ADOB ve Venera Ensemble Konseri
ANTALYA Devlet Opera ve Balesi etkinlikleri kapsamında Venera Ensemble izleyiciyle buluşuyor. Mezzo soprano Gülçin Gültekin, viyolonsel sanatçısı Veronika Yeliz Efe ve arp sanatçısı Senem Çine'den oluşan "Venera Ensemble", adını Göbeklitepe'den Eski Yunan kültürüne, Mezopotamya'dan Uzak Doğu'ya kadar çağlar boyu birçok sanatçıya esin olmuş Venüs gezegeninden alıyor. Çello, arp ve şan üçlüsünün antik Yunan geleneğinden bugüne uzanacağı özel konserde Barok çağına ve Fransız romantik dönemine ait eserler ile Anadolu'nun eşsiz parçaları üç kadın sanatçının duyarlılığından süzülüp sanatseverlerle buluşacak. Haşim İşcan Kültür Merkezi'nde gerçekleştirilecek konser 3 Aralık saat 20.00'da başlayacak. Topluluk şu eserleri seslendirecek: 1- J. S. Bach 'Air' (çello-arp) 2- G. F. Handel 'Laschia ch'io pianga' (trio) 3- A. Dvorak 'Melodie' (trio) 4- J. Dowland 'Lachrimae' (arp solo) 5- J. Massenet 'Va! Laisse couler mes larmes' (trio) 6- E. Satie 'Je te veux' (trio) 7- A. Glazounov 'Serenade Espagnole' (çello-arp) 8- J. Massenet 'Elegie' (trio) 9- F. Poulenc 'Les chemins de l'amor' (trio) 10- E. Bloch 'Prayer' (çello-arp) 11- Anonim 'Yemen Türküsü' (trio) Derleyen: Muzaffer Sarısözen. İZMİR Otizm Orkestrası ve Korosu Kurucu Şefi, Müzik Öğretmeni Orçun Berrakçay, konuşamaz denilen otizmli öğrencisini opera sanatçısı yaptı. Yıllardır otizmli çocuklara gönüllü şan ve enstrüman dersleri veren Müzik Öğretmeni Berrakçay, İzmir’de 1,5 yaşındayken otizm teşhisi konan, ağır seyredeceği için konuşamayacağı da söylenen otizmli Recep Ege Altıncıoğlu’nın hayatını değiştirdi. Altıncıoğlu bugün 23 yaşında, yüksek lisans öğrencisi bir opera sanatçısı. Berrakçay, Kanada’da düzenlenen Vanka Otizm Festivali’ndeki Müzik Yarışması’na hazırladığı öğrencisinin şan bölümünde dünya birincisi olmasını sağladı. Bu başarının ardından hız kesmeyen ve lisans eğitimine başlayan Altıncıoğlu’yu konservatuvar ve yüksek lisans sınavlarına hazırladı. Opera ve Şan Bölümü’nü başarıyla tamamlayan Altıncıoğlu, yıllardır sayısız ulusal ve uluslararası konsere katılıyor. Hayali gönüllü korosuyla kurduğu oluşumu bir müzik akademisine dönüştürmek olan Berrakçay yıllardır otizmli çocuklara gönüllü şan ve enstrüman dersleri veriyor. GEÇEN yıl yayınlamış olduğu ''Yaz Bitmeden'' şarkısıyla dikkatleri üzerine çeken genç sanatçı ''Ezgi Bıcılı''; 2020’de yepyeni şarkısıyla müzikseverlerle buluştu. ' 'Ezgi Bıcılı''; Sezen Aksu'nun kült olmuş şarkılar listesine adını altın harflerle yazdıran ''Yalancı Dünya'' şarkısını yeniden ve farklı bir şekilde yorumladı. Sözü ve müziği Sezen Aksu'ya ait olan şarkının özgün ve yepyeni düzenlemesini ise Can Ercan ve Ateş Berker Öngören tamamladı. Küçük yaşlardan beri müzikle iç içe olan ve uzun yıllar piyano öğretmenliği yapan ''Ezgi Bıcılı'', aynı zamanda Türk Pop müziğinin en değerli isimlerinden Ajda Pekkan, Ziynet Sali, Ozan Çolakoğlu Orkestrası, İzmir Kent Orkestrası gibi birçok sanatçı ve grup ile de uzun yıllar vokal olarak çalıştı. ''Ezgi Bıcılı'' şimdilerde türkçe ve yabancı şarkılardan oluşan geniş sahne repertuvarının yanı sıra sahne performanslarıyla da dikkat çekmeye devam ediyor. ''Ezgi Bıcılı'', yepyeni şarkısıyla ilgili heyecanını ve duygularını ise şu sözlerle dile getirdi;“Yalancı Dünya, tam bu dönemdeki hislerimizin tercümanı olacak bir şarkı. Sözlerdeki isyanı ve başkaldırıyı herkesin benim kadar hissedeceğine inanıyorum, umarım çok seversiniz.'' Genç ve başarılı yönetmen Mert Özkan; ''Ezgi Bıcılı''nın yeni projesinin yönetmen koltuğundaydı. Klipteki rengârenk kostümler, makyajlar, pastalar ve dans şovlar iddialı projenin dikkat çeken detayları arasında yerini aldı.Bilet fiyatları tartışmaları ortamında CSO’nun konserleri başlıyor
Doğan Bulgun
CUMHURBAŞKANLIĞI Senfoni Orkestrası (CSO) yarın ve Cuma günü yeni konser salonunda şef Cem-i Can Dealiorman yönetiminde ilk konserini gerçekleştirecek. Orkestra bu konserde soprano Angela Gheorghiu ve piyanist kardeşler Güher-Süher Pekinel’e eşlik edecek.
Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasının yeni konser salonunun açılışında dünyanın en iyi piyano ikililerinden kabul edilen Güher ve Süher Pekinel müzik severlerle buluşuyor. Pekineller’in geniş diskografileri, dünyaca tanınmış plak şirketleri Deutsche Grammophon, Warner Classics, Chandos, CBS, Arthaus Musik ve Unitel tarafından kaydedilen, iki piyano için yazılmış başlıca eserleri kapsamaktadır.
[caption id="attachment_198787" align="alignleft" width="700"] Güher ve Süher Pekinel[/caption]
GÜHER VE SÜHER PEKİNEL KİMDİR?
Güher ve Süher Pekinel piyano ikilisi uluslararası müzik dünyasında istisnai bir ilgi odağı olmanın yanı sıra, kendi alanlarında günümüzün önder sanatçıları arasında yer alıyor. Berlin Filarmoni, Viyana Filarmoni, New York Filarmoni, London Philarmonia, İsrail Filarmoni, Amsterdam Concertgebouw, Cleveland Philharmonic, Orchestre National de France, Accademia Nazionale di Santa Cecilia, Tokyo Filarmoni ve Leipzig Gewandhaus gibi dünyanın önde gelen orkestralarının yanı sıra; Herbert von Karajan, Zubin Mehta, Riccardo Chailly, Sir Colin Davis, Sir Neville Marriner, Paavo Järvi, Marek Janowski ve Michel Plasson gibi dünyaca tanınmış şefler ile konser veren Pekineller, uzun resital turneleri bünyesinde; Avrupa, ABD, Japonya ve Uzakdoğu’nun ünlü müzik merkezlerinde gösterdikleri olağanüstü performanslarıyla sergiledikleri müzikalite, klavye hâkimiyeti, stil ve kişiliklerine özgü yorumları muhteşem olarak değerlendiriliyorlar. Pekineller, kendi “müzikal nefes derinliklerine” odaklanabilmek için göz temasında bulunmadan çalan dünyanın tek ikilisi olarak da nitelendiriliyor..
İlk kez altı yaşında dinleyici karşısına çıkan ikiz kardeşler, dokuz yaşında, Ankara Filarmoni Orkestrası eşliğinde canlı olarak yayınlanan ilk konserlerini verdi. Paris Konservatuarı ve Frankfurter Musikhochschule’deki eğitimlerinin ardından Pekineller, çağımızın en önemli piyanistlerinden Rudolf Serkin’in daveti üzerine Philadelphia Curtis Institute of Music’de kendisiyle, daha sonra New York’da Claudio Arrau ve Leon Fleischer gibi piyano efsaneleri ile çalıştılar, 1978’de yüksek lisanslarını yaptıkları Julliard School’dan birincilikle mezun oldular.
BİLET FİYATLARI TARTIŞMALARI
Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası konserleri için açıklanan bilet fiyatları ciddi tartışmalara neden oldu. İlk açıklamada üç kategoride 250, 150 ve 100 liradan satışa sunulan bilet fiyatlarının açıklanmasından sonra bazı yazarlar devlet orkestrasının nasıl piyasalaştırıldığını ve toplum yararından uzaklaştırıldığı düşüncelerini kamuoyu ile paylaştı.
Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası 2020-21 Konser Sezonu bilet fiyatları Bakanlıkça belirlendi. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nca onaylanarak gönderilen yeni tarife, CSO'nun yeni salonuna göre 3 ayrı kategoride belirlendi. Buna göre, bilet fiyatları şöyle:
CSO Yeni Konser Salonu:
1. Kategori: 100 TL.
2. Kategori: 70 TL.
3. Kategori: 50 TL.
3. Kategori fiyatlarında öğrenci, emekli, engelli, gazi ve şehit yakınlarına %50 oranında indirim uygulanacak.
Resitallerin verileceği Mavi Salon için ise bilet fiyatı 50 TL. olarak belirlendi.
4 ve 5 Aralık'taki Açılış Gala Konserleri için belirlenen fiyatlar ise dinleyicinin tepkisiyle karşılaştı. 4 Aralık 2020 Anghela Ghorgiu, Güher-Süher Pekinel solistliğindeki konserin biletleri 250, 150 ve 100 TL, gene CSO yeni büyük salondaki 5 Aralık İdil Biret Resitali'nin biletleri ise 100,70 ve 50 TL'den satışa sunuldu. Bu gala konserlerinde öğrenci ve emeklilere herhangi bir indirim uygulanmıyor. Bu galalara ilişkin bilet fiyatları da Bakanlıkça belirlendi.
25-26 Aralık 2020 tarihinde programda görünen Buika'nın solist olarak katılacağı Yeni Yıl Konserleri de “özel konser” kapsamında bulunuyor ve bu konserlere de gala konserlerindeki gibi özel fiyat uygulanacak.
Sosyal medya ortamında paylaşılan değişik yorumlar var. Bunlardan dikkat çekici bir bölümü sayfamıza alıyoruz:
Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası (CSO) haricindeki diğer sanat kurumlarında da bilet fiyatlarında son yıllarda hissedilir bir artış yaşandı. CSO’nun güncellenen fiyatlarıyla kıyaslandığında halen makul gibi görünse bile, hem salgın gerekçe gösterilerek hem de sanat kurumlarına birer özel işletmeymişçesine yapılan uygulamalar nedeniyle biletler, şimdiye kadar hiç olmadığı kadar yüksek fiyatlara satılıyor. Bu uygulamalardan bazıları, orkestraların sezon sonuna kadar belirli bir kâr oranına ulaşması ve daha çok bilet satışı hedefiyle gerçekleşiyor. Devlet, vatandaşlarından aldığı vergilerle düzenliyor bu konserleri. Devletin, herkesin kolaylıkla ulaşabileceği bir kültür-sanat hizmeti sunması gerekirken, bu kurumların önüne bilet satış hasılatının bir hedef olarak konulması, devletin sanat kurumlarına başlı başına özel bir işletme muamelesi yapması anlamına geliyor. Ayrıca, daha çok bilet satışı için yapılan etkinliklerin içeriklerinin niteliksizleşmesi ve yönetmelikte ilgili bir madde yer aldığı halde belirlenmiş bir sanatsal düzeye uygun olmayan programlara yer verilmesi gibi bazı ilkesel sorunlar ve uyuşmazlıklarla karşı karşıya kalınmakta. Bu tür kurumsal tartışmalar bilet satışının artırılması ve asgari bir kâr elde edilmesi açısından giderek kurumların sanatsal faaliyetlerden uzaklaşıp eğlence sektörü anlayışına yönelmesine neden oluyor.
Türkiye Cumhuriyeti’nde kültür-sanat kurumları, çağdaşlığı, laikliği, aydınlanmayı, çoksesli düşünebilmeyi temsil eden, halkın her kesiminin kültürel ihtiyaçlarını karşılaması beklenen ve bunu tamamen devlet desteğiyle gerçekleştiren kurumlardır. Yakın bir zamana kadar bilet fiyatlarının uygun olduğu söylenebilirdi, yani bir ya da iki sezon öncesine kadar bilet fiyatları sembolik denebilecek fiyatlara satılmaktaydı. Fakat şu anki durumda, örneğin dört kişilik bir ailenin, tek bir sanat etkinliğine katılmak için yüzlerce lirayı gözden çıkarması gerekiyor. Aynı aile, o ay içerisinde bir başka sanat etkinliğine katılmak istese bu yük daha da artacak. Bu fiyatlar zaten sanat kurumlarının var oluş amacıyla örtüşmüyor. Görünen bu tablo, halkın kültür-sanat ihtiyacının karşılanmasından ziyade bir kâr anlayışının hâkim olmaya başladığı hissettiriyor. Bu tür uygulamaların ilerleyen yıllarda neye evirilebileceği konusunda kuşku duyulmalıdır. Hem sanatçıların, hem sanatseverlerin bu uygulamalara tepki göstermesi gereklidir.
