası geçirdi, Numune Hastanesinde tedavi görüyor fakat biz yanına giremiyoruz. O zaman iletişim araçları bu kadar yaygın değil, yaşadığımız bu büyük sıkıntının nedenini sonradan öğreniyoruz. Yusuf Arslan isimli genç yaralı olarak yakalanmış, burada tedavi görüyor, hasta yatağının başında jandarmalar bekliyor, bu nedenle de biz ve bizim gibi birçoğu hastasının yanına giremiyor.
Bu sıkıntılı dönemde, bir bahar sabahına uyandım, evde tatsız bir ortam var. Annem ve babam balkonda oturuyorlar ama ikisinin de gözleri yaşlı. Bir ölüm olduğunu anladım ama kim? Anneme ‘kim öldü’ dedim, tam anlatacaktı, babam araya girdi ve ‘sen giyin okuluna git, dönüşte konuşuruz’ dedi. Babam, bu sıkıntı ile bütün gün okulda sorun yaşayacağımı ayrıca o gün olası bir sınavı falan düşünerek böyle söylemiş, akşama nasıl olsa her şeyi anlatacak biz de acımızı yaşayacağız…
Evden çıkacağım sırada annemi sıkıştırdım, ‘Deniz’i asmışlar, Hıdırellez’e kan damlattılar’ dedi.”
GECE GELMİŞLER
Yaşar Seyman’ın okula giderken bindiği belediye otobüsünde de herkesin gözü yaşlıdır, okul bitip eve dönüşünde bir gece öncesinde yaşananları öğrenir.
Komşuları, daha sonra Milletvekili de olan dönemin Ankara Belediyesi Mezarlıklar Müdürü Alişan Canpolat’tır. İnfazlarda görev alacak cellat da muhtarlık alanı içinde, Gültepe tarafında oturmaktadır.
Gece güvenlik güçleri geç saatlerde gelir, mahallenin Muhtarı Binali Atik’i uyandırır ve bu iki kişinin evini göstermesini isterler…
“Sonra onlar bizim için kutsal oldu, o yıl doğan kız ve erkek çocuklara en çok Deniz ismi verildi, bizde de var bir tane” diyen Yaşar Seyman o dönemden bir başka anısını da şöyle anlatıyor:
“Babamın bir dolmuşu vardı, hafta sonları da mahallemiz karakolundaki polis memuru Yavuz ağabey çalışırdı, ek gelir için. Yavuz ağabey Adalet Partili, aramızda siyasi şakalar da yapıyoruz. Eşinin doğum yaptığını ve oğlu olduğunu duydum, ‘yavuz Ağabey adını ne koydun‘ diye sorduğumda, ‘İnan’ dedi, ben şaşırdım. Babam, şunu anlattı. Yavuz ağabey o gece cezaevindeki infazda görevliymiş, idama giden Hüseyin İnan’ın yiğitliğinden çok etkilenmiş, oğluna ‘İnan’ adını vermiş…
O gece güllerin altına dilekler yazılı kâğıtlar koyup yatmıştık, ben bir daha Hıdırellez de gülün altına dilek kâğıdı bırakmadım.”
TAM BAĞIMSIZLIK
Yaşar Seyman annesi Güneş Atik’in bu olayları, “akıl var, okul var, yürek var, yakışıklı çocuk, istediği gibi yaşardı ama o halkın derdi ile uğraşıyor, buna yanmayayım da kime yanayım” sözleriyle yorumladığını söylüyor.
Gezmiş’in ‘Tam Bağımsız Türkiye’ sloganına da yıllar sonra, şu örneği veriyor:
“Türk erkeklerinin ikinci bir milli marşı da ‘Mihriban’ türküsü oldu, bunun sırrını Musa Eroğlu’na sordum, şöyle yanıtladı:
‘Sözleri ülkücü hatta milli görüşe yakın, Abdurrahim Karakoç’a ait, bestesini de alevi, sol görüşlü ben yaptım, dillerden düşmeyen bir eser oldu’ işte Tam Bağımsız Türkiye’…”
Yaşar Seyman; geçmiş dönemlerde insanlara din, mezhep, köken sorulmadığı belirterek şöyle konuşuyor:
“Nerelisin, nesin, Kürt müsün, alevi misin diye sorulmazdı ayıptı, zaten insan haklarına da aykırı, gençlik eylemlerimizde biz attığı slogana bakardık, İnsanı insan olarak değerlendirdik, hatta evliliklerimiz de ‘aynı sloganı atıyorsa neden olmasın’ şeklinde gelişti. Bakın artık günümüzde işyerlerindeki ‘Personel Müdürlüğü’ adı ‘İnsan Kaynakları’ oldu, çünkü önemli olan insan…”
SON DARBE
Seyman 12 Eylül dönemi için de şunları söylüyor:
“12 Eylül döneminde de hareketliydi Altındağ. Mahallemizin sarışın çocuğu Necdet Adalı da bu dönemin ilk idamı olarak tarihe geçti.
Altındağ, köy ve kent kültürünün kaynaşmaya çalıştığı bir yerdir. Burada en iyi oturan da İmece, yardımlaşma kültürüdür, herkes birbirinin tamamlayıcısıdır. Bunun en güzel örneğini de 12 Eylül döneminde yaşadık. Yoksul ailelerin gençleri, sol görüşlü olmalarından dolayı tutuklandı, varlıklı komşuları o ailelere avukat tutulmasında destek oldu, dostluk ideolojinin önüne geçti.”
ÜÇ FİDAN
Adlarına şiirler yazılan, şarkılar bestelenen, ‘Üç Fidan’ adlı eserle simgeleşen gençler, 6 Mayıs 1972 gününün ilk saatlerinde idam edilir.
1949 yılında Sivas-Gürün-Bozüyük’te doğan, ODTÜ öğrenciliği döneminde THKO kurucuları arasında yer alan Hüseyin İnan,
1947 yılında Yozgat’ta doğan, ODTÜ Sosyalist Fikir Kulübü ve Dev-Genç içinde çalışan Yusuf Aslan,
1947 yılında Ankara’da doğan, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinde öğrenciliği sırasındaki eylemlerde öne çıkan Deniz Gezmiş.
İnfaz yasası uyarınca, beyaz idam gömleği giyip, boyunlarında, “Ankara 1 nolu Askeri Mahkemesinin 8.10.1971 tarih ve 971-13 esas 971-23 karar sayılı hükmü ile TCK 146-1 maddesi uyarınca ölüm cezasına mahkûm edilmiştir” yazılı yafta ile sırayla sehpa üzerindeki tabureye çıkarlar…
Altındağ Belediyesi tarafından Müzeye dönüştürülen Ulucanlar Cezaevini, 2011 yılında Gazeteciler Cemiyeti’nden bir grup da ziyaret etti. Anadolu Ajansı muhabiri olarak idamı izleyen meslek büyüğümüz Burhan Dodanlı da bu ziyarete katılmıştı. Fotoğrafta, Burhan Dodanlı, Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu Üyesi Ali Şimşek ve üyelerimizden Öcal Öney’e o gün yaşadıklarını anlatırken görülüyor.
Yorumlar