Son zamanlarda ardı ardınca gelen sanatçı ölümleriyle sanat dünyasında bir yaprak dökümü yaşanıyor âdeta: Kayıhan Keskinok, Adnan Turani, Gencay Kasapçı, Ali Teoman Germaner, Lütfü Günay, Adnan Çoker, Şenol Yorozlu, Komet, Balkan Naci İslimyeli, Turan Erol, Orhan Taylan, Zafer Gençaydın derken Mehmet Güleryüz, Teoman Südor ve son olarak Mustafa Ayaz...
Mehmet Ali Yılmaz
Her biri birbirinden değerli, Türk resminde bir döneme damgasını vurmuş isimler, sessiz sedasız birer ikişer terkidiyar ediyorlar. Bir kuşak yerini bir diğerine bırakırken devlet katlarında, siyaset çevrelerinde, akademide bile bir sessizlik. Cılız cenaze törenleri, anmalar... Kimsenin beklediği bir şey yok ama yaşarken pek de kıymeti bilinmemiş bu değerlerimize ölürken hiç olmazsa bir vefa gösterilsin istiyor insan.
En son kaybımız Mustafa Ayaz... Ayaz Hoca, birçok şeyi bir arada başarmış bir sanatçı olarak farklı ele alınmayı gerektirenlerden. Hem yaşarken hem de ölümünden sonra sanatçı kişiliği yanında bu farklı yönleriyle de anılmaya devam edecek. Trabzon Çaykara’ya bağlı Kabataş Köyünde başlayıp Ankara’da tamamladığı hayatıyla birçok kişiye örnek olmuş bir cumhuriyet aydını sanatçı... Çaykara Merkez İlkokulu, Pulur İlköğretim Okulu, Gazi Eğitim Enstitüsü derken Gazi, Hacettepe ve Bilkent gibi Ankara üniversitelerinde hocalık... Çizdi, boyadı, yazdı. Yazıyla boyadı, boyayla yazdı. Yetmedi, belki de Ankara’nın en son akla gelecek yerlerinden birine, Balgat’a bir anıt müzeyle şöval(y)e oldu, dikildi. Ayaz Hoca’dan sonra kimse Balgat’ta sanat adına bir şey yapmayı düşün(e)medi. Lokantalar, kebapçılar aldı başını yürüdü Balgat’ta ama Ayaz Müzesi'nin berisine de geçemedi. O kebapçı kolonisinin yerinde bir gün bir sanat kolonisi görürsek Ayaz Hoca'yı anacağız, orası kesin.
Ayaz Hoca, çok rahatlıkla yurt dışına ya da en azından İstanbul’a gidip yerleşebilir, sanat üretimine orada devam edebilirdi birçokları gibi ama bunu yapmadı. Ankara’da kaldı, çalıştı, üretti. Yetmedi, tamamen kendi emeğiyle kazandığıyla sanattan aldığını sanata verdi, ticari kaygılardan uzak, binlerce eseriyle birlikte bir de müzeyle Ankara’ya silinmez bir iz bıraktı. Bu çağda hiçbir kurum ya da kişiden yardım almadan kendi emeğiyle böyle bir işi başarmak herkesin yapabileceği bir şey değil elbette. Çağımızın insanının anlayabileceği bir şey de değil aslında. Onun cumhuriyetin eğitim modeli olan köy enstitüleri geçmişini, yaşadığı dönemin Ankarası'nın taşradan gelen yoksul aile çocuklarına sığınılacak liman olan iklimini bilmeden anlaşılabilecek bir şey de değil bu. Resimlerinin barınacağı, gelecek kuşaklara kalacağı bir gecekonduyla başlayan çabası, yine onun istediği şekilde dünya durdukça yaşayacak bir müzeye dönüştü, dönüşebildi. Ankara’nın o kuşak için önemi, Ankara’nın da o kuşağa, taşradan gelen yoksul aile çocuklarına bakışı, başlı başına bir yazı konusu olabilecek başka bir yazının konusu belki, şimdilik burada söyleyip geçelim. (Köy enstitüleri-Ankara ilişkisi, Ankara-İstanbul ikiliği)
Ayaz Hoca'nın, İstanbul, yurt dışı gibi olanakları olmasına rağmen Ankara tercihi, nasıl bilinçli bir tercihse Ankara’nın “elit” semtleri dururken Balgat tercihinin de bilinçli olduğunu düşünüyorum. Belki mali durumu o kadarına imkan veriyordu ama buna takıldığını düşünmüyorum. Sanatın yer, zaman ya da sosyal statüyle sınırlanamayacağının farkındaydı. Sanatın değiştiren, dönüştüren etkisinin neleri başarabileceğini yaparak gösterdi.
Ayaz Hoca yalnız sanatçı kişiliğiyle değil, aynı zamanda yaşadığı topluma, ülkeye karşı gösterdiği borcunu ödeme iradesi, idealizmiyle de anılacak. Bugünkü eğitimin en büyük zaafı belki de yeni kuşakları böyle bir idealizmle yetiştiremiyor oluşu. Ayaz Hoca'nın kaybı, başka birçok şey yanında bu idealizmi yeniden oluşturabilecek olanaklar üzerinde düşünmeyi de tetiklemesini umarak köy enstitülerini, oradaki eğitim anlayışını yeniden Türkiye gündemine ucundan, kıyısından bile olsa sokabilirse, o da onun başarı hanesine yazılacaktır kuşkusuz. Çaykaralı Sağır Hasan’ın oğluna ülkenin en önemli sanatçılarından biri olma yolunu açan bir eğitim modeli bu çünkü.
Türkiye, çok büyük bir değerini daha kaybetti. Sanatçıdan fazlasıydı her zaman. Yattığı yer incitmesin. Binlerce şükran, minnet bize kattıkları için. Eserlerine ve müzeye sahip çıkmak, ona karşı boynumuzun borcu artık.