Filistin Arap topraklarının zaman içerisinde Yahudilere satılmasıyla el değiştirmesi sonucunda bu günün İsrail devletinin dünyaya geldiği ön kabulü ne kadar doğrudur?
Yusuf Kanlı
Gerçekte Filistin topraklarının yüzde kaçı ne kadar zaman içerisinde el değiştirdi ve bu el değiştirmenin sonucunda mı egemenlik değişimi gündeme geldi çok ciddi ön kabulün ve karşıt görüşün olduğu bir tartışma alanıdır. Makyavelist anlayışıyla konuya yaklaşıp, “sonuca bak, nasıl bu noktaya gelindiği fark etmez” de denilebilir elbette.
Her toprak kendine özgüdür
Her toprak, halk, coğrafya kendi öz geçmişinden, özelliklerinden, bulunduğu bölgenin kendine has unsurlarından ve çevre coğrafyadaki fiili, sosyolojik ve coğrafi durumdan ayrı olarak düşünülemez, değerlendirilemez. Nasıl ki bir zamanlar Türkiye Endonezya veya İran olacak iddialarına hep bu ülkenin her zaman kendi öz geçmişi, coğrafyası ve engin tarihiyle diğer tüm kültürlerinden farklı ama her zaman kendine özgü bir devlet olacağını haklı olarak haykırmış isek, bugün de bu saçma fikirlere gülmek gerekir. Türkiye her zaman Türkiye, Kuzey Kıbrıs ise bayrak ve hatta ismi de bir başkasıyla değiştirilse, her zaman Kıbrıs Türk devleti olacaktır.
Çözüm konusunda birbirine taban tabana zıt fikirlerimiz olsa da, egemenlikteki hassasiyeti Kıbrıs Türk halkının kırmızı noktasıdır. Aynı şekilde Türkiye’nin garantisi hakkında çeşitli fikirler vardır, ve olmalıdır. Ancak olası bir çözümün Türkiye’nin etkin ve tek taraflı müdahale etme hakkının muhafazası, Kıbrıs Türkünün sağıyla, soluyla çok büyük çoğunluğunun ortak talebi, yaşamsal önemde bir hassasiyetidir.
Kıbrıs Filistin olamaz
1940’lı yıllarla 2024’ün koşulları gibi, Filistin ile Kıbrıs veya Türkiye’nin Akdeniz sahilleri elbette ki beraber değerlendirilemez. Filistin’de yedi düvelin yardımı, Arap milliyetçiliğinin çukurluğu ve kültürün çıkarcı yapısıyla Kıbrıs veya Türkiye’nin Akdeniz bölgesinin ne kadar benzeştiği, ayrıştığı konu var kimse ilgilenmiyor ama satın alınan konutlar sebebiyle anti-semitist hezeyanlar yaygınlaştırmaya çalışıyor bazı sapkın ve takıntılı aşırı sağcı unsurlar. Bunlara bir de aklı evvel çıkarcı unsurlar eklenince hayali düşman, dava yaratılmakta, bazı arkadaşlar bundan nemalanmaktadırlar.
Filistin gibi Kıbrıs ve hatta Türkiye’nin Akdeniz, Güneydoğu bölgelerinin büyük kısmı Tevrat’ın Tekvin kitabının 15. Bab'ında Fırat Nehri'nden Nil Nehri'ne kadar olan geniş bölge İsrailoğulları'na vadedilmiştir. Sınırları tartışmalı olsa da fanatik Yahudilerin, hatta Evanjelistlerin gerçekleşmesinin hayalini kurdukları İsrail devletinin sınırları bu. Bu ifadeden hareketle Kıbrıs veya Türkiye’nin bir bölümüne yönelik bir tehdit algılaması içinde olmalı mıyız?
KKTC’de emlak sıkıntısı
Elmalar ile armutları aynı kefeye koymak kolay ama doğru değil. Yahudilerin ve hatta Evanjelistlerin “Vadedilen Topraklarda” büyük İsrail rüyaları gördüklerini bilmeyen yok. Megali İdea peşindeki Yunan aşırılıkçıları gibi, bu fikirleri savunanlar da bizim Ulusal Kurtuluş Savaşı dediğimiz, onların Ön Asya Trajedisini hatırlayıp kendilerine geliyorlar her bitleri kaynadığında. Yine de bu sapkın emellere karşı uyanık olmak bir zorunluluk elbette.
Kuzey Kıbrıs’ta emlak sektörünü düzenleyen yasalar birkaç kaynaktan neseplenmekte. Birincil olarak neredeyse tüm mülkün sahibinin devlet, ya da monarşiye ait olduğu arkaik Osmanlı ve İngiliz hukuku. İkincil olarak özellikle adadaki İngiliz yönetiminin son döneminde mülklerin kullanana tapulandığı uygulama. Bu uygulama birçok yerde “icar”daki mallara birilerinin çökmesine yol açtı. Hep Maraş’ı konuşuyoruz ama Lefkoşa ve birçok başka yerde vakıf mallarına çöken Kıbrıs Türkleri de var. Üçüncü olarak Kıbrıs Cumhuriyeti yasaları ve son olarak da otonom, federe, KKTC aşamaları dahil Kıbrıs Türk yönetimi dönemi.
Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, TC Büyükelçisi Metin Feyzioğlu, Cumhuriyetçi Türk Partisi lideri Tufan Erhürman ve birçok önde gelen siyasi şahsiyet ile oldukça geniş bir basın yelpazesinden ve diplomasi muhabirlerinden oluşan bir gazeteci grubu olarak görüştük. Sayın Tatar ve diğer değerli kişiler anlattılar, bizler de not aldık.
