Orhan GÜRDİL
Bürokrasi de görev yaptığım yıllar da vazife icabı gerekse gazeteci olarak özel davet ve turistik amaçla olsun yurtdışı seyahatlerimin sayısını ben bile bil...
Orhan GÜRDİL
Bürokrasi de görev yaptığım yıllar da vazife icabı gerekse gazeteci olarak özel davet ve turistik amaçla olsun yurtdışı seyahatlerimin sayısını ben bile bilemiyorum. Bulgaristan’dan tutun, Danimarka, Almanya, Fransa, İspanya, İtalya, Libya, İsrail, Irak ve de tüm balkan ülkelerine yaptığım bu gezilerin sırasında gördüğüm şehirlerde hatta dağ başlarında irili- ufaklı pek çok heykellerin meydanları, parkları, yol ağızlarını, köşe başlarını hatta yer bulamamış olsa gerek binaların yüzlerine çatılarına bir insan ölçeğinde dikilmiş pek çok heykel gördüm. Şaşırdım, kıskandım.
Uzun yıllar Ankara’da yaşayan bir gazeteci olarak. Başkent’in heykel konusunda ne kadar fakir olduğunu bu gezilerim sırasında daha iyi anlamış, kendi kendime üzülmüştüm.
Pek çok devlet büyüklerimiz, belediye başkanlarımız yurtdışına çıktıkları halde bu güzel yapıtları görmediklerine inanıyorum. Bu gün ülkemin pek çok kentinde millet parkları yapıldı, yapılıyor ne yazık ki hiçbirinde bir anlam ifade eden heykeller yer verilmemiş.
Bugün Ankara’da Atatürk’ün pek çok heykellerinin varlığını saklayamayız. Yine de az derim. Başka büyüklerimizin heykelleri olmalıydı. Başkentimizde dikilen heykeller uzun tartışmalara sebep olmuş. Kimi kaldırılmış kimi kazaya uğramış kimi de “ben bu sanatın içine tükürürüm” diyen bir büyüğümüzün gazabına uğramıştır. Gençlik parkında tepeden inen katlı havuzun ayakuçlarında oturan iki hanım heykelinden bahsettiğimi anladığınızı tahmin ediyorum. Uzun yıllar Ankaralılar gıpta ile baktıkları her parka gelenin önünde fotoğraf çektirdiği bu ikiz hanımlar kızağa çekildiler.
Heykel nitelikli fıskiyeli çok muhteşem bir havuzumuz vardı. Bir sanat eseri niteliğindeki bu fıskiyeli havuz heykel, değil Ankaralıların, Başkente gelenlerinde hoşuna giden bir güzel eserdi. Heykelindeki talihlisi, talihsizi olur mu demeyin. Oluyor. Bir tarihte yani Cumhuriyetin ilk yıllarında Kızılay’daki kavşağın tam ortasında bulunan ve çevreye ayrı bir huzur ve güzellik veren bu heykel havuzu süsü idi. O yüzden heykelin bir parçası havuz fıskiyesi bir anda yol oldu. Daha sonra bu fıskiyenin bir kolu İstanbul’daki bir sarayın havuzuna konulmuş. Heykel fıskiyeli havuz bu ara Tandoğan Meydanında görüldü. Çok geçmeden muhteşem eser Gençlik parkının Atatürk Spor Salonunun karşısında pekte uygun olmayan bir yere kondu. Tandoğan Meydanı düzenlemesi gerekçe gösterilerek. Heykel fıskiye havuz bu kez de Hacettepe üzerindeki bir yine uygunsuz yere yerleştirildi. Bir süre sonra da çok görkemli heykel ve havuz belediyenin parklar müdürlüğünün avlusunda kaderi ile baş başa bırakıldı.
Ankaralılardan gelen şikayetler üzerine heykeli havuz bu kez de Cer Modern’in bahçesine yerleştirildi. Yani oldukça sapa bir yer olarak seçilmiş. Şimdi orada bir parçası da İzmir Caddesi üzerinde.
