“Fazıl Say ve Carmina Burana” Bilkent Odeon’da
Doğan Bulgun
Bilkent Senfoni Orkestrası 4 Haziran Cumartesi günü Bilkent Odeon’da gerçekleştireceği konserde “Carmina Burana” ile birlikte Fazıl Say’ın “The Bells” adlı eserinin Türkiye’de ilk seslendirmesini yapacak. Konseri İbrahim Yazıcı yönetecek. Fazıl Say’ın müzik direktörlüğünde Haziran 2015’te kurulan Nâzım Hikmet Korosu Bilkent Senfoni Orkestrasına eşlik edecek. Koro, çalışmalarını şef Murat Cem Orhan ile sürdürüyor. Konserin ilk yarısında Fazıl Say’ın “The Bells” adlı eserinin Türkiye’deki ilk seslendirmesi yapılacak. Fazıl Say Op.50 numaralı; The Bell adlı kantatını Edgar Allan Poe’nun şiiri üzerine soprano, mezzo-soprano, piyano, koro ve vurma sazlar için 2014 yılında besteledi. Dört bölümden oluşan eserde vurmalı çalgılar solistleri Alp Özdayı, Tansu Karpınar, Aykut Köselerli ve Ali Can Öztan. Konserin ikinci yarısında klasik müzik literatürünün en beğenilen eserlerinden Carl Orff’un “Carmina Burana”sı seslendirilecek. Eserin soprano partisini Burcu Uyar, kontrtenor ve bariton partilerini Güvenç Dağüstün yorumlayacak.
4 Haziran Cumartesi günü Bilkent Konser Salonunda gerçekleştirilecek konser saat 20.30’da başlayacak. Konserden bir saat önce Tunus Caddesi ve Milli Kütüphane’den hareket eden ücretsiz servisler izleyicileri Bilkent Odeon’a ulaştıracaktır.
Fazıl Say
Le Figaro şöyle yazmıştı sanatçı için :“O, sadece dahi bir piyanist değil; şüphesiz kendisi 21. yüzyılın en büyük sanatçılarından birisi olacak.”
Beste yapmak, her zaman bir doğaçlama biçimi: Fikirler, müzik parçaları ve hayali şekillerle. Besteci ve piyanist Fazıl Say’ın sanatsal rotası ve dünya görüşü de işte bu açıdan yorumlanmalıdır. Bir besteci olarak
öz algısının temelini oluşturan estetik bakış açısı da, Cortot’un öğrencisi Mithat Fenmen ile piyano dersleri sırasında aşinalık kazandığı bu özgür formlardan gelir. Fazıl Say, yirmi beş yılı aşkın bir süredir, giderek daha materyalistleşen ve daha karmaşık şekilde yapılanan klasik müzik dünyasında eşine ender rastlanan bir şekilde hem dinleyiciler hem de eleştirmenlere dokunmaktadır. Bu sanatçıyla gerçekleşen konserler bambaşkadır. Çok daha direkt, daha açık, daha heyecan vericidirler; kısacası, doğrudan kalbe ulaşırlar. Aynı şey, besteleri için de söylenebilir.
Fazıl Say ilk eserini -bir piyano sonatı- henüz 1984 yılında, on dört yaşında, memleketi Ankara’da konservatuar öğrencisiyken besteledi. Gelişiminin bu erken aşamasında bestesini, keman ve piyano için “Siyah İlahiler / Schwarze Hymnen” ve bir gitar konçertosu gibi, opus numarası verilmemiş birçok oda müziği eseri izledi. Ardından, kendisine New York’ta Genç Konser Sanatçısı Seçmeleri’ni kazandıran eserlerinden, Nasreddin Hoca’nın Dört Dansı’nı opus 1 olarak kabul etti. Bu eser, özünde onun şahsi tarzının belirgin özelliklerini ortaya koyar: Rapsodik, fantezivari bir yapı; çoğu zaman dansa benzer, senkopasyon kullanarak yapılan, değişken bir ritim; sürekli, canlı ve dinamik bir nabız ve kökeni çoğu zaman Türkiye ve komşularının halk müziklerine dayanan melodik fikir zenginliği. Bu açılardan bakılınca Fazıl Say, bir ölçüde Béla Bartók, George Enescu ve György Ligeti gibi, kendi ülkelerinin zengin müzikal folklorü üzerinde ilerleyen bestecilerin
geleneğinde yer alıyor. John Cage ve hazırlanmış piyano eserlerinden aşina olduğumuz teknikleri kullandığı Kara Toprak (1997) adlı piyano eseri ile uluslararası alanda dikkatleri çekti.
