Yusuf KANLI
İddialar yoğunlaşıyor, seçim yaklaşıyor. Aday olmayacak diyenler var. Hem TBMM’yi dağıtacak hem de aday olacak diyenler var. Nasıl olacak bu iş? Cevap veren y...
Yusuf KANLI
İddialar yoğunlaşıyor, seçim yaklaşıyor. Aday olmayacak diyenler var. Hem TBMM’yi dağıtacak hem de aday olacak diyenler var. Nasıl olacak bu iş? Cevap veren yok.
Aslında Anayasa da net, seçim yasası da. Bırakın muhalefetin adayı ya da adayları kimler olacak, iktidardaki Cumhur koalisyonu hangi sihirli formülle Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerini hem öngörüldüğü gibi 18 Haziran tarihinden önce ama muhalefetin erken seçime evet demek için şart koştuğu 6 Nisan’dan önceki tarih şartına uymadan sandığa gidilecek henüz izah edemedi.
Durum net. Anayasaya göre Cumhurbaşkanlığı en fazla iki dönem yapılabilir. Tek istisna ikinci dönemi bitmeden meclis seçim kararı alırsa görevdeki cumhurbaşkanı üçüncü dönem için aday olabilir. TBMM Cumhurbaşkanı tarafından lağvedilip Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilleri seçimlerine gidilir ise görevde ikinci dönemini geçirmekte olan cumhurbaşkanı üçüncü bir dönem için aday olamaz.
BU KAÇINCI BAHAR?
“Ama birinci dönem cumhurbaşkanlığı sistemi öncesinde idi, sayılmaz” denilebilir elbette. Ülkede mühürsüz oyları bile geçerli kabul edebilecek, hatta aynı zarftaki üç oyun ikisini geçerli birini geçersiz görebilecek liyakatte bir seçim yönetim sistemi olduğuna göre, bulurlar elbette akıl içi veya dışı bir izahat. Yerse. “Ben yaptım oldu” sistemi ile anayasal, hukukun üstünlüğü temelli anlayışın örtüşmesi elbette ki söz konusu edilmemelidir.
Tarafsızlığın anlamını yitirdiği, saygı ve görgünün tedavülden kalktığı, yüksek perdeden bağırarak ve ötekileştirilerek siyaset yapılmasının normalleştirildiği bu dönemde ısrarla hukukun üstünlüğü, hukuk normlarının geçerliliğini savunmak da biraz saflık oluyor ancak umut işte, olur ya belki demokrasi hatırlanır, hakka, hukuka saygı gerektiği en azından seçimlerin gözetiminden sorumlu Türkiye yargısının hatırlayacağı beklentisi belki de tek tutunacak dal bu ummanda.
HDP KARARI
Halkların Demokrasi Partisi (HDP) ile ilgili Anayasa Mahkemesi’nin verdiği geçici hazine yardımının bloke edilmesi kararı belli ki çok da örtülü olmayan olası bir kapatma kararının ön uyarısı. Karar ardından HDP’nin kendi adayı ile seçime gireceği Altılı Masanın adayına en azından birinci turda destek vermeyeceği açıklaması sanki mesajın yerine ulaştığını göstermiyor mu? Her türlü imkanın ve gücün kullanılması suretiyle iktidarı korumak kararlılığını görmek lazım.
Tüm gayretlere rağmen Altılı Masanın dağılmaması, İyi Partinin koparılamaması, özellikle kamuoyu yoklamalarında yapılan beklenilenin üstündeki asgari ücret ve maaş zamlarına rağmen muhalefetin lehine %60’a %40 dengesi bir türlü değiştiremedi. HDP kapatılırsa bile özellikle Güneydoğu’da Deva Partisi listelerinden seçime girilebileceği söylentisi bile beklentilere soğuk duş etkisi yarattı.
SİNAN ATEŞ CİNAYETİ
Öte yandan, oldukça uzun yıllardan sonra ilk kez bir siyasi cinayet ile Ankara siyaseti sallandı. Önceleri mafya hesaplaşması gibi nedenlere bağlanılmaya çalışılan Ülkü Ocakları önceki başkanı Sinan Ateş’in infaz edilir gibi gün ortası Ankara’da öldürülmesi kısa sürede iktidarın küçük ortağı MHP’de bir tür iç hesaplaşma sonucu olduğu izlenimi kamuoyunu ve tabii MHP tabanını dalgalandırdı. Çıkan keskin koku, MHP’deki ve iktidardaki kesif suskunluk, İçişleri Bakanı ve MHP üst yönetiminin, milletvekillerinin olaya bulaştıkları veya bir şekilde bilgilerinin olduğu iddiaları o siyasi kamptaki lider sonraki durumun fecaatini sergilemekte. Cinayette rol aldıkları iddia edilen iki özel harekat polisi sanki hatırlara bir dönemin Susurluk kazası gibi siyaset, mafya, bürokrasi, işadamları çeteleşmesini akla getirdi.
Bu gelişmenin MHP’ye ve Cumhur koalisyonuna faturası ne olacak? Halka rağmen iktidarda kalınabilir mi? AKP kanadındaki sessizlik bu gelişmenin bir başka hesaplaşmaya karşı koz olarak kullanılma ihtimalinden dolayı mı? Hüdapar’ın AKP genel merkezinde kabulünün bu gelişmelerle ilgisi var mı?
ERDOĞAN ADAY DEĞİL Mİ?
Bütün bunlar kafalarda yeterli karmaşa yaratmamış gibi bazı siyasi derin gırtlaklardan da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın aday olmayabileceği iddiaları dillendirilmeye başlandı. Siyasette her şey olabilir ama böyle bir durum çok ciddi dalgalanmalar yaratacağı da aşikar.
30 Ocak’ta “iktidar programını” ya da iktidar değişikliği sonrasında devlette öngörülen restorasyonun yol haritasını açıklayacaklarını ilan eden Altılı Masa da nihayet bu ay aday belirlemesine geçtiğini muştuladı meraklı medyaya ve iktidar kanadına. Görünen CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu hızla adaylığa doğru ilerliyor.
YA ADAY, YA DA YOK
Diğer yandan kendi aday olmaması durumunda Kılıçdaroğlu CHP’de liderliğini de bitirmiş olacaktır. Bu kadar büyük özenle, üstelik Altılı Masanın dört paydaşının açık desteğine rağmen, devlet ve yönetim tecrübesiyle restorasyon sürecini en yetkin şekilde sündürebileceğine inanca ve daha da önemlisi olarak tüm Altılı Masa olayını yaşama geçirebilen Kılıçdaroğlu kendinin aday gösterilmesini sağlayamaz veya kendisi aday belirlemede son sözü söyleyemeyecek bir duruma gerilerse, parti liderliğini de kısa sürede kaybedecektir.