Başkentin heykel serüveni aslında 1970’lerde başlar. Ankara’nın simgesi olarak 4000 küsur yıllık bir sembol seçilmiştir. Hitit Güneşi adı verilen bu heykel Nusret Suman adlı bir sanatçı tarafından yapılmıştı. Yeri konusunda nerede ise Ankara’da savaş çıkacaktı. Güneş kursu Heykeli sonunda Sıhhiye Meydanına kuruldu. Heykelin açılış törenine heykeltıraş Nusret Suman katılamadı. Bir trafik kazasında hayatını kaybetmişti.
Sıhhiye’deki bu Hitit Güneş anıtı uzun yıllar Ankaralıların gündeminde yer aldı. Boynuzu kırık dendi. Çorum’a gönderelim dendi, dendi de dendi. Heykel bugün yerinde duruyor.
Abdi İpekçi Parkı içinde de ellerini havaya kaldırmış bir yapıt bulunmaktadır. Metin Yurdanur’un bu eseri de uzun yıllar tartışmalara sebep oldu. Remzi Savaş’ın fıskiyesi ise bazen görev yapıyor bazen duruyor. Metin Yurdanur’un eller Ankara da eylem heveslisi gençlerin buluşma noktası olarak tarihe geçmiş bir heykeldir.
Remzi Savaş, Sakarya Caddesine de iki güzel eser hazırlamış, ama bugün yerlerinde yok.
Dünyaca ünlü abide heykellerin yapımcısı Rolf Westplal’in ODTÜ ’sine diktiği muhteşem eseri bugün yerini korurken. Büyük Önder Atatürk’ün Ulustaki “Zafer Anıtı” ünlü heykeltıraş Krippel’in bir eseridir. Krippel’in bir başka heykeli ise çıplak göründüğü için bilinmeyen bir depoda çürümeye terk edilmiş.
Bir zamanlar Sakarya Caddesinde Burhan Alkar’ın Atılım adı verilmiş bir eseri de vardı. Şimdi yok. Burhan Alkar Sakarya Caddesi üzerine “Barış” adını verdiği bir heykel yapmıştı. Heykelin başına gelen pişmiş tavuğun başına gelmemiştir. Kolu kırıldı, bacağı koptu derken bir gün yok oluverdi. Neyse heykel dostu olan Çankaya Belediye Başkanı Alper Taşdelen bu heykele güzel bir kaide yapıp tekrar Ankaralıların beğenisine sundu.
Heykeltıraş Mehmet Aksoy, Azade Köker yaptıkları heykel yüzünden mahkemelik olurken. Nilhan Saygon, Sercihan Alioğlu, Nazlıhan Kızıltan, Eren Kazım Akay, Burhan Özkan ve Necmi Özgür’ün imzasını taşıyan Bulvar Heykellerinin pek çoğu bugün yerlerinde yoktur. 1967 yılında Ankara’nın ilk gökdelenine yapılan dev duvar rölyefimde ne yazık ki bugün yerinde yok.
Aynı yapıda Kuzgun Acar’ın “Başak” adlı yapıtı da yok edildi. 21 yıl sonra hurdacıya satılan bu eserine inat yeni bir röfyef yapmaya kalkışan Kuzgun Acar 40 yaşında yeni boş duvar eseri yaparken düşmüş ve vefat etmişti.
Seymenler Parkında ki İlhan Koman’ın bronzdan dökülmüş bir heykeli vardı. Çalındı koca bronz heykel bulunamadı. Çevre halkı para toplayıp yenisini yaptırdı.
Bir becerikli belediye başkanımız Ankara’nın dört bir tarafını ayaklı saatlerle donattı. Alabildiğine zevksiz bu saatlerin Milli Savunma Bakanlığındaki kaldırılarak yerine Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş çok güzel, gösterişli bir heykel koydu. Dileklerimiz güzel Ankara’mızın müsait yerlerine heykeli konacak nice büyük örnek insanlarımızın heykellerinin konmasıdır.