Turizme acil müdahale
Can Pulak
Turizmin kafasına sıktığımız kurşun, dünyanın gıpta ettiği koskoca ve örnek bir sektörü, suni teneffüsle yaşamaya mahküm etti. Milyarlarca dolarımız gitti, onbinlerce personel işsiz kaldı, otellerin bir kısmı açılamadı, açılanlar ise mucizeyle gelecek turisti bekliyor.
Peki 40’a yakın turizmden ekmek yiyen yan firmaları, işletmeleri, meslekleri düşünen oldu mu hiç? Onları da hesaba katarsanız, ülkenin kaybı korkunç noktalara uzanır. Kimdir bunun sorumlusu, bunun hesabını kimden soracağız? Yarım kilo patates çalanı hırsız diye hapse atan bu ülke, göz göre göre giden milyarlarca dolarlık kaybın peşine düşmeyecek mi? 50 yılda tuğla tuğla üstüne koyarak binbir zahmetle yükselttiğimiz turizm mucizemiz tepetaklak oldu. Meydana gelen enkazı düzeltmek, artık öyle kolay bir iş değil. Göründüğü kadarıyla yıllarımızı alacak.
Sektörün önde gelenleri, meslek kuruluşları, yatırımcılar ağızlarını bile açmıyorlar. Hepsi biliyorlar, hepsi tanıyorlar sıkılan kurşunun adresini. Ama korku susturuyor onları. Bilmiyorlar mı,korkunun ecele faydası yok…Aylardır yürekli bir turizmciyi arıyorum, doğruları ve gerçekleri korkusuzca söyleme cesareti taşıyabilen bir turizmciyi…Attı mı mangalda kül bırakmayan, erkekliği kimseye kaptırmayan, önde görünebilmek için hiçbir fırsatı kaçırmayanlar nerede..?
Testi kırılınca yol gösteren çok olur. Sektör tepetaklak olmadan önce, neredeydi bu beyefendiler? Niçin geliyorum diyen tehlikeye işaret etmediler, yapılan yanlışları niçin anlatmadılar, neden alarm düğmesine basmadılar? Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın demekle olmaz bu işler. Bakın şimdi sektörü dümdüz eden yılan, size de dokundu. Şimdi ayıklayın pirincin taşını bakalım…
Böylesine önemli bir sektörde, bakan değişip duruyor. Dikkat edin, bugüne kadar işten anlayan tek bir bakanı göremedik. İçlerinde öyleleri vardı ki, bakanlığa bile doğru dürüst gelmedi, turizm bölgelerine adım atmadı. Bütün bunlara kayıtsız kalanlar, o bakanların karşısında el pençe divan durdu, tek bir laf bile söyleyemediler. Bakanlığın yetişmiş elemanlarını hallaç pamuğu gibi attılar da, (yapmayın bu insanlar kolay yetişmiyor) diyen çıkmadı ortaya. Aksine hepsi (gelen ağam-giden paşam) demeyi tercih ettiler.
İş işten geçmiş, şimdi hastalığın gerçek nedenini söylemek yerine, ipe sapa gelmez önlemleri anlatıyor çoğu. Yok tanıtma yapmalıymışız, yok uçaklara indirimli yakıt vermeliymişiz, yok borçları ertelemeliymişiz, yok tesislerin tahsis sürelerini uzatmalıymışız. Geçin efendiler geçin, sizin gibi sektör temsilcileri olduktan sonra, turizmin başına daha çok şeyler gelir.
Kriz başladığı zaman söyledik. Bugün Türkiye’nin yönetim anlayışı değişmezse, iç ve dış politikada (ben yaptım oldu) zorlaması sürerse, büyük Atatürk’ümüzün yurtta sulh-cihanda sulh hedefi çökertilirse, Türkiye bugünlerini de çok arar. Turizmin ayakta kalabilen bölümünü de kaybedebiliriz. Dost acı söyler. Bu acılardan ders çıkarmamız lazım. Bu yıl dış turizmden bir şey beklememeli, hedefi süratle iç turizme yönlendirmeliyiz. Bunu açıkça söyledik, çarelerini dilimiz döndüğünce anlattık, formüller önerdik ama kimse oralı olmadı. Çareleri görmek için kahin olmaya gerek yok. Akıl için yol birdir.
