Bir döneme damgasını vuran, yaptığı müthiş reform ve ekonomik politikalarla Türkiye’ye çağ atlatan, bütün dünyanın sevgi ve saygısını kazanarak ülkemizi parlayan bir yıldız haline getiren 8. Cumhurbaşkanımız Turgut Özal’ı vefatının 23.yılında özlemle anıyoruz.
Rahmetli Özal, Anayasaya ve yasalara bağlı, Atatürk ilke ve inkılaplarına saygılı, laikliği önemle gözeten ve Cumhuriyet kurumlarını güçlendiren bir politika izlerken, herkesle barışık, herkesle dost, iç ve dış dünyamızla uyumlu bir yönetim anlayışını da sergilemeye çalıştı.
O,insana değer veren, farklı düşünce ve politikaların sahiplerinden yararlanmaya çalışan, yaradandan ötürü herkese hoşgörüyle bakan, sevgiyle kucaklamaya çalışan bir inancın sahibiydi. Her insanın iyi bir tarafı vardır, önemli olan onu yakalamak ve değerlendirmektir sözü, insani yaklaşımının en çarpıcı örneğidir.
Merhum Cumhurbaşkanımız içten davranan, düşündüğünü dürüstçe söyleyen, karşıt fikir ve sahiplerine saygı gösteren, onlarla konuşmaktan zevk alan bir insandı. Nitekim birlikte çalıştığı insanların siyası ve ideolojik görüşlerine bakmadan, ülkenin çözüm bekleyen meselelerinin üzerine birlikte cesaretle gider, dev projeleri beraber hayata geçirmenin onurunu yaşar, yaşatır ve paylaşırdı.
Siyasi hayatında da, devlet hayatında da bir genel başkan değil, bir liderdi o. Öylesine mütevazi bir insandı ki, vaktini başarılarla öğünmeye değil, ülkesi ve insanı için yeni bir şeyler yapmaya, üretmeye harcardı. Makina gibi devamlı çalışan, yeniliğe ve reformlara zaman kaybetmeden ve peşpeşe devam eden, günde 4 saat uykuyla çalışmayı sürdüren bir insandı. Adeta bir orkestra şefi gibiydi, hepimizi büyük bir uyum içinde çalıştıran, heyecanlandıran, yöneten ve devamlı üretime teşvik eden bir orkestra şefi…
Demokrasiye, düşünce ve fikir özgürlüğüne, basın hürriyetine sıkı sıkıya bağlı ve saygılı bir Başbakan, bir Cumhurbaşkanıydı Özal. Aleyhinde yazan yazarları çağırır, yemeğe davet eder, saatlerce oturur konuşur ve görüşlerini dinlerdi. Çoğunu telefonla arar, yanlış ve hatalı bir şey yaptığına inanırsa, onu hemen düzelteceğinin sözünü verirdi. Hatta aleyhindeki karikatürleri çizenleri kutlar, orijinallerini kendilerinden ister ve bunları çalışma ofisinin duvarlarına asardı.
Devletin parasını çok dikkatli kullanır, yetimin hakkını gözetir, israfı sevmez ve yaptırmazdı. Onun döneminde bir başbakan yada Cumhurbaşkanının rahat yaşamı için gerekli harcamalara bile izin verilmezdi. Çocuklarının Başbakanlık konutu yada Çankaya Köşkünde yattığını, devlet imkanlarından yararlandığını, yurt içi ve dışı seyahatlere götürdüğünü, helikoptere bindirdiğini gören olmamıştır. Evet, rahmetli Özal Türkiye’nin dışa açılımı için çok seyahat yapmış, beraberinde büyük heyetleri götürmüş, ama devlet görevlileri hariç katılanların hepsine, masraflarını son kuruşuna kadar devlete ödetmiştir. O seyahatlere basın dahil, katılan tüm işadamları, uçağın kira bedeli ve tüm ulaşım, konaklama, yeme-içme masraflarını ceplerinden karşılarlardı.
