Orhan GÜRDİL İncirin, elmanın, üzümün hatta zeytinin kutsal yiyeceklerden olduğunu bilirdim de narın böyle bir özelliği olduğunu bilmezdim. Hani “çarşıdan aldım bir tane, eve gel...

Orhan GÜRDİL İncirin, elmanın, üzümün hatta zeytinin kutsal yiyeceklerden olduğunu bilirdim de narın böyle bir özelliği olduğunu bilmezdim. Hani “çarşıdan aldım bir tane, eve geldim bin tane” diye bir bilmece sorusu olan nar, bayağı tarihi değeri olan bir meyve imiş. İslamiyet’te Kur’an-ı Kerim’de üç ayrı ayette “Allah’ın yarattığı güzelliklerin bir örneği ve CENNET MEYVESİ olarak bahsedilmektedir. Nar: Tevrat’ta kutsallık, doğurganlık ve bolluk temsilcisi olarak tanımlanmaktadır. Narın bu özelliği Hz. Süleyman’ın tacına konmuştur. Hatta sarayın tüm sütunlarının başları ve diğer Yahudi krallarının saraylarındaki duvarların, nar meyvesi ve yaprakları ile benzemeleri ile kaplanmıştır. Nar, Antik Yunan’da dev avcısı Orion’un karısı Side’dir. Zeus’un karısı Hera ile güzellik rekabetine girince cezalandırılmıştır. Kendisini kayalıklardan atan Side’nin toprağa düşen bir damla kanından nar ağacı çıkar ve etrafına Side kurulur. Nar Side’de yapılan bütün binaların duvarlarını süsleyen bir meyve olarak tarihte böylesine ilginç yaşamı ile yer almıştır. Nar, ülkemizde bol miktarda yetişen meyve olup yurt dışına da ihraç edilerek hatırı sayılır bir gelir elde edilmektedir. Ekşisi tatlısı ile nar, insan sağlığı için tercih edilmesi gereken şifa verici bir meyvedir. Nar ekşisi ise salataların vazgeçilmez katkısıdır. Nar aynı zamanda pek çok ünlü ressamın tuvaline aktardığı bir meyve olarak dikkat çekmektedir. Ressam İsmail Acar 2010’da Nar serisi adlı sergisi ile bu kutsal meyveyi tuvallerine işlemiştir. Nar suyu içimi gerekli bir meyve olarak da yerini korumaktadır. Ünlü şarkıcı Bülend Ersoy’un bir hobisi de açılışını yaptığı herhangi bir iş yerinde yere nar atarak kırmaktadır. KIŞ AYLARININ ARANAN İÇECEĞİ: BOZA Çocukluğumda sobanın başına toplanmış, radyodan dökülen şarkıları dinlerken, kulaklarım sokaktan geçecek bir sesi beklerdi. “Bozaaaa !” işte beklediğim bu sesti. Mutfaktan kaptığım tencere ile kendimi sokak kapısında bulur, zevkten dört köşe olurdum. Ailece bozayı severdik. Tarçınlısı, leblebilisi ile kış gecelerinin içilmesi gereken boza, günümüzde çeşitli markalar altında cam şişelerde satılmaktadır. Boza Türkiye’ye 1870’li yıllarda Balkanlardan gelmiştir. Bugün tarihi Vefa Bozası olarak damak tadımıza hitap eden bozayı, Kosovalı iki kardeş Sadık ve İbrahim sırtlarında taşıdıkları salep ve bozaları satarak bu lezzeti ülkemize taşımışlardır. 1976 yılında aile şirketi olarak satışlarını Vefa’da bu dükkanlarında satmaya başlayan kardeşler kısa zaman içinde tarihi yarımadada ün sahibi olmuşlardır. Bugün Sadık Beyin ölümünden sonra İbrahim Bey yeğenleri Hacı İsmail ve dördüncü kuşak nesil aile üyelerinin üretimini sürdürdükleri boza ekşi ve tatlı olarak üretilmektedir. Vefa Bozası’ndan sonra pek çok firma kış gecelerinin bu olmazsa olmaz içeceğini üretmeye başlamışlardır. Bu firmalar arasında Eskişehir’de Karakedi Bozacısı’dır. İstanbul’da Kurtuluş’ta üretim yapan Damla Bozacısı’nın da üretimi beğenilmektedir. Bizim kültürümüzde probiyotik çok önemlidir. O yüzden Türkiye’de mide veya sindirim sistemiyle ilgili rahatsızlıklar diğer ülkelere göre çok daha azdır. Yoğurt, turşu, pekmez gibi gıda maddeleri mide sağlığı için elzem yiyeceklerdir. Bilindiği gibi hububat kullanılarak yapılan bozaya bazen içine pirinç veya mısır unu da konmaktadır bu da bozanın renk değiştirmesine sebep olmaktadır. Boza sağlığımız için içilmesi elzemdir. Leblebili, tarçınlı bozanın tadına doyum olmaz. Unutmayın bozanın besi değeri bir hayli yüksektir.