Yarınki konsere katılacaklar bir gün önce yani bugün Covid-19 testi yaptıracak. Test sonucu negatif olanlar konseri izleyebilecek. Biletli izleyiciler salona HES kodu kontrolü yapılarak alınacak.
İKSV'NİN (İstanbul Kültür Sanat Vakfı) kurucuları arasında yer alan ve Türkiye'de operanın gelişmesine büyük katkıda bulunan opera sanatçısı Aydın Gün'ü ölüm yıldönümünde saygıyla anıyoruz.
İKSV, Aydın Gün anısına 2012 yılında başlatılan Aydın Gün Teşvik Ödülü ile geleceğin müzisyenlerinin yetişmesine katkıda bulunmayı sürdürüyor. Her yıl klasik müzik alanında gelecek vadeden 30 yaşın altındaki bir genç müzisyene 20 bin TL değerinde destek sağlayan Aydın Gün Teşvik Ödülü'nü geçtiğimiz yıllarda sırasıyla kemancı Hande Küden, viyolonselci Cansın Kara, kontrbasçı Salih Emre Şahin, kemancı Emre Engin, marimbacı Elman Mecid, kemancı Veriko Tchumburidze, piyanist Can Çakmur ve kemancı Elvin Hoxha Ganiyev kazandı. Ödülün 2020 yılı kazananı ise Ocak 2021’de açıklanacak.
KİMDİR?
1973 yılında İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın kurucuları arasında yer alan Aydın Gün, 1974–1993 yılları arasında Uluslararası İstanbul Festivali’nin Genel Müdürü olarak İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın yaptığı birçok etkinliğin öncüsü oldu. Yirmi yıl süreyle Uluslararası İstanbul Festivali’nin sanat yönetmenliğini yapmış, İstanbul Bienali’nin ilk yılları sayılan Çağdaş Sanat Sergileri’ni o başlatmıştı.
IKSV’deki görevinin ardından Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nun genel sanat yönetmenliğini üstlenen Aydın Gün, 1990'larda Yapı ve Kredi Bankası AŞ'de kültür-sanat danışmanı olarak çalıştı.
1917 yılında Adana’da doğan ve müzik eğitimine Ankara Devlet Konservatuarı’nda devam eden Aydın Gün, 1941’de bu okulun ilk mezunları arasında yer aldı. Türk operası ve konservatuarının kurucusu sayılan Carl Ebert’in 1942’de sahneye koyduğu, Türkiye’deki ilk opera gösterisi olan Puccini’nin “Madame Butterfly” adlı eserinde oynayan Aydın Gün daha sonra birçok operada baş tenor olarak rol aldı ve on yıl süreyle Carl Ebert’in asistanlığını yaptı.
1951 yılında “Rigoletto” operası rejisiyle kazandığı büyük başarıdan dolayı devlet tarafından Viyana’ya gönderilen Aydın Gün, dönüşünde Ankara Devlet Operası başyönetmenliğine atandı ve 1950’li yılların sonlarından itibaren opera klasiklerinden 40’ın üzerinde yapıtın rejisini gerçekleştirdi.
Aydın Gün 1959 yılında bugünkü İstanbul Devlet Opera ve Balesi olan İstanbul Şehir Operası’nı kurdu; 1965’te önce Ankara Devlet Operası Başyönetmenliği’ne, ardından Atatürk Kültür Merkezi’nin tamamlanması üzerine İstanbul Devlet Opera ve Balesi Başyönetmenliği’ne atandı. Ankara ve İstanbul Devlet Konservatuarları’nda da 25 yıl süreyle ders veren Aydın Gün, yakın dostu Leyla Gencer’in adını taşıyan Uluslararası Leyla Gencer Şan Yarışması'nın da fikir babası ve kurucuları arasında yer alıyor.
İtalya Cumhurbaşkanlığı’nın “Commendatore” nişanı, Avrupa Konseyi Kültür Ödülü (1974), Çekoslovakya’nın Smetana Ödülü’nü (1975) alan Aydın Gün 1988 yılında Devlet Sanatçısı unvanıyla onurlandırıldı.
1990'ların sonunda eşi Azra Gün ve oğlu ressam Mehmet Gün'le Berlin'e yerleşen Aydın Gün, sahne sanatları ve resim başta olmak üzere kültürel ve sanatsal alandaki çalışmalarını Berlin'de sürdürüyordu.
Değerli müzik adamı, 30 Kasım 2007’de Berlin’de yaşamını noktaladı.
Yorumlar