Orhan GÜRDİL
1740'Larda Rusya Kralı II. Friedrich, bir değirmencinin değirmenini elinden almak ister. Kralın bu isteğine karşı çıkan adamı, kral ayağına çağırır ve "Sen...
Orhan GÜRDİL
1740'Larda Rusya Kralı II. Friedrich, bir değirmencinin değirmenini elinden almak ister. Kralın bu isteğine karşı çıkan adamı, kral ayağına çağırır ve "Sen neyine güveniyorsun da benim isteğime karşı çıkıyorsun?" der. Değirmenci, kralın bu ikazına gayet kısa ve korkusuzca şöyle cevap verir. "Berlin'de yargıçlar var." Evet, bu çok bilinen gerçek olayı size neden anlatıyorum? Tabii ki dünyanın pek çok yerinde hakkını aramak için yargıya başvuranları kimilerinin, nasıl yasaları hoyratça çiğneyerek haklı olanı haksız, haksız olanı -hele bu kişiler nüfuzlu ise- haklı çıkardıklarını hatırlatmak için. Gayemin tüm yargıçları suçlama gibi düşüncem olmadığını belirtmeliyim. Zira ne denli nüfuzlu kişi olursa olsun haksızlık yapanı usule uygun olarak yargılayıp, yine yasaların gösterdiği cezalara çarptırmaktan çekinmeyen adil yargıçlarda pek çoktur.
Krala karşı çıkan ve “Ben onlara güveniyorum” diyen değirmencinin bu cesur davranışı bugün bile dünyanın pek çok ülkesindeki üniversitelerin ders kitaplarında yer almıştır. Kral II. Friedrich ‘in karşılaştığı bu olayın bir benzeri de Fatih Sultan Mehmet’in başına gelmiştir. 1600’lü yıllarda Evliya Çelebi’nin yazdığı Seyahâtname’de “İstanbul’da da yargıçlar var” dedirtecek bir olay yaşanmıştır.
1453 Yılında İstanbul’u fetheden Fatih Sultan Mehmet, Havariyyun Kilise’sinin yıkıntıları üzerine Ayasofya’dan büyük bir cami yaptırmak istemiştir. Daha önce Kumrulu Mescit Camii ve Baba Saltuk Zaviyesi’ni yapmış olan Mimar Atik Sinan’a bu görevi vermiştir. Babası da mimar olan Atik Sinan, sonradan Müslüman olmuş bir gayrimüslimdir. Sultan Mehmet, Ayasofya’dan yüksek ve büyük olmasını istediği Fatih Camii’nin yapımında kullanılmak üzere Anadolu’dan uzun mermer sütunlar dahi getirtmiştir. 1467 yılında başlanan camiinin yapımı 1470 yılında bitmişse de ne yazık ki boyu ve cüssesi Ayasofya’dan alçak olmuştur. Mimar, Fatih’in getirttiği sütunları kullanmadan önce boylarını kısaltmış, bu nedenle cami Ayasofya’dan kısa olmuştur.
Camiyi ziyarete gelen Fatih Sultan Mehmet, gözlerine inanamaz, zira Camii Ayasofya’dan kısadır. Atik Sinan’a hiddetle çıkışan Sultan’a mimar, “İstanbul’da deprem çok olur, yıkılmasın diye sütunları iki arşın keserek Ayasofya’dan alçak yaptım” der. Bunun üzerine daha da sinirlenen Fatih, derhal mimarın iki elinin bileklerinden kesilmesini emreder ve emir hemen yerine getirilir. Haksız olduğunu savunan mimar, derhal İstanbul Kadısı Hazır Bey’e giderek Fatih Sultan’dan şikayetçi olduğunu bildirir. Kadı, Fatih Sultan’ı sanık olarak mahkemeye çağırır. Padişah “Buyruk Şer-i Şerif, indir” diyerek mahkemeye gider ve köşeye oturur. Kadı, yani yargıç Fatih’e seslenerek “Oturma beyim. Duruşmada şikayetçi le birlikte ayakta duracaksın” diyerek uyarır. Eli kesik mimar ile Fatih kadının karşısında ayakta durup kararı beklerler. Hızır Bey, padişahı suçlu bulur ve her iki elinin de kesilmesini ister. Bu durum karşısında Fatih günde mimara 10 akçe ödemek şartıyla ellerinin kesilmesinden kurtulmuş olur. Bundan sonrası ise daha ilginç; Fatih Sultan Mehmet, mahkemeden çıkarken kaftanının altına sakladığı topuzu çıkartıp, kadıya doğru sallayıp “Eğer yargılamada beni kayıracak bir hüküm verseydin, senin oracıkta canını alacaktım” diye bağırır. Bunun üzerine kadı bu kez Fatih’e seslenerek “Eğer sen de benden kayırma isteseydin, seni şuracıkta parçalattırırdım” der.
İşte size tarihin içinden gerçek adaleti savunan dürüst bir yargıcın ibret verici olayını anlattım. Bu da bize Osmanlı Padişahlarının yasa önünde eşit olduklarını ve yargı dokunulmazlıklarının bulunmadığını gösteriyor. Günümüzde böylesi yargıçlara pek çok ihtiyacımız olduğunu da biliyoruz.