Mevcut sıkıntılar giderilmeli
Bu keşmekeş içerisinde yediemin uygulaması bilhassa sorunlu. Bir tür “resmi” sahtekarlık aslında. Mülk alım satımlarında sözleşme mümkün ama belli bir sürede tapu devri yapılması lazım. Sözleşmeye tarih konmayınca yürürlüğü hiç bitmeyen bir belge oluveriyor sözleşme. Kısaca düzenlemenin etrafından dolanılıyor. Bu çerçevede avukat veya aracı kurum ofisinde yapılan ve kasalarda bekletilip hiç tapu kaydına alınmayan binlerce tapu sıkıntının esası.
KKTC yönetimi bu konuda bir yasal düzenleme sürecinde şu anda. Buna göre sözleşmeli satışlar mutlaka tarih içerecek, belli bir süre, 45 gün gibi, içerisinde tapu devri yapılacak. Kasalardaki bekletilen sözleşmeler bir yıl içerisinde tapuya kaydedilmezlerse geçersiz olacaklar. Yabancılar bir daire veya bir dönüm arsa alabilirken, Türk vatandaşları bunun üç misline sahip olabilecekler. Bir ikinci tartışmalı durum da %51 Kıbrıslı Türke ait şirket kurup mal alımları yapmak, sonra şirketin mal sahipliğini yabancı yatırımcıya devretmek. Bu durumda şirketin tüm mal varlığı hiçbir sınır olmadan yabancı yatırımcıya geçiyor.
Tüm bu duruma sessiz, hatta seyirci, kalıp sadece Yahudi düşmanlığı yapmak, bunu bahane ederek üstelik bir de hem basın hürriyetinden bahsetmek hem bir başka ülkede yasaklanan bir yayın organı muhabirine konuşulmasını eleştirmek herhalde sağlıklı bir ruh yapısını değil.
Esas sorun Yahudilere satış mı, kara para aklanması mı?
Sayın Faiz Sucuoğlu, Sayın Fikri Toros gibi siyasetin iki farklı noktasından bile konuya bakıldığında tıpkı Tatar’ın dediği gibi bir sorun olduğu görüldüğü ortada. Her ne kadar konuya "Yahudiler adayı satın alıyor” sansasyonel başlığıyla bakmak mümkün olsa da esas sorun sadece mülk satışı değil, araba galerileri ve başka birçok yolla adada ve dünyada makbul olmayan Rus vesair kara para baronlarının ciddi para aklama operasyonu olduğunu da görmek gerekir. Sayın Tatar, Yahudilerin düşman olmadığını söylerken hem anti-semitist bir beyan vermekten devlet adamı ciddiyetiyle uzak duruyor, hem de polisiye, adli süreçlerin yürümekte olduğunu ayrıca yeni yasal düzenleme yaparak sıkıntıyla yasal çerçevede uğraşmanın şart olduğunu vurguluyordu.
Tehdit Rumlardır
Elbette adanın gerçekleri, yakın tarihi dikkate alındığında KKTC’nin birincil odağı mülk el değiştirmelerinde Rumların durumu olmak zorunda. Ancak neredeyse tüm siyasetin oydaşlığı ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin desteği ve cesaretlendirmesi ile kara para aklama araçlarına karşı yasal tedbir geliştirme kararlılığını konuyu “Yahudilere mal satıyorlar” basitliğine indirgememek lazım.
Unutmamak lazım, tapunun bir yabancıya ait olması, topraktaki egemenliğin KKTC’ye ait olmadığını göstermez. Kıbrıs Türk halkı ne Yahudi, ne de Filistin sevdalısı olamaz. En zor dönemde adada Filistinliler için yetimhane kurulması için Filistin Kurtuluş Örgütü, Ankara’ya ve rahmetli Kurucu Cumhurbaşkanımız Rauf R. Denktaş’a arka arkaya temsilciler gönderip ricacı olurken, verilen cevap çok netti. Nur içinde yatsın rahmetli Başkan bu durumu bir sohbetimizde bana “Filistinlilerin kendi vatanlarında, Kudüs başkenti olan devlet kurma hakları dahil doğuştan gelen tüm haklarını destekliyoruz ama Kıbrıs Türkünün yeterli sorunu vardır, bir de Filistin-İsrail sorununu adaya ithal etmekte ihtiyaç yoktur” sözleriyle aktarmıştı.
Çevre duyarlılığı
Ayrıca, şikayet konusu inşaatların birçoğunun tarım arazisine yapıldığı, yasal boşluklar ve ihmallerle yerel belediyelerin bu yasadışılığa rağmen kat irtifakı, veya kat irtifakı bile vermeden belediye hizmetleri, su, elektrik verdikleri de ayrı bir sorundur. Bu açıdan Cumhurbaşkanı Tatar’ın yasal düzenleme konuşulduğu bir aşamada meclise konunun çevresel açıdan da düşünülmesi, tarım arazilerinin daha etkin korunması çağrısı dikkate alınmalıdır.
Her halükarda, inşaat sektörünün yabancı yatırımcıya ihtiyacı olduğu, sektörün çarpan etkisi ile 60’a yakın yan sektörü beslediği de dikkate alınarak neredeyse bir yıldır gündemde olan ve şimdi tekrar mecliste bulunan taslak hızla yasalaştırılmalıdır.