Uzun yıllar “dış politika” üzerine gazetecilik yapan Karaelmas, New-York’tan Peşaver’e anekdotlar anlattı…

Nursun Erel

Sansür yasalarıyla “terbiye edilmek istenen” gazeteciler, sektördeki sorunlar da eklenince acaba cenderede mi yaşıyor? Neler hissediyor? Kimileri “Bugüne değin böyle baskı yaşanmamıştı” diyor ama bir de deneyimli bir gazeteciden geçmişi dinleyelim ve bugünlerle karşılaştıralım mı? Ne dersiniz? Meslektaşım ve okuldaşım (SBF-Basın Yayın Yüksek okulu) Nilay Karaelmas ile mesleğimiz üzerine sohbet ettik, 40 yıla yaklaşan “dış haberler” deneyimini, New-York’tan Peşaver’e uzanan ortamlardaki çalışma koşullarını anlatan Karaelmas, Recep Tayyip Erdoğan’la ilk kez karşılaştığı New-York’ta, dönemin BM Daimi Temsilcisi Büyükelçi İnal Batu’nun, Erdoğan için vereceği resepsiyona davet ettiği gazetecilere “Merak etmeyin, kadın eli sıkıyor” dediğini aktardı. Netflix’de yayınlanan “Kuş Uçuşu” dizisine “gazetecilik bu değil” eleştirisi getiren Karaelmas meğer Turgut Özal’a da Başbakanlığı öncesinde “ev sahipliği” yapmış, Özal, 2 yıl süreyle kiracısı olduğu evde “kirayı hiç aksatmamış…” 

TRT’de gazetecilik yapılmıyor

 Soru: Gazetecilik hevesine nasıl kapıldın? Karaelmas: Küçüklüğümden beri gazeteci olmak isterdim, 8 yaşındaydım, babam Almanya’dan-bana teyp getirmişti, eve gelen misafirlere mikrofon tutar, hep -bu konuda ne düşünüyorsunuz?- diye sorup röportaj oyunları oynardım.TED Ankara Kolejinin ardından Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın Yayın Yüksek Okuluna (SBF BYYO) girdim, o günlerde TRT ve Basın Yayın Genel Müdürlüğü sınav açtı, iki sınava da girdim, -basın ataşesi olmak gibi bir hayal- de oluştu kafamda, aslında en büyük isteğim TRT’ye geçmekti, TRT Türk sanat Müziği Prodüktörlüğü (TSM) sınavı açmıştı, sınavları kazandım ama üniversiteyi henüz bitirmediğim için olmadı. Soru: Sonra nasıl girdin TRT’ye? Karaelmas: Üniversiteyi bitirince, yine sınava girdim, dış haberler servisine kapağı attım, Şaban Karataş (*) dönemiydi, diğer muhabirler beni istemediler, kabul etmediler, uzun süre çok soğuk davrandılar. Aslında mesleği çok severek yapıyordum, Ankara TED Koleji mezunuydum, İngilizcem vardı, sonra SBF BYYO’yu bitirmiştim, yani bu iş benim de hakkımdı. Neyse işte, sonunda onlar da beni kabul etti, TRT’de beş sene çalıştım ve çok şey öğrendim. 

TRT’de gazetecilik

 Soru: Neden ayrıldın TRT’den? Karaelmas: TRT de 5 yıl çalıştım, sonra evlendim, eş durumundan İstanbul’a tayin istedim ama yapmadılar, istifa etmek zorunda kaldım. O yıllarda Avrupa Konseyi toplantılarına sık gittim, NATO Dışişleri ve Savunma bakanları toplantılarını izledim. O işler sırasında Sedat Ergin (**) ve Ufuk Güldemir’i (***) yakından izliyordum, çok güzel çalışıyorlardı. Onların çalışmaları bende hayranlık uyandırdı. Oysa TRT’de olmakla tam gazeteci gibi olunmuyor, çünkü TRT o zamanlar tek kanal, devlet kurumu. Yani leb demesen de leblebiyi ağzına veriyorlar, gazeteci gibi araştırmıyor, koşturmuyordun. Soru: Ama o zaman da çok başarılı gazeteciler vardı TRT’de, hatta Dış Haberler Müdürü Cevat Taylan değil mi? Karaelmas: A, evet onu söylemem gerekir. Kendisi çok iyi gazeteci olmanın ötesinde, bizlerle müdür değil, arkadaş gibiydi, Hiç unutmuyorum, Papa 2. Jean Paul Ankara’ya gelmişti. Ankara’daki temaslarını izliyorduk, bizi rotasyonla göreve gönderiyordu, Kasım ayında hava buz gibi, Papa’nın peşinde Anıt-Kabir’e gittim, saatlerce çalıştık, dondum. TRT’ye dönüşümde, Cevat Taylan odasındaydı, “kız, çok mu üşüdün?” dedi, bir kapak viski çıkarmış içirmişti bana. Soru: Çok parlak bir gazeteci, harika insandı Cevat Ağabey, Muhammed Ali ile röportajı filan hep söylenir? Karaelmas: Tabii gazeteciliği tartışılmaz. Bir başka olay, Humeyni geldiğinde, İran Şahı ülkesinden kaçmıştı. Biz de o gün, bütün dış haberler servisi olarak, öğle tatilinde yemeğe gitmişiz, üstelik nöbetçi bırakmadan...Neyse ki Cevat Ağabeyin gazetecilik refleksi çok kuvvetli olduğu için teleksleri tarıyormuş, Şah’ın İran’ı terk edip kaçtığını görmüş, haberleri tarayarak oturup yazmış, TRT’nin saat 13.00’deki bültenine 10 dakika kala, bu flaş haberi yetiştirmiş. Tabii büroya döndüğümüzde hepimizi çok fena azarladı. 

