Yusuf Kanlı Birleşmiş Milletler Genel Kurul çalışmaları beklenildiği gibi gerek Türkiye ile Yunanistan ilişkilerinde, gerekse de Kıbrıs sorunuyla ilgili yeni ve önemli bir fırsat o...

Yusuf Kanlı Birleşmiş Milletler Genel Kurul çalışmaları beklenildiği gibi gerek Türkiye ile Yunanistan ilişkilerinde, gerekse de Kıbrıs sorunuyla ilgili yeni ve önemli bir fırsat ortaya çıkardı. Bu yaklaşım “geleneksel” sorunlara “geleneksel” ve “başarısızlığı denenmiş” yöntemlerle değil, küçükten büyüğe paketlerle gelişmeler kaydederek, güven artırarak, ileride anakronik unsurların da ele alınmasına müsait ortam yaratmayı amaçlamaktadır. Gerek Cumhurbaşkanı Erdoğan, gerekse de Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis'in görüşmeleriyle ilgili olarak hem kendilerinin açıklamaları hem de basına yansıyan “yetkililerin” değerlendirmeleri iki ülke arasında zorlu sorunların varlığını teyit etmekle birlikte bu konuların daha ileriye ötelenmesi, ilerleme olabilecek alanlarda adımlar atmak için gerekli “siyasi iradenin” Ege'nin her iki yakasında da mevcut olduğunu vurguluyor. “Olumlu gündem” onaylandı Gerek Avrupa Birliği’nde, özelde ise Yunanistan’da Türkiye ile “olumlu gündem” gerekliliği 6 Şubat depremi sonrasında, özellikle Mayıs seçimleri ardından Türkiye’de teyit edilen siyasi yapı, mülteci krizine karşı ortak hareket etme gerekliliği gibi çeşitli faktörlerle gelişen bir durum. Özelde Yunanistan bu konjonktürde işbirliği yapabildiği, çok ciddi olmayan konularda da olsa insanların hayatlarına dokunan adımların Türkiye ile birlikte atılmasını kendi çıkarına görüyor, ve bu çıkarın Kıbrıs sorunu etrafında sonuç vermeyecek bir şov için heba etmeye niyetli görünmüyor. Son dönemde Yunanistan ile Kıbrıs Rum Nikos Hristodulides yönetimi arasındaki genişlemekte olan fay hattının nedeni de bu. İki liderin verdikleri bilgiye göre Türkiye ile Yunanistan arasındaki “olumlu gündem” ve onun yol haritası onaylandı. Trafiği kafanızda canlandırın bir: Eylüldeki dışişleri bakanları toplantısı ardından New York’ta liderler zirvesi toplandı. Ekim ayında Dışişleri Bakanlıkları müsteşar-bakan yardımcısı düzeyinde güven artırıcı önlemler masası kuruluyor. 7 Aralık’ta Erdoğan ile Mitçotakis bu kez Selanik’te Türkiye-Yunanistan Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi’nin toplantısında bir araya geliyorlar. Bu sergilenen hız değil, iki ülkedeki örneğine az görülecek siyasi iradedir. Kıbrıs’ta durum Bütün bunlar olurken doğal olarak “iki devletli çözüm müzakeresi olmayacaksa müzakerelere oturmayız” ön şartı devam ediyor görünse de gelen bilgiler Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres’e “işbirliği konularında” şartsız görüşme yapılabileceği mesajının verilmesi iklimle uyumlu, doğru istikamette atılan bir adımdır. Cumhurbaşkanı Ersin Tatar da resmen bu konularda üçlü görüşmeye hazır olduğunu açıklayarak CTP lideri Tufan Erhürman’ın “Üçlü görüşmeden niye kaçtık” abes açıklamasına da “Öğrenmeden konuşma kardeşim” mesajıyla birlikte sürece evet dediğini de ilan etmiş oldu. Bu “güven artırıcı önlemler” süreci yeni bir görüşmeci ile mi olur, mevcut görüşmeci mi olur, siyasi karar meselesi. Genel Sekreter adadaki temsilcisiyle mi bu işi yürütür, yoksa temsilci atar mı? Taraflar bu konuda ne derler? Bu da yarının konusu, hele bir üçlü görüşme yapılsın. Rum tarafı bu kez taş koyar mı? Elbette Kıbrıs Türk tarafının tanınma ön şartı olmadan kapsamlı görüşme yapmayacağı ön şartı bir anlamda aşılıp Kıbrıs sorununun ele alınmayacağı ama enerji, geçiş kapıları, yasadışı göç ve insanları hayatında kolaylık