Şükrü KARAMAN Yeni asgari ücretin saptanması emekçilerde buruk sevincin yanında işten atılma korkusunu da getirdi. Zira bazı patronların söylemleri emekçileri kaygılandırm...

Şükrü KARAMAN Yeni asgari ücretin saptanması emekçilerde buruk sevincin yanında işten atılma korkusunu da getirdi. Zira bazı patronların söylemleri emekçileri kaygılandırmaya başladı. Hükümet ve işverenlerin oy çokluğu, Türk-İş’in imzalamadığı kararla Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından brüt 10 bin 8 lira, net 8 bin 506 lira olarak açıklanan yeni asgari ücrete ilişkin özellikle küçük işletme sahipleri tarafından homurdanmalar başladı. Çalıştırılan her asgari ücretli başına devlet tarafından 250 lira destek verilecek olmasına karşın bazı işverenler “maliyetimiz artacak, zorunlu olarak işçi çıkartacağız” diye açıklamalarda bulunmaya başladı. Hem de asgari ücret açıklamasının hemen ardından. Doğru, asgari ücretin artmasıyla özellikle küçük işletmelerin maliyetleri de yükselecek. Sigorta primlerinin yanı sıra devlete ödenen diğer kalemlerde artış olacak. Çok sayıda işçi çalıştıran büyük sermaye sahibi işletme ve fabrikaların da sigorta primleri, diğer ödemeleri fırlayacak. Zira asgari ücretin artması çalışma yaşamındaki parametreleri direkt ilgilendiriyor. Geçmişte yaşandığından iyi anımsadığımız gibi, bu tablo karşısında patronlar çözümü işçiyi kovmakta buluyor. Devletin kendilerine sağladığı onca sigorta ve vergi teşvikine rağmen. Ayrıca bankaya yatırdıkları asgari ücret tutarındaki aylığın belli bölümünü, hatta yarısını elden emekçiden geri alıyor. İşini yitirmek istemeyen çalışan gayrı resmi bu uygulamayı kabulleniyor. Böylece ekonominin bir diğer kanayan yarası olan kayıt dışılık kendini gösteriyor. Devletin bu açıklamaları ve geçmişteki olumsuzlukları dikkate alarak emekçiyi kolayca kapının önüne koyacak uygulamalara karşı etkin mücadele yürütmesi gerekiyor. Çözüm emekçiyi kovmak olmamalı. Yeni asgari ücretin hayata geçmesiyle olası “maaşa zam, işe son” uygulanmasına yol açmamak ve emekçinin işini yitirmesini önleyecek sıkı önlemlere ihtiyaç var. Küçük esnaf başta olmak üzere tüm işletmelere sağlanacak, kredi, yardım ve teşvikin yanı sıra işten kovmayı önleyici yasal düzenlemeler gibi. Net 5.500 liralık ücretin yüzde 54.66’lık zamla 8.506 liraya yükseltilmesine rağmen alev topu gibi her yeri yakan hayat pahalılığı karşısında 2-3 ay içinde satın alma gücünü yitireceği aşikar. Yüksek enflasyon ve hayat pahalılığı önlenemediği sürece diğer dar ve sabit gelirli gibi asgari ücretlinin de cebi bir süre sonra boşalacak. Başta Türk-İş ve DİSK olmak üzere sendikalar ile sivil toplum örgütleri hayat pahalılığının mutlak geriletilmesi gerektiğine vurgu yapıyor. Çok değil yakın gelecekte yeni ücret de açlık sınırının altında kalacak. Çünkü ekonomideki seyir bunun ip uçlarını veriyor. Çalışan, emekli, dul ve yetimin satın alma gücünü koruması, aldığı zammın hemen erimemesi için ülkenin başına bela olan enflasyonun kesinlikle dizginlenmesi gerekiyor. Ki ellerine geçen zamlı aylıkların bir anlamı olsun, temel gereksinimlerini karşılamakta zorlanmasınlar. Sürdürülen ekonomi politikalarının hayat pahalılığını önleyemediği ortada. Yüksek enflasyon bir türlü dizginlenemiyor, hayat pahalılığı can yakmayı sürdürüyor. “Ha bugün ha yarın” deniliyor. Lakin günlük yaşamda bir iyileşme görülmüyor. O zaman yapılacak mevcut ekonomi politikasının değişmesi ve emekçi, emekli lehine düzenlemelerin hayata geçirilmesi.