İstanbul yılları

 Soru: Peki TRT’den sonra İstanbul’da neler yaptın? Karaelmas: Güneş gazetesinin ekonomi servisinde çalıştım ama aklım hep dış haberlerdeydi. Sonra Nokta dergisine geçtim, orada dış haberler sorumlusu oldum, amatör ruhla çalıştık, herkes herkesin haberlerini okurdu, -acaba ek mi yapsak?- diye detaylandırmaya, katkıda bulunmaya çalışırdı… Haluk Şahin yönetiyordu dergiyi ve beni Alman Der Spiegel’e gönderdi, gittim ki adamlar Hamburg’un en güzel yerinde çok iyi koşullarda çalışıyorlar. Halbuki bizim Nokta, Gültepe’de bir porselen fabrikasının arkasına bakıyordu. Beni bir de ABD’ye uzun süreli staja gönderdiler, çok şey öğrendim tabii. 

Özal’ın kiracılığı

 Soru: Galiba bu evde Özal da senin kiracın olarak oturmuş değil mi? Karaelmas: Nokta’da çalışırken yazı işleri müdürü Yazgülü Aldoğan’dı, -Turgut Özal Ankara’da ev arıyor diye- duymuş, -senin evini tutsalar ya- dedi, benim kiracım da yeni çıkmıştı. Mustafa Sönmez de ekonomiyi yönetiyor, Adnan Kahveci’yi aradı, Semra hanım gezmiş, evi tuttular. Yani Özal, benim evimdeyken başbakan seçildi. Soru: IMF ile anlaşmalar, kemer sıkma programları başlatmıştı Özal, bari kirasını düzgün ödedi mi? Karaelmas: Tabii hiç aksatmadı, düzenli ödedi. Soru: Kısa bir Sabah dönemin var sonra? Karaelmas: Sonra Cumhuriyet’e girdim, Cengiz Çandar bana çok katkı verdi. Onun gazeteciliğine çok özeniyordum. Bir ara Beyrut’u Falanjistler (****) işgal etmişti, Cengiz’in haberleri 8 sütuna manşet verilmişti, o yıllarda ahbap olmuştuk, -seni artık Cumhuriyet’e alalım- dedi, sevinerek girdim, Cumhuriyet’te çalışırken yıl 1980-81, Peşaver’e gönderdiler, ekipte Tercüman’dan Zafer Atay da vardı. ABD’nin Taliban’la, Gülbeddin Hikmetyar ile arası çok iyi, Afganistan sınırında bir yerde bizi röportaja götürdüler, fakat ben -sular mikropludur- diye hiç su içmiyordum, röportaja gittiğimizde susuzluktan baygınlık geçirecek haldeydim. Zafer Atay çok babacan davranıyordu, benim durumuma üzüldü, Hikmetyar‘ın etrafındakilere -karpuz getirin- diye rica etti, karpuzun suyuyla kendime geldim. Bayılacak kadar susuz kalmıştım o sıcakta. Sonra Hikmetyar’la röportajımızı yaptık, gayet güzel geçti. Tabii o zamanlar Tayyip Erdoğan’ın da Refah Partisinin Gençlik Kolları Başkanı olarak Hikmetyar’ın ayağının dibinde oturup, onunla samimi görüşmeler yaptığını bilmiyorduk. 

