Can PULAK
Müthiş çekişmeli bir kader seçimine gidiyoruz.
Cumhurbaşkanlığı seçimi de, milletvekili seçimi de hayli heyecanlı ve yüksek tempoda geçecek. Eğer normal ve şai...
Can PULAK
Müthiş çekişmeli bir kader seçimine gidiyoruz.
Cumhurbaşkanlığı seçimi de, milletvekili seçimi de hayli heyecanlı ve yüksek tempoda geçecek. Eğer normal ve şaibesiz bir seçim yapmayı başarabilirsek, Kılıçdaroğlu ve millet ittifakı şimdilik önde gibi görünüyor. Dikkat edin normal ve şaibesiz seçim diyorum. Çünkü 20 yıldan buyana normal ve şaibesiz bir seçimi hiç yaşamadık. Kaybolan sandıklar, sahte mühürlü pusulalar, trafolara giren kediler, hangi birini sayayım…
Bu seçimde işi iki taraf da sıkı tutacak. Millet ittifakı bir tek oyun heder olmaması için geniş kapsamlı tedbirler alacak. Tabii Cumhur ittifakı da armut toplamayacak, onlar da kolay akla gelmeyecek yeni taktikler geliştirecek. Bu durumda kriminal gözlerin ve polisiye önlemlerin önemi daha da artıyor. Ne kadar Suriye’li, ne kadar mülteci, ne kadar (ev sahibi olup vatandaşlık kazanan) oy kullanacak? Bunu millet ittifakının tespit etmesi ve gerçek rakamı yakalaması mümkün değil. İktidarın verdiği rakama inanmak zorunda kalacaklar. Gürültü de burada kopacak sanırım. Çok hassas ve önemli bir konu bu…
Seçim telaşı, depremin yaralarını sarma heyecanını, pahalılık ve enflasyonu ister istemez geri plana düşürüyor. Şimdi seçimle yatıyor, seçimle kalkıyoruz. Eskinin seçim gürültü ve patırtısı, propoganda kirliliği henüz yok. Herkes adaylar, listeler, sıralamalarla meşgul şu sıra. Partilerin önemli isimleri, bakan olacaklar diye mebus adayı olamıyorlar. Dimyata pirince giderken, evdeki bulgurdan da olmasalar bari. Belediye Başkanları da öyle, milletvekilliğine soyunanların hevesleri kursaklarında kaldı. Genel Başkanları makamlarını boşaltmamalarını istiyorlar çünkü. İktidarın bakanlarına gelince hepsi, dokunulmazlık zırhını kazanmak için milletvekilliğine aday olacaklar.
AKP seçime eskisi gibi asılmıyor. Eskiden seçim dediniz mi yeri göğü inletirlerdi. Şimdi pek sesleri çıkmıyor. İktidar hırslarında bir gerileme mi var acaba? Olamaz, bence seçim kazanmayı çantada keklik gibi görüyorlar. Öyle ya, Yüksek Seçim Kurulundan eminler, devletin tüm imkanlarını dibine kadar kullanacaklar, kesenin ağzını iyice açıp emeklilerin maaşını ve bayram ikramiyesini de bir çırpıda yükselttiler. Oy akıtacak yolların hepsini mükemmel şekilde kullanmak için ne mümkünse yapacaklar, yapıyorlar. Habire devlete adam alıyorlar. Personel fazlasından nefes alamayacak hale gelen devletimize, seçim münasebetiyle yeni kadrolar ekleyip duruyorlar. 11 milyondan fazla insana sosyal devlet sloganıyla, emeksiz ve zahmetsiz maaş veriyorlar. Torununa bakan nine bile maaş alıyor yıllardır. Böylesine bir sosyal devlet anlayışı, milli gelirde en büyük paya sahip İskandinav ülkelerinde, Norveç’te bile yok…
Bunun rahatlığı içinde AKP. Evet depremde çok sarsıldı, çok yara aldı, çok destek kaybetti o bölgede. Ama kaybını başka yerlerden kolaylıkla kazandığına inanıyor. Örneğin Suriyeli’lerden, mültecilerden, son 3 yılda vatandaşlık kazananlardan… Evdeki hesap genelde çarşıya uymaz. Şapkadan pek çok tavşan çıkarılıyor ama milletin büyük bir kısmının AKP’den hoşnut olmadığı, şikayetçilerin çok arttığı ve artık bir değişiklik istediği de göz ardı edilmemeli. AKP’lilerin seçim sonuçlarından emin olmalarının ve rahat davranmalarının bir başka sebebi de, Kılıçdaroğlu ekibinin para bulamayacağı, ekonomik sıkıntıyı arttıracağı ve maaş alan ekibe bu paraları ödeyemeyeceği korkusunun seçmene hakim olması… Bu da önemli bir siyasi meltem…
