Şimdi Tatar zamanı...
Yusuf Kanlı
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde çok bunaltıcı bir dönem sona erdi. Kıbrıs Rum tarafıyla “empati” uzmanı, 60 yılı aşan Kıbrıs görüşmeleri sürecinde ilk kez toprak tavizi konusunda Rum tarafına harita veren, verirken de ne hükümetle, meclisle ne de Ankara ile danışma gereği duymayan, Türkiye’nin garantör statüsünün “vaz geçilmez” olmadığını, uluslararası bir güçle ikame edilebileceğini söyleyebilen Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı 18 Ekim seçimlerini kaybetti.
Kıl payı kaybetti, ama kaybetti. Yüksek Seçim Kurulu’nun duyurusuna göre, Ulusal Birlik Partisi adayı Ersin Tatar 67 bin 322 oyla seçimdeki geçerli oyların yüzde 51.69’unu alarak seçimi önde tamamladı. Cumhuriyetçi Türk Partisi ve Toplumcu Demokrasi partisi dahil tüm sol parti ve grupların desteklediği bağımsız aday Mustafa Akıncı ise seçimi 62 bin 910 oy ve yüzde 48.31 oy oranıyla bitirdi.
Seçim sonucunu ne etkiledi, oy kaymaları nasıl oldu ve benzeri konuları önümüzdeki dönemde çok tartışacağız. Ancak sonucu belirleyen en önemli etkenin 11 Ekim birinci tur oylamasında %55.5 civarında seçmen sandığa giderken, 18 Ekim oylamasında katılım %67.3 oldu. Kısaca %12 seçmen birinci tura katılmaz iken, ikinci turda sandığa gitti ve seçim sonucunu şekillendirdi.
Bu %12 kimdi? Ankara’dan Tatar lehine manipülasyon yapıldığı iddiaları sonrasında Yasemin hareketinden, Baraka grubuna kadar, boykotun bayraktarlığını yapan sol aydınlar ve yazarlar dahil seçimi boykot etmeyeceklerini açıklarken, sağda durum çok farklı idi. Hemen hemen aynı sebeple Kıbrıs Türk sağ siyasetinin, Rauf Denktaş çizgisinin birçok önde geleni, hadi söyleyeyim eski Kıbrıs Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) ardılı gruplaşmalar yanı sıra liberal sağ durumdan hoşnutsuz ve boykot şarkısı söylüyorlardı.
Birinci tur sonrasındaki yazımda gerek Akıncı gerekse de Tatar’ın seçimi alabilmesi için ne yapmaları gerektiğini yazınca soldan fazla ses gelmemiş ama sağ cenahta en yakın bazı arkadaşlarım sanki ben Tatar’ın rakibiymişim gibi ileri geri laf etmişlerdi. Hem hadsizlik hem de ciddi siyasi sığlık ürünü o yorumlara cevap vermedim, şimdi de vermeyeceğim. Ancak o yazıda “Ne DP’nin, ne de YDP’nin desteği Tatar’ı cumhurbaşkanlığına taşımaya yetmeyecektir. Tatar, özellikle sandığı boykot eden Kıbrıs Türk milliyetçilerini, özellikle oldukça kırgın milliyetçi örgütlerin bir şekilde desteğini almayı, sandığa götürmeyi başarması gerekmektedir” demiştim.
Seçime katılımdaki bu %12 artış bahsettiğim milliyetçi gruplar mıydı? Tabii ki milliyetçi kesimde Akıncı karşısında 2015’de olduğu gibi iç kırgınlıklar nedeniyle yenilgi yaşanmasının tekrarı istenmedi. Ayrıca, son birkaç günde 5.5 yıllık iktidarı döneminde, özellikle Crans Montana sürecinde Akıncı’nın Kıbrıs Türk halkının ve Türkiye’nin çıkarlarından ziyade Rumları anlamaya çalışması tüm sosyal medya platformlarında hatırlatılması eminim bu seçime katılımda artışa etken olmuştur.
Şimdi dürüst olalım. Pek çoğumuz şüpheci, hatta “Olur mu acaba?” diye baktı Tatar’ın cumhurbaşkanı adaylığına. Tatar’ı seven birçok kişi son yıllarda adeta kıyma makinesine dönen, lider ardına lider harcayan UBP’de, hani o İngilizlerin “yukarıya it, kurtul” misali cumhurbaşkanlığı adaylığı yoluyla Tatar’ın tasfiye edileceği endişesi içerisindeydiler.
Ancak, belki de gerçekçi değerlendirme bir arkadaşımızın sosyal medya paylaşımında idi. “KKTC’de yıllar sonra Ersin Tatar’la ‘Denktaş Ruhu’ cumhurbaşkanlığına döndü. Denktaş’a ülkede miting yaptırmayanlar bugün onun ruhaniyetine ve davasına sığınmak zorunda kaldılar. ‘Yes be annem’ diye çanak tutarken, ‘Yok be annem’ demek durumunda kaldılar. Tarih bunu da unutmasın. Ruhun şad olsun Büyük Denktaş!”
Bu seçim bir anlamda da federal çözüm ile 2 devletli çözüm referandumu idi. Federal çözüm reddedildi, iki devletli çözüm destek buldu.
Kıbrıs Rumları hiçbir zaman federasyon istememişler, federasyon derken uniter devlet içerisinde Kıbrıs Türklerine bazı ileri azınlık hakları vermekten bahsetmişlerdir. Kıbrıs Türkleri ise federasyon derken aslında konfederasyon, yani iki devletin gönüllü eşit birlikteliğinden oluşan bir devlet yapısını savunmuşlardır. Sadece Akıncı değil tüm Kıbrıs Türk solu federasyona bağlılık andı içerken nedense Kıbrıs Rumlarının egemenlik, yönetim ve kaynakların siyasi eşitlik temelinde iki kurucu halk tarafından paylaşılması ilkesini hiçbir zaman kabul etmediklerini nedense hep görmezden geldiler. Rumların “Tek devlet, tek vatan, tek halk, tek vatandaşlık” sözlerini kabul ederken ne Mehmet Ali Talat ne de Akıncı ne kadar büyük bir hıyanet içerisinde olduklarını göremediler, kavrayamadılar.
Federasyon seçeneği 1977’den bu yana görüşmelerde kapanıp, açılmış, kapanmış taraflar bir türlü milim ilerleyememiştir. Çözüm için demek ki hem hedefin hem modalitenin değişmesi zamanıdır. Tatar Kıbrıs Türk seçmenine “2 devletli çözüm” önermek üzere görüşmelere hazır olduğu sözüyle oy istemiştir.
“Akıncı seçilmedi artık Kıbrıs’ta çözüm olmaz” görüşünü savunmaya başladı Rumlar ve yerel işbirlikçileri. Aksine, Kıbrıs Türk tarafı şimdi samimi ve acı bir çözüm sürecine hazır olacaktır. Teslim olarak değil, karşılıklı acı tavizler verilerek varılacak ve her iki halkın da eş zamanlı referandumlarda onaylayacağı AB içerisinde iki Kıbrıs devletinin ve Kıbrıs ile sınırlı olarak tıpkı AB üyesiymiş gibi Türk vatandaşlarına da dört özgürlüğün (oturma, mal edinme, dolaşma, iş kurma) tanındığı saygın bir çözüm antlaşmasıyla.
Yorumlar