Peşaver’de durum

 Soru: Peşaver’de ben de ABD’deki 11 Eylül Baskını sonrası epey günler geçirmiştim. Kadın olarak oralarda bulunmak sana zor geldi mi? Karaelmas: Valla pek zor olmadı, çünkü ABD Konsolosluğunun denetiminde bir geziydi, gruptuk, hiçbir sorun yaşamadım. Sadece şişe suyu içiyorduk, tek sorunumuz gazetecilik açısından şu oldu, bizi çok fazla halkın içine sokmadılar… Soru: Biraz da senin New-York yıllarından bahsedelim mi? Karaelmas: New-York Üniversitesinde master için burs kazanmıştım, gitmeden önce AA (Anadolu Ajansı) Genel Müdürü Behiç Ekşi ile bir kokteylde rastlaştık dedi ki, -bizim New York muhabirimiz geri dönüyor, sen gazetecisin bu işe part-time gelir misin?- Hemen gittim çalışmaya başladım. O günlerde 1. Körfez savaşı çıktı. Okulumu uzattım, gazeteciliği ön plana aldım. Ama part-time gazetecilik olmuyor oysa Türkiye’nin durumu çok ön plandaydı. O sırada Özal, Çumhurbaşkanı, benim evim de New-York Times’a yakındı. Her gece gidip, gazetenin ilk baskısını alıyordum. O yıllarda Özal’ın basın sözcüsü olan Kaya Toperi her gün beni arıyordu, saat farkı avantajıyla, ona gazeteyi fakslıyordum. BM’yi izlemek Soru: Birleşmiş Milletler (BM) çalışmalarını da yakından izledin değil mi? Karaelmas: New-York’ta 6 yıl kaldım, Bosna trajedisi sırasında habire oturumları izliyorduk, TV’ler her dakika vahşeti gösteriyordu ama batılılar kıllarını bile kıpırdatmadılar. Şakir Bey diye Bosna’dan bir diplomat vardı, çaresizce oradan oraya boşuna koşturup durdu. Ancak yıllar sonra müdahale edildi. Pek çok ilginç olay da yaşandı BM’de, örneğin Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra Azerbaycan, Türkmenistan dahil bütün cumhuriyetler BM üyesi oldular, Dışişleri Bakanları genel kurullara geldi. Azeri Dışişleri Bakanı kürsüye çıkıp konuşmaya başladığında, genel kurula -muhterem hanımefendiler beyefendiler- diye başlayınca tercümanlar şaşırıp kaldı, bir sessizlik hakim oldu, çünkü BM’nin 6 çeviri dilinden biri değil Türkçe, -çeviremiyoruz- dediler, Azeri bakan Rusça konuşmak zorunda kaldı. 

Erdoğan’ın el sıkma olayı

Soru: Senin bir de Erdoğan’la karşılaşman var. Karaelmas: New-York’ta Kıbrıs gazeteleri için de çalışmaya başlamıştım. Tayyip Erdoğan o zaman İstanbul belediye başkanıydı. BM büyükelçimiz de İnal Batu. Tayyip Bey New York’a geldi bir toplantı için. Hepimiz onunla karşılaşacağımız için hem merak ediyoruz hem heyecan duyuyoruz. İnal Bey, evinde Tayyip bey şerefine yemek verecek, ama biz kadın gazeteciler gidip-gitmemekte tereddütlüyüz, sonra İnal Bey telefon etti, -merak etmeyin, Tayyip Erdoğan kadın eli sıkıyormuş, gelebilirsiniz- dedi, böylece orada kendisini ilk ve son kez görmüş oldum. Soru: Şu anda basını nasıl görüyorsun? Karaelmas: Şu anda basın tam bir hayal kırıklığı. Bizim dönemimiz farklıydı, hem çok eğlendik, hem de ciddiyetle yaptığımız işlerden onur duyduk. Tamam okulundan mezunduk ama asıl meslek büyüklerimizden nasıl haber yapıldığını öğrendik. -Edinilen bilgiyi mutlaka iki farklı kaynaktan doğrulatmak- ilkesi gibi… Şu anda bir yandaş basın fenomeni var. Bakıyorsun, gezi olayının yıldönümünde takip eden arkadaşlara polis olmadık şiddet uyguluyor, -ben gazeteciyim- diye bağıranlara polis, -ama bizim gazetecimiz değilsin- diyebiliyor, yani şu anda yok basın… Soru: Nilay bunca deneyim, bunca ilginç anektod var sende, keşke bir kitap çıkartsan? Karaelmas: Ben anılarımı yazdım, hatta bir yayın evine bile başvurdum ama basmaya değer bulmadılar, -satmaz- diye düşünmüşler. Gerçekten yazdıklarımı ne yapacağımı bilmiyorum, en azından, pandemi sırasında eve kapandığımızda çok eğlenerek yazdım… Aklıma da başka bir şey yapmamak gelmiyor. Senin de yayınlanmış kitapların var, anılarını yazmayı sen de düşünmez misin? Nilay’a “ben de aynı dertten muzdaribim” deyip veda ettim. Umalım ki Nilay’ın dediği, Türk basınında, “onur duyacağımız gazetecilik” günlerine yeniden kavuşulur.

(*) https://m.sabah.com.tr/yazarlar/uluc/2016/02/23/saban-karatasa-veda 

(**) https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/sedat-ergin/ 

(***) https://www.odatv4.com/medya/ufuk-guldemiri-oldurduler-1303101200-9165 

(****) https://tr.m.wikipedia.org/wiki/Sabra_ve_%C5%9Eatilla_Katliam%C4%B1