Yusuf KANLI Anlatıyordu beyaz ekranda, gözleri kocaman açılmış… “Duydum. İçim yandı. Siz de duydunuz mu ormanın çığlığını?” Evet. İnsan bir kez duyduğu zaman ormanın çığl...

Yusuf KANLI Anlatıyordu beyaz ekranda, gözleri kocaman açılmış… “Duydum. İçim yandı. Siz de duydunuz mu ormanın çığlığını?” Evet. İnsan bir kez duyduğu zaman ormanın çığlığını, bir daha unutamaz. Yangında ormanda olmak da şart değil o çığlığı duymaya. Aylar sonra bile o yanmış, kömür olmuş topraklardan geçerken duyarsınız, derinden, derinden o müthiş çığlığı. Ormanın tüm habitatını kavurur, yok eder yangın. Sadece ağaçlar yanmaz. Sadece otlar yanmaz. Kuş yuvalarından tutun, tüm orman hayatının sonunu getirir acımasız alevler. Yangının çığlığı işte tüm orman habitatının birlikte çıkardığı hem imdat, hem de insanoğlunu lanetleme çığlığıdır. Yağmur düştü, yangın söndü, rahatladık. Yanlış yaptık. Dün de öyle idi, bugün de. Sorun bir an için geride kaldı ya, bir sonrakine kadar düşünmeye gerek yok. Nasıl oluyor da orman arazisi içerisine özel bir şahıs orman villası yapar? Nasıl olur o villada rahatı için ağır iş makinaları çalıştırır, hem de hiç tedbir almadan ormanı koruma adına? Bir iş makinasının aküsü ne kadar özensiz yerinden çıkarılıyor, ya da yerine takılıyor ki oluşan kıvılcım böyle büyük bir fecaate sebep oluyor? Kıbrıs’taki yangın aküden olmuş güya, Marmaris’te ise ciğerlerimiz bir zihinsel özürlü vatandaşın intikam alma gayretkeşliğine kurban düşmüş. Pespayelik kokusu geliyor mu burnunuza? “Doğrudur, neresi haklı çalışıyor ki “devlet” ya da “yönetim” dediğimiz araçların?” dediğinizi duyar gibiyim, ancak yıllardır söylenmesine rağmen orman yangınına sebebiyet verenlerin hiç acımadan en sert cezaya çarptırılması, ve o cezaların ne indirime ne şartlı salıverilme gibi ödüllendirilmemesi gerekmez mi? Ormanın özeli olmaz. Özel de olsa, özel olan topraktır, ağaç varlığı kamunundur. İster anız yakılması, ister bu çağda barbarlığın devam ettiğinin göstergesi yeşil alanda mangal ateşi yakılması, ister kaçak villanın iş makinaları, isterse intikam ateşi sebep olsun, yangına sebep olanlar en sert şekilde cezalanmalıdır. Helikoptere kurulup birkaç kez yangın bölgesi üzerinden geçilir, bu arada parasını devletin ödediği fotoğraf çekmekle görevli arkadaş basıyor deklanşöre arka arkaya… Gazetelere, televizyonlara, internet haber portallarına nihayette görüntü sağlamak lazım. Başka türlü hiçbir işe yaramasa da o havadan dolanmanın yangının etrafında, ne özenle çalışıldığı, iş görüldüğü, devletin perişan vatandaşıyla ilgilendiği nasıl aktarılacak vatandaşa? Olmuyor beyler. Yaz dediğin deniz mevsimi, kumda göbek kızartma zamanı ya da seyir zamanı falan değildir. Yaz en fazla orman yangınının olduğu dönemdir. Aklı başında hükümetler ekipmanlarını hazırlarlar, ekiplerini yetiştirirler, yasal önlemlerini alırlar ve bu hassas döneme öyle yaklaşırlar. Yaz gelip yangın olunca başlamazlar diz dövmeye gece görüş imkanlı helikopter, uçak vs olmadığından yangına müdahale edilemediğinden. Hele, “Rüzgar yönünü değiştirdi, ondan dolayı kontrol altına alamadık yoksa biz her önlemi aldık, bu akşam yangını bitirecektik” gibi abes açıklamalar yapmaz yetkililer. Tıpkı, “Çok şükür yağmur yağdı, yangın söndü yoksa halimiz haraptı” gibi beceriksizlik ikrarı da yapmaz biraz beyne sahip yetkililer. Ne diyeyim, memleket yangın yeri. Bir yandan orman yangınları, bir yandan Nebati yangın… Sahi, “Altı ay uyuyup uyansak bak Türkiye ne güzel olacak” demişti ya Nebati bakan, doldu o istediği altı aylık dönem. İyiye giden bir ülkeyi boş ver, tek bir kalem bile yok. Her tencere yangın yeri…