Röportajlar

Prof. Dr. Ergönül: Dang virüsünün Türkiye’ye gelmesi an meselesi

Küresel ısınma ile ekolojik dengenin bozulması sonucu yaygınlaşan ve ölümcül Dang virüsüne sebep olan Asya Kaplan sivrisineği, Türkiye’nin neredeyse tüm komşularında görülüyor. Doktorlar, Türkiye’de de yerel bir vaka çıkmasının an meselesi olduğunu söylüyor. Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Önder Ergönül, olası riskleri ve korunma yöntemlerini 24 Saat’e anlattı.

Abone Ol

Cemre Polat

İklim değişikliği ve küresel ısınmanın artmasıyla çeşitli enfeksiyon etkenleri dünya çapında yayılıyor.  Sivrisineklerle bulaşan Zika, Dang Humması, Sarıhumma, Chikungunya, Batı Nil Ensefaliti gibi hastalıklar geçmişte sadece tropik ülkeler için söz konusuyken artık kapımızda. Ölümcül sonuçlar doğurabilecek bu virüslerin yayılmasına sebep olan Asya Kaplan sivrisineği, Türkiye’nin tüm komşularında görülüyor.

Ciddi viral enfeksiyonlara sebep olan Dang virüsünün yakın zamanda ülkemizde de görülme olasılığının yüksek olduğunu söyleyen Koç Üniversitesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Önder Ergönül, hastalığın semptomlarını ve korunma yollarını anlattı.

Dang humması nedir?

Dang humması bir kanamalı ateş. Belli türlerinde kanamaya neden oluyor. Özellikle enfeksiyonu ikinci kez geçirenlerde bağışıklık sistemiyle ilgili bir tür alerjik reaksiyon oluyor ve ölüm riski daha yüksek oluyor.

Hastalık, Türkiye’nin tüm komşularında artıyor. İran’da, Irak’ta, Romanya’da, Bulgaristan’da, Yunanistan’da… Avrupa’da son yıllarda en çok artan, sivrisinekle bulaşan hastalık.

“YAKIN ZAMANDA ÜLKEMİZDE GÖRÜLME OLASILIĞI YÜKSEK”

Ülkemizde şu an için endemik olduğunu söyleyemeyiz ama ne yazık ki hastalığı tespit etme konusunda çalışmalar çok eksik. Sivrisinekle bulaşan böyle bir hastalık tüm komşularımızda varken bizde de çıkması an meselesi. Özellikle Balkanlar'da çok fazla görülüyor. Gerek Ege üzerinden gerek Trakya üzerinden bize gelebilir.

Şu an yerel bir vaka görürsek hiç şaşırmayız. Bugüne kadar bize yerli vaka bildirilmedi ama hastalığı dışarıdan getirenler var. Çoğunlukla Uzak Asya’dan gelen vakalar var. En son Brezilya’dan ve Bali’den gelen hastalarımız oldu. Trakya’dan yakın ormanlık bölgelerden Dang çıkması an meselesi.

Asya Kaplan sivrisineğini nasıl tanıyabiliriz? Görerek tespit etmemiz mümkün mü?

Siyah-beyaz çizgili desene sahip bir sinek. Biz de görerek anlayabiliriz ama önce hekimlerin şüphelenerek tespit etmesi gerekiyor, çeşitli testler yapılması gerekiyor. Bu anlamda Türkiye ne yazık ki geride kaldı. Bizim bir merkezimiz var: Koç Üniversitesi İş Bankası Enfeksiyon Hastalıkları Araştırma Merkezi. Topkapı’daki hastanemizde, dünya çapında çok önemli bir araştırma merkezi. Tüm hekimlere çağrı yapıyoruz. Biz bunları araştırıp ortaya koymak istiyoruz. Tabii bu esas olarak bakanlığın görevi.

Hastalığın semptomları nelerdir? Hangi aşamada doktora başvurulmalı?

Eğer kişinin bir sinek ısırığı öyküsü varsa; ağır bir halsizlik, kas ağrısı ve kan değerlerinin düşüşü aniden başladıysa, gözlerde sararma gibi semptomları varsa direkt olarak hastaneye gitmeliler.

Belirli bir tedavi yöntemi var mı?

Teşhisinin erken konulması ve destek tedavisi önemli. Teşhisi koysak da tedavi için özel bir ilaç ve aşı yok. Dang ateşi aşısı tam oturmadı, sıtma aşısı da yapılamadı. Bazı çalışmalar var ama başarıya ulaşılabilmiş değil. Halihazırda kullanımda olan bir aşı yok ama iddialı ürünler var.

Dang virüsü insandan insana geçer mi?

Teorik olarak ancak kanda bir virüs olursa geçebilir ama bu çok zor bir ihtimal. Mesela sağlık çalışanları için iğne batmasıyla bulaşma ihtimali bile düşüktür, bulaşıcılığı azdır.  Bunun haricinde tokalaşmayla, öpüşmeyle, öksürükle solunum yoluyla kesinlikle geçmez.

Virüsten korunmak için neler yapılabilir?

