Geçtiğimiz Mart, Türkiye Cumhuriyeti adına Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Brükselde imzaladığı anlaşmada, Türk vatandaşlarının AB’nin Schengen bölgesinde vizesiz seyahat etmesini sağlayabilmek için; yerine getirilmesi gerekli kriterler arasında "terör"le ilgili ölçütün de yer aldığını Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bilmediğini söylemek herhalde o makama hakaret olur.

Hem de, bu yeni sürecin başlangıcı kabul edilen, Erdoğan’ın Başbakanlık döneminde, kendisinin de katılımıyla 16 Aralık 2013 tarihinde imzalanan "Vize Üzerine Mutabakat Metni ve Geri Kabul Anlaşmalarının" içindeki 72 kriterin kabulünün şartının bulunmasından da günümüz Cumhurbaşkanının haberdar olmadığını ileri sürmek de kendisine ayıp olur.

Denilebilir ki; o tarihlerde, akil adamlar vardı, "çözüm süreci" yürürlükteydi, dolayısıyla teröristlerin istediklerini söylemeleri, ifade ve basın özgürlüğü çerçevesinde değerlendiriliyordu.

Ve gene aynı tarihlerde, Güneydoğu’da PKK’nın gençlik örgütü dediği militanların yerleşim yerlerinde kimlik denetimi yaptıklarını dile getirdiğinizde, sizin "barışa karşı olan" bozguncu sıfatıyla suçlanmanıza yeterli sayılıyordu.

Hele çukurlar kazıldığını, barikatlar oluşturulduğunu açıklamanız vatan hainliği ile eşdeğer görülüyordu.

Ve Anayasa’da yer aldığı şekliyle "ulus devleti" savunanlar yurtseverler "faşist" suçlamasıyla karşı karşıya kalıyorlardı.

CUMHURBAŞKANININ HARİKA BAŞDANIŞMANLARI!

Hep tekrarlıyoruz, Cumhurbaşkanının bazı başdanışmanlarının yazılarını okuduğunuz zaman Beştepe’de nasıl bir hazırlık içinde olunduğunun rotasını kolaylıkla kavrayabiliyorsunuz.

Örneğin, ekonomiden hareketle Erdoğan’ın yakın gelecekte nasıl "Bölgesel Önder" olacağı tezini işleyen Cemil Ertem’in "Zalimler stratejisi sürer ta ki…" başlıklı son yazısı bunun en tipik örneklerindendi.

Ertem ekonomik ağırlıklı gibi gözüken yazısında ABD’nin faiz artırımı ayarlamaları üzerindeki tutumunu ele alarak şu görüşe yer veriyordu:

"ABD bu açıklamaları özellikle mi yapıyor, yani istikrarsız bir dolar kurunun gelişmiş ülkelerdeki belirsizliği yukarı çekmesi,bütün bu açıklamaların ardında yatan esas neden mi? Eğer bu sorunun cevabı evet ise karşımızda yalnız iktisadi bir sorun yok demektir,aynı zamanda,bu durum politik bir operasyonun da önemli bir ayağı olarak okunmalıdır."

Bu düzeydeki politikaların uygulanmaya devam edilmesi durumunda, dünya ekonomisini tehdit eden önemli gelişmelerin yaşanacağını belirten Ertem, görüşünü şöyle sürdüryordu:

"Militarizmle desteklenmiş güçlü dolar ve buna bağlı ABD müdahalesiyle ‘istikrar’ sağlanan dünyaya yeniden adım atacağız."

Türkiye için can alıcı bölümüne aşağıdaki sözlerle giriyordu Başdanışman:

"Ama bunun öncesinde Türkiye, Brezilya gibi ülkelerde yeniden kukla iktidarlar ve onlara dayatılan ‘eski’ IMF’ci programları gündeme getirmeye çalıştılar.Türkiye’de ve Brezilya’da bu hazırlıkları yaptılar. Brezilya’da Dilma Rousseff hala kendisine yapılmak istenen yargı darbesiyle baş etmeye çalışıyor.

Türkiye’de ise çok daha karmaşık ve ince planlanmış bir senaryoyu çok aşamalı olarak devreye soktular. PKK ve DAEŞ ile-aynı anda ve aynı yöntemlerle- terör yukarı çekildi.Böylece ekonomide ‘eski’ politikalar yeniden devreye sokulmaya çalışıldı.Yüksek faizle sanayiyi, ara malı sanayiyi öldürüp borca dayalı bir ithalat ekonomisini bir IMF programı gibi devreye sokmaya çalıştılar."

ZALİMİN AGZINA BİR YUMRUK: YANİ AMERİKANIN!

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının kararlarını da ağır bir dille eleştiren Ertem yazısını şöyle sonlandırıyordu:

"Ama dikkat edin, bu uğursuz strateji şu sıralar hem Türkiye’de hem de Brezilya’da önleniyor. Dilma Rousseff yargı darbesini önlemeye dönük adımlar atmaya başladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan da 2008’den beri süren ‘sessiz devrimi’ hızlandıracak en önemli tarihi adımı attı. Artık ‘onlara’ karşılık veriyoruz. Mike Tyson’ın (Malik Abdülaziz) dediği gibi;"Zalim,haksız olan herkesin saklı bir stratejisi vardır,ta ki ağzının ortasına yumruğu yiyene kadar."

Sayın Başdanışmanın sözlerine değerlendirdiğiniz zaman neresinden başlayacağımızı şaşırıyoruz. Örneğin,Dilma Rousseff’in "yargı darbesini" önlemeye dönük adımlar atmaya başlayacağını söylediği gün Brezilya Cumhurbaşkanı Senato tarafından büyük çoğunlukla görevden alınmış ve yerine atama yapılmıştı bile.

O kafalar için, işlerine gelmeyen her yargı kararı bir "darbe" olarak görüldüğünden Brezilya Yüksek Mahkemesinin Rousseff’in başvurusunu reddetmesi de darbe olarak nitelendirilmiş olsa gerek.

"Seçilmiş Cumhurbaşkanı"nın beğenmediği her yargı kararının, Parlamento’lar tarafından "darbe" şeklinde kabul edilmemesini yeni duyan Başdanışman çok üzülmüştür herhalde!

Gelelim Dünya eski ağır siklet şampiyonu Tyson’un sözleri üzerinden "uğursuz strateji uygulayıcısı" ABD ağzının ortasına atılmak istenilen yumruğa…Aslında o yumruğu atmak hiç de kötü bir fikir değil..

Ama siz o fikri sırf sonradan İslamı seçtiği için Mıke Tyson aracılığıyla vermek isterseniz yara alırsınız. Tecavüzcülüğü mahkeme kararıyla tescil edilmiş ve bu yüzden hapis yatmış bir kişinin sözleri ancak Ensar Vakfındaki olaylara kafasını çevirenlerce makbul bulunabilir. Belki de o sözlerin hedef kitlesi o çevrelerdi!

Ve nihayet, yazarların köşelerinde casus avına çıkan değerli Beştepe Başdanışmanları, aralarınızdan bazıları bu şekilde yazılara devam ederlerse belki de bir çok ülkenin Türkiye’de istihbarat elemanı çalıştırmaktan vazgeçmeyi tercih edebileceklerini raporlarınıza ekleme gereksinimi duyarsınız.

Hemen her hafta Beştepe’nin yol haritaları gazetelerde,televizyonlarda açıklandığına göre neye boşuna çaba göstersin ki yabancı istihbaratçılar!