sağlayacak adımların ele alınacağı bir sürece bu kez de Rumlar itiraz eder mi? Eder ise gerek Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, gerekse de Avrupa Birliği buna seyirci kalır mı? Özellikle enerji işbirliği boyutuyla konu adadaki iki tarafı da aşıp Türkiye, İsrail, Mısır gibi bölgesel boyuta ulaşması da söz konusu. Bu açıdan da Rum tarafının bu sürece zorluk çıkarması kendisini çok önem verdiğini iddia ettiği bölgesel işbirliği ve diyalog süreçlerinin dışına iteceğinden, hele Yunanistan’ın bile çeşitli adımlarla verdiği “ulusal çıkarlarını Kıbrıs konusundaki ciddi olmayan senaryolara heba edemeyeceği” sert mesajları sonrasında, Hristodulides’in “zorluk çıkarmadan” önce çok dikkatle hesaplama yapması gerekir. Pile konusu gündemde yok Son bir not. Dikkat ettiniz mi, Cumhurbaşkanı Tatar genel sekreter ile görüşmesinde Pile konusunun gündeme gelmediğini söyledi. Hani kınanmıştı ya KKTC, meşhur Güvenlik Konseyi kınaması ardından bu ilk görüşmede, Tatar niye sormadı genel sekretere: Kıbrıs Tük halkının insani sıkıntıları BM’yi hiç mi alakadar etmiyor? Peki Türkiye ile konuşuldu mu? New York’ta o da olmadı. Ankara’da söylenen ilk kez KKTC ile dışişleri bakanları düzeyinde görüşme olamadığı. Bu konuda bir bilgi karışıklığı olabilir elbette. Belki bakanların görüşmesi sıradan görülmüş, not alınmamış, medyada paylaşılmamıştır. Ankara’nın, en azından hükümetin küçük ortağının desteğine sahip olduğu bilinen Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu’nun bu konuya bir açıklama getirmesi gerekir herhalde. Büyük bir kayıp; Metin Münir Metin Münir, Kıbrıs Türk halkının yetiştirdiği ve şahsında “Kıbrıslı” karakterini adeta temsil eden bir gazeteci, yazar, entelektüel, gazeteciliğin olmazsa olmaz gereği şüpheci karakteriyle hatırlanacaktır. Gazeteciliğe bugün Hürriyet Daily News olarak devam ediyormuş gibi yapan Turkish Daily News gazetesinde başlamış, gazetenin ilk yazıişleri kadrosunda görev almıştır. Beş yıl görev yaptığı Turkish Daily News ardından aralarında Financial Times, BBC gibi birçok prestijli uluslararası haber kuruluşlarında, birçok ana akım Türkiye gazetelerinde yazar, yönetici, kurucu, genel yayın yönetmeni görevlerini yaptı… Doğal olarak Turkish Daily News döneminin son genel yayın yönetmeni olan ben dahil bir çoğumuz gibi AKP döneminde Türkiye’de ve ana akım medyada çöreklenen siyasi-dinci tahakküme, biat beklentisine boyun eğemedi, artık zaten ana akım özelliğini yitiren mecradan ayrılıp yeni ana akım alanından T24’te yazmaya başladı… Annan planı döneminde o “Evet” denilmesini savunurken, ben Rumlar reddedecek biz verdiklerimizle kalacağız onun için “Hayır” diyordum. Çok da tartışmış, ama o dönemde sıkça kullanılan “hain” damgasını ne o bana, ne ben ona karşı kullanmıştık. Doğrusu, bugün geriye bakıyorum da o dönemde keşke bizim gibi Kıbrıs Rum halkı ve aydınları da o planda ne vardı, niye evet ya da hayır denileceğini keşke tartışabilseydi. Bugün bambaşka bir Kıbrıs olurdu eminim. Yıllar boyunca biraz da her ikimizin meslek başlangıcında yatan Daily News gazetesi, ya da selef-halef olmamız dolayısıyla ideolojik farklılıklarımıza rağmen hep saygı ve sevgi temelli bir ilişki oldu. Benim açımdan Metin Münir bir üstat, mesleğin yaşayan abidelerinden birisi oldu hep. Arada bir buluşur konuşurduk. Bazen yollarımız bir eczanede, bazen markette, bazen bir lokantada kesişir ayak üstü de laflardık. Arada bir telefon açıp önemli istihbaratı paylaşır, bazen ben arayıp fikirlerini alır, ne yapmam gerektiğini sorgulardım. Hiç unutulmayacaksın Metin Münir üstadım. Nurlarda uyu.