Kesin ve etkin bir tedavisi bulunmadığı için genellikle hastalık esnasında gelişen belirtilerin hafifletilmesine yönelik bir tedavi planı çiziliyor. Bu nedenle, hastalıklarla mücadelede en etkili yöntem, Asya kaplan sivrisineği ısırığından korunmak. Özellikle bu sivrisineğin yoğun olarak görüldüğü bölgelerde dikkat edilmeli. Sineklerin uzaklaşmasını sağlayacak sivrisinek kovucu ürünler kullanılabilir veya uzun kıyafetler giyilebilir.

“SİNEKTEN DEĞİL, KÜRESEL ISINMADAN KORKMALIYIZ”

Beton ne kadar çoksa sinek azalır. Türkiye’nin geleceği açısından tabii ki betonu değil sineği tercih ederiz. Halkımızın müthiş bir korkusu var ama sinekten değil betondan korkmalıyız. Ormanlık yerlerde sinekler, böcekler arayacağımız şeyler. Diğer türlü küresel ısınmanın sonuçlarını, sıcakların artışını betonlarla çok daha yoğun hissediyoruz. Türkiye’de özellikle beyaz yakalı kısım her gördüğü sinekten korkar hale geldi.

Sivrisineğin çoğalması için bataklık ve ormanlık ortamlar gerekli. Türkiye’de ormanlar yok edildiği için görülme olasılığı daha düşük. Her yerin grileşmesi daha korkunç bir senaryo.

Erken tanı konulursa öldürücü bir hastalık değil. Sıtmayla nasıl baş ettiysek Dang virüsüyle de ederiz ama betonlaşmayla oksijenimizi yitirmek daha kötü. Sıcaklıklar inanılmaz boyutlara vardığında onunla baş etmek daha zor olacak.

“OLASI BİR PANDEMİ SENARYOSUNA YETECEK DOKTOR GÜCÜMÜZ VAR”

Hastalığın artması durumuna hastanelerimizin altyapıları yeterli mi?

Türkiye çabuk organize olabilen bir ülke fakat çok ciddi eksikleri var. Birincisi veri paylaşılmaması. Türkiye’nin bununla baş edebilecek çok kaliteli epidemiyologları, doktorları her türlü insan gücü var. Ülkemizde dünyada olmayan bir insan gücü var, bunu gururla söyleyebiliriz ama bunların organizasyonunda bir sorun var, bilimsel yaklaşımda sorun var.

Bilimsel yaklaşımla, hastalığın görüldüğü yerde halka doğruları açıklayıp “Bununla baş ediyoruz” diyerek güven aşılanmalıdır ama bu durumlarda hiçbir açıklama yapılmıyor, aksine “Yok” deniliyor. Bu çok yanlış bir yaklaşım, bunun olumsuz sonuçlarını göreceğiz. İleride, daha bilimsel bir ülke olduğumuzda bununla utanacağız. Türkiye bunları çok rahat kaldırabilecek ve dünyaya örnek olabilecek bir ülke.

Bu konuda vatandaşa düştüğü kadar hekimlere de görev düşüyor. Hekimler bir vaka gördüklerinde çekinmesinler, korkmasınlar. Üstüne giderek araştırmak için bize veya bakanlığa başvurabilirler. Bu konuda meraklı olmalılar, sorunu çözmek istemeliler. Şu an paniğe kapılacak bir durum yok ama olursa da bununla mücadele etmemiz gerekecek.

Prof. Dr. Önder Ergönül kimdir?

Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı, Koç Üniversitesi İş Bankası Enfeksiyon Hastalıklar Araştırma Merkezi’nin (KUISCID) kurucu direktörü olan Ergönül, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden 1989 yılında mezun oldu. Uzmanlık eğitimini, 1996 yılında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalında tamamladı.

2003 yılında Harvard Üniversitesi Halk Sağlığı Okulu’ndan Halk Sağlığı Yüksek Lisans derecesi aldı. 2000-2002 yıllarında ABD Utah Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı Klinik Epidemiyoloji bölümünde araştırma görevlisi olarak çalıştı. “Crimean-Congo Hemorrhagic Fever (2007, Springer), Emerging Infectious Diseases: Clinical Case Studies (2014, Elsevier) ve Antimicrobial Stewardship (2017, Elsevier, ESCMID / ESGAP)” kitaplarının editörlüğünü yaptı.

2004 yılında Bayındır Hastanesi Araştırma Ödülü'nü, 2007 yılında ise Türk Tabipleri Birliği Prof. Dr. Nusret Fişek Halk Sağlığı Bilim Ödülü'nü aldı. 2006-2010 yılları arasında Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı'nda öğretim üyesi olarak çalıştı.

Koç ve Harvard Üniversiteleri iş birliğiyle 2010 yılından bu yana İstanbul’da düzenlenen “Sağlık Bilimlerinde Araştırma Metodolojisi ve Etik” yaz okulunun program direktörlüğünü sürdüren Ergönül, aynı zamanda Türkiye Bilim Akademisi asil üyesi.  

2013-2017 yılları arasında Türk Klinik Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları Derneği (KLİMİK) başkanlığını yapan Ergönül, 2018 yılından bu yana Avrupa Klinik Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları Derneği (ESCMID) eğitimden sorumlu yönetim kurulu üyeliğinin ardından, burada yayın sorumlusu olarak görevini yürütüyor.