Bunun ardından Say, giderek büyük orkestral formlara dönüştü. Nâzım Hikmet ve Metin Altıok’un şiir (ve biyografilerinden) aldığı ilhamla, solistler, korolar ve orkestra için, özellikle de Nâzım oratoryosunda olduğu üzere, Carl Orff gibi bestecilerin geleneğini sürdüren eserler besteledi. Bu bestelerinde Say, modern Avrupa enstrümanlarının yanı sıra, kendi anavatanı Türkiye’den de kudüm, darbuka ve ney gibi enstrümanları sıklıkla ve özenle kullandı. Bu ise müziğe, onu kendi türündeki birçok benzer eserden ayıran bir renk kattı. 2007 yılında aynı isimle bilinen ünlü masallardan esinlenen, ancak bir haremdeki yedi kadının kaderini anlatan “Harem’de 1001 Gece” adlı Keman Konçertosuyla uluslararası arenada tekrar ilgi topladı. Patricia Kopatchinskaja tarafından seslendirilen dünya prömiyerinin ardından bu eser birçok uluslararası konser salonunda seslendirildi.
Sanatçı birinci senfonik eseri olan “İstanbul Senfonisi”nin ardından, ikinci ve üçüncü senfonileri “Mezopotamya” ve “Universe” eserlerini tamamlayarak kayıtlarını yayınladı.
Fazıl Say, Konzerthaus Dortmund’ta beş yıl süren misafir sanatçılığının sonunda, 2010 yılında prömiyeri yapılan ilk senfonisi “İstanbul” ile daha da büyük bir başarıya ulaştı. 2013 yılında Fazıl Say’a üçüncü Echo Klasik Müzik Ödülü’nü kazandıran İstanbul Senfonisi, WDR ve Konzerthaus Dortmund tarafından Ruhr. 2010 kapsamında ortak olarak sipariş edildi Boğaziçi’ndeki metropole ve milyonlarca sakinine coşkulu ve şiirsel bir hediye niteliği taşıdı. Aynı yıl, diğer eserlerinin arasında, “Boşanmak” adlı (atonal prensiplere dayalı)
Yaylı Çalgılar Dörtlüsü ve Salzburg Festivali için “Nirvana Yanıyor” adlı piyano konçertosu ile Mecklenburg-Vorpommern Festivali için bestelenip prömiyeri Gábor Boldoczki tarafından gerçekleştirilen bir Trompet Konçertosu gibi sipariş eserlerin bestelenişine tanık oldu. 2011 yılında Schleswig-Holstein Müzik Festivali tarafından verilen sipariş üstüne Say, Sabine Meyer için İranlı şair Ömer Hayyam’ın hayatı ve eserlerini anlatan bir Klarnet Konçertosu yazdı.
2012 Fazıl Say için oldukça üretken ve yoğun bir yıl oldu. Mart ayında Say’ın ney ve orkestra için bestelediği ve Burcu Karadağ’ın solist olarak yer aldığı “Hezarfen” isimli konçertosunun prömiyeri şef Dan Ettinger yönetiminde Mannheim Ulusal Tiyatro Orkestrası Müzik Akademisinde gerçekleşti. İstanbul Müzik Festivali tarafından sipariş edilen ve Say’ın ikinci senfonisi olan “Mezopotamya Senfonisi”nin ilk performansı ise Haziran ayında Gürer Aykal yönetiminde Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası eşliğinde İstanbul’da yapıldı. Bundan kısa bir süre sonra, Say’ın, bir BBC siparişi olan “Dört Şehir” isimli viyolonsel ve piyano sonatının dünya prömiyeri Nicolas Altstaedt ve José Gallardo tarafından City of London Festivalinde gerçekleşti. Eylül 2012’de ise, Konzerthaus Dortmund izleyicileri Say’ın, 2011 yılında Alman şair Rainer Maria Rilke’nin şiiri üzerine soprano ve piyano için bestelemiş olduğu “Panther” isimli şarkının orkestra ve soprano versiyonunun prömiyerini dinleme fırsatını yakaladı. Son olarak da ekim ayında Say’ın üçüncü senfonisi olan “Universe”ün prömiyer konseri, şef Ivor Bolton yönetiminde ve Salzburg Mozarteum Orkestrası eşliğinde izleyicilerin ayakta alkışlarıyla karşılandı. 2013 yılına geldiğimizde, şef Kristjan Järvi yönetimindeki Gstaad Festival Orkestrasıyla birlikte “Su” isimli piyano konçertosunun prömiyeri ile Say’ın Ferhan ve Ferzan Önder kardeşlere ithaf ettiği ve Arvo Volmer yönetimindeki NDR Radyo Filarmonide seslendirilen “Gezi Park 1” isimli piyano konçertosunun yanı sıra, soprano Norma Nahoun ve Stuttgart Oda Orkestrası eşliğinde “Goethe-Lieder” isimli eserin prömiyeri de yapıldı.