Seçimi Kılıçdaroğlu kaybederse(ki seçim kaybetmekte üstad) CHP Genel Başkanlığından olur. 9 seçim kaybeden bir genel başkan,10. seçimi de kaybetse bir şey olmaz, normal hayatına devam eder. Ama AKP Genel Başkanı kaybederse, sonucu tüm kadrosuyla birlikte felaket olur. 20 yılın hesabını fena sorarlar, tüm ihaleleri ve tüm kararları didik didik ederler, uyulmayan mahkeme kararlarını, Anayasa ihlallerini filan sorgularlar. Onun için Erdoğan sadece Cumhurbaşkanlığını değil, milletvekili seçimlerini de kazanmak zorundadır. Aslında AKP’nin siyaset mühendisleri, içinde bulunduğumuz şartlarda AKP’nin kaybetmesinin daha doğru olacağını, Recep Tayyip Erdoğan’ın ve ekibinin milletvekili olarak dokunulmazlık kazanabileceklerini,6 aylık millet ittifakı iktidarının parasızlık ve becereksizlik yüzünden işleri eline yüzüne bulaştıracağını ve milletin (kurtar bizi Erdoğan)diyerek en geç bir yıl içinde tekrar AKP’yi iktidara getireceğini söylediler. Söylediler değil, mırıldandılar yada ikinci-üçüncü kulaklara fısıldadılar sadece. AKP’de öyle her şeyi söylemek, farklı doğruların üzerinde durmak veya herhangi bir öneride bulunmak kolay değil. Tek doğruyu Erdoğan bilir, o düşünür, o karar verir çünkü.
Bu seçimde iktidar değişirse, (ki ben mutlaka değişmesinden yanayım)Türkiye’nin havası da değişir, morali de kısmen düzelir, geleceğe yönelik umutlar da artar. Cumhuriyete verilen zararlar bir miktar önlenir, laiklik bir miktar rahatlar, ordu ve yargı siyasetten arındırılarak normal çizgisine çekilir. Bir miktar ölçüsünü kullanmamın sebebi, millet ittifakındaki Babacan-Davutoğlu ve Karamollaoğlu üçlüsüdür. Örneğin tarikatların kapatılmasını, Diyanete çeki düzen verilmesini, imam hatibe döndürülen liselerin eski haline gelmesini isteyenlerin, bu üçlüyü aşabilmeleri mümkün mü? Normalleşme kavgasız, gürültüsüz, sükunet içinde olamaz ki. Meclis’te bulunacak AKP milletvekilleri, her değişikliğe ve her yeni öneriye itiraz edecekler, yasalaşmaması için her şeyi yapacaklar. Bunu da unutmamak lazım.
Biz seçimle uğraşırken, gıda fiyatlarındaki kontrolü iyice elden kaçırdık. Et 300 liraya çıktı. Kış sebzelerinin kilosu 20,sütün litresi 25 lira. Meyveler el yakıyor, maydanoz-dereotu bile 8-10 liradan satılıyor. Vatandaş ne yapacağını şaşırdı. Tencerelerde yemek yerine dert kaynıyor artık. Elektrik ve doğalgaz fiyatlarına yetişebilene aşk olsun. Kötü özelleştirdik enerji sektörünü. Elektrikteki astronomik fiyat artışlarının sebebini bilen yok. Akıllarına estiği gibi arttırıyorlar fiyatları. Yağışlar yeterli değil, barajlarımızda su seviyeleri çok düşük. Bu yaz Türkiye’yi çok büyük bir susuzluk, kuraklık tehlikesi bekliyor. Avrupa tüm önlemlerini alıyor, bazı ülkeler araba yıkamayı, yüzme havuzlarını doldurmayı bile yasakladılar. Ama bizde en küçük bir önlem yok.
Hayat devam ediyor. Sadece seçimlere değil, bu işlere de kafa yormak lazım. Öyle değil mi?