Fanatik muhalifleri hariç, Özal’ı tanıyıp da sevmeyen olmamıştır. Böylesine sevilen bir Cumhurbaşkanı için ne yazsak, ne söylesek azdır.
Vefa bizim toplumun bozasıyla meşhur İstanbul’da bir semt olarak tanınır ve ne yazık ki, lügatlerdeki karşılığına pek uygun şekilde kullanılmaz. Ülkemize hizmet eden nice büyüklerimiz vardır ki, onları vefalı bir şekilde anmayı adeta unuttuk. Baksanıza Yüce Önderimiz Atatürk’ümüze yapılan saygısızlık ve terbiyesizliklere bile kayıtsız davranır hale geldik. Onun adını kitaplardan çıkardık, heykellerini parçaladık, olmadık hakaretlere bile ses çıkaramadık. İşte biz böyle etrafı korkak, ödlek, hainlerle çevrilmiş bir toplum haline dönüştürüldük.
Geçenlerde, rahmetli Özal’ı seven bir avuç insan, onu minnet ve şükranla anan güzel bir toplantı düzenleyerek, tek-tük’te olsa vefalı insanların hala mevcut olduğunu ortaya çıkardı. Hani cep telefonunu Türkiye’ye ilk defa getirerek hepimizin eline geçmesini sağlayan zekanın sahibi Murat Vargı vardı ya, işte o ve Gaziantep’ten yola çıkarak Beslen makarnaların patronluğundan Özal’ın vizyonu ve teşvikiyle bugün pek çok ciddi müessesenin ve en önemlisi 25 bin öğrencinin eğitim gördüğü Okan Üniversitesinin sahibi olan Bekir Okan, elele vererek merhum Özal’ı anmamızı sağladılar.
Okan Üniversitesinde düzenlenen törene Özal’ın siyaset ve bürokrat ekibinden, yurtdışına yaptığı seyahatlere giden işadamlarından, gazetecilerden önemlileri katıldı. Başta yardımcısı Kaya Erdem, Maliye-Milli Eğitim-Sağlık-Çevre Bakanları, işadamları, yakın mesai arkadaşları ilginç ve günümüze yol gösteren konuşmalar yaparak, anılarını dinleyenlerle paylaştılar. Bu değerli gözlem ve hatıraları, Okan Üniversitesi’nin öğretim kadrosu ve öğrencilerinden oluşan bir grubun da dinlemesi önemliydi. Çünkü ders niteliğinde konuşmalardı çoğu.
Burada bir konunun daha üzerinde durmak istiyorum. Türkiye’nin değişik yerlerinden gelen konukları evsahibi sıfatıyla Murat Vargı, Taksim’de sahibi olduğu Mercure Otel’de ağırladı. Müthiş zevkli, huzur veren, mükemmel bir oteldi burası. Zaten Vargı, elini neye atsa en iyisi yapar, ülkeye örnek modeller yaratırdı. Hele Muğla Üniversitesi’nde yaptığı bir öğrenci yurdu vardı ki, işletmesiyle birlikte örneğine Avrupa’da bile kolay rastlanamaz. Bekir Okan’a gelince yarattığı Üniversiteye hayran olmamak mümkün değil. Yolu düşen gitsin ve bu mükemmel, çağdaş bilim yuvasını gururla gezsin. Bakın bizim insanımız ne güzellikler yaratıyor, ne güzel şeyler yapıyor. Amerika’da gezdiğim Rice Üniversitesi’ne gıpta ile bakmış, neden bizim ülkemizde olmuyor diye çok üzülmüştüm.Şimdi görüyorum ki, Okan Üniversitesi ve benzerleri Amerika ve Avrupa’dakileri fersah fersah geçmişler. Helal olsun. Murat Vargı ile Bekir Okan’a, bir Türkiye sevdalısı ve sade bir yurttaş olarak teşekkürü borç biliyorum.
Bu vesileyle her gün daha çok özlediğimiz ve aradığımız 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ı minnet ve şükranla anıyoruz. Mekanı cennet olsun. Ruhu şadolsun.