2014 yılında ise Viyana Konzerthaus siparişi olan “Gezi Park 2”, İstanbul Müzik Festivali tarafından sipariş edilen “Sait Faik”, D-Marin Turgutreis Uluslararası Klasik Müzik Festivali’nin 10. yıl kutlamaları çerçevesinde bestelenen “Hermias – Yunus Sırtındaki Çocuk”, Musikfest Bremen tarafından sipariş edilen “Gezi Park 3” ve şef Andrey Boreyko yönetiminde Birinci Dünya Savaşı 100. yıl Anma Törenleri kapsamında Belçika Ulusal
Orkestrası’nın siparişi olan “Overture 1914” isimli eserlerinin dünya prömiyeri gerçekleşti.
2015 yılında “Yeni Şarkılar” albümü ile büyük yankı uyandıran Say, yeni eseri “Chamber Symphony, Op. 62”nin dünya prömiyerini New York’ta Carnegie Hall’da gerçekleştirdi. Ardından Orpheus Chamber Orchestra ile Avrupa turu gerçekleştirerek Chamber Symphony’i Avrupalı sanatseverler ile buluşturdu.
Fazıl Say’ın eserleri, günümüzün en tanınmış yayıncılarından, Schott of Mainz tarafından tüm dünyaya dağıtılıyor.
TP Türk Müziği Korosu ve “Zeki Müren Şarkıları”
Türkiye Petrolleri Türk Müziği Korosu 2016 Yaz Konseri’ni TRT Ankara Radyosu ses sanatçısı ve şef Vedat Kaptan Yurdakul yönetiminde gerçekleştirildi. 25 eserden oluşan konserde “Zeki Müren Şarkıları” seslendirildi.
Çayyolu Cüneyt Gökçer Sahnesi’ndeki etkinliğin sunuculuğunu Faruk Cenap Erdoğan yaptı.
İki bölümde şu eserler koro ve solistlerce seslendirildi:
Hayat bazen tatlıdır sevenler kanatlıdır (Koro), Tekrar bana dönsen yine beni sevsen (Şebnem Dalayman), Yaşamak zevki verir ruhuma sonsuz kederim (Mustafa Cangır), Zehretme hayatı bana cananım (Koro), Bu hazan yine kalbim maziden daha kırık (Kenan Atalay), Deva bulmayacak mı kalbimdeki bu yara (Tanyol Çoruh), şimdi uzaklardasın gönül hicranla doldu (Koro), Yoksun bu gece yine zehroldu şarabım (Öznur İbrahimhakkıoğlu), Rüzgârlara kapılmış kuru yaprak misali (Hüseyin Yakar), Uzun yıllar bekledim hakikat oldu rüyam (Arzu Ay & Erdal Yıldızçelik), Bir gönül hikâyesi anlatırdı gözlerin (Alper Maçkan), Bir tatlı tebessümün bin vuslata bedeldir (Şebnem Çakıroğlu), Nazlı bir çiçek gibi uçan kelebek gibi (Koro), Bir tatlı yalan olsa bile sevmeyi vaat et (Koro), Geçti artık güzel günler (Handan Ogan), Bir demet yasemen gönlümün tek hatırası (Gülay Sevinç), O şarkıda sen varsın (Koro), Aldattın beni seviyorum diye (Kalhan Karaağaç), kınalı keklik idim kanadımı kırdılar (Koro),Sensiz saadet neymiş tatmadım bilememki (Alparslan Öğüt), Gece kirpikli kadın (Naci Pilge), Gözlerinin içine başka hayal girmesin (Koro), Yaprak dökümü mevsimi geldi (Betül Bayram), Bu yağmur seni bana getirsin (Bahadır Ekizer), Bülbül âşıkmış güle (Koro). Etkinliğin son bölümünde şef Vedat Kaptan Yurdakul seslendirdiği iki eserle konsere renk kattı.
Yorumlar