Önce sezonu uzatın dedik. Memura ve işçiye sadece Temmuz-Ağustos’ta izin vermeyin. Ülkenin iklimi müsait.. Mayıs’ta başlayın izinlere, Ekim’in sonuna kadar sürdürün. Böylece sezon otomatikman 6 aya uzamış olur. Temmuz ve Ağustos’ta çocuklu evlilere, diğer aylarda bekarlara ve dullara verin izni. Memur-işçi tüm çalışanlara maaşlarından 12 taksitte kesilmek üzere “tatil kredisi” açın. Gençlere fırsat yaratın, yaz aylarını sokakta bomboş geçiren milyonlarca genci “sosyal fonları kullanarak” tatile yollayın. 3 milyon Suriyeli’ye ömür boyu bakıyoruz da, sahipsiz gençlerimize 2-3 ay mı bakamayacağız? Ayrıca hayatında hiç tatile çıkmamış milyonlarca insanımıza da devlet-özel sektör işbirliğiyle tatil yaptırabiliriz. Doğu ve Güneydoğu’daki insanlarımızı 10-15 günlüğüne Ege ve Akdeniz’e getirebiliriz. Böylece onların doğal güzelliklerimizi paylaşarak, ülkelerini daha çok sevmelerinin önünü açabiliriz.
Bunları iki ay önce önerdik. Ülkenin büyük gazetelerinde de yayınlandı bu önerilerimiz. Ama sadece memura tatil kredisi ciddiye alındı,diğerlerine kafa yoran bile yok. Her neyse, bu ülke bizim ve başka gidecek yerimiz de yok ve olamaz.O nedenle kişisel menfaatleri filan biryana bırakmalı, çözüme yönelik çarelerin üzerinde hemen durmalı ve gerekli organizasyonları vakit geçirmeden yapmalıyız.
Yeri gelmişken,kimsenin yüksek sesle söylemek istemediği ve fısıldamaya bile korktuğu gerçekleri,açık yürekle ve en küçük bir art niyet taşımadan,bir kere daha anlatmalıyım..Turizm çok hassas bir sektördür.En küçük bir hapşırmada zarürriye olur.Son yıllarda turizmimizin üzerinde hayli etkili karabulutlar dolaşmaya başladı.Ülkenin iç ve dış fotoğraflarına bakarsak,bunu açıkça görürüz.Milletin ayrışması,dinsel tercih ve baskılar,ülkedeki gerilimin devamlı tırmandırılması,terörün inanılmaz zararı, komşu ülkelerin içişlerine bulaşmanın ödenmesi giderek güçleşen faturası (Suriye gibi..) uçak düşürmeyi kahramanlık olarak yorumlamanın zehiri (Rusya gibi), mahalle baskıları filan sonuçta mahvetti turizmimizi.
Şimdi ne yapmalıyız ki, sayısız hatalarımızın yol açtığı bu büyük zarar alanını hemen daraltalım.Önce hastalığı doğru teşhis etmeli ve doğruları korkmadan,çekinmeden söylemeliyiz.Öncelikle bizi yöneten anlayışı değiştirmemiz, zararlarını hafifletmemiz şart.Ticaret Odaları ve Borsalar Birliği ile turizmin sektör ve mesleki kuruluşları,hükümeti ortak bir toplantıya davet edebilirler.Böyle bir toplantıda sorunları masaya yatırabilirler,düşüncelerini seslerini yükseltmeden de anlatabilirler.Çözüm üretebilirler,karşılıklı formüller bulabilirler.En azından yönetimden turizme karşı anlayışlı hareketler beklediklerini ifade edebilirler.Diyalog her zaman faydalı bir yoldur ve bu yolu hemen denemekte de sayısız faydalar vardır.
Can çekişen turizmimiz acil bir müdaheleyi beklemektedir. Hem de vakit kaybetmeden…
Yorumlar