Yaşar AYSEV Gazeteci, basın ve medya mensubu nasıl tanınır? Muhabir olayları objektif biçimde yansıtan ve okuru bilgilendiren kişidir. Yorumcu yazar, olanı inceleyen, ol...
Yaşar AYSEV Gazeteci, basın ve medya mensubu nasıl tanınır? Muhabir olayları objektif biçimde yansıtan ve okuru bilgilendiren kişidir. Yorumcu yazar, olanı inceleyen, olması gerekeni irdeleyendir. Medya mensubu, yazılı sözlü, görüntülü alanlarda görev yapar Günümüzde durum nedir? Gazetecilik, basın, medya ciddi bir kriz dönemini yaşamaktadır. Toplum ve basın, medya ikiye ayrılmıştır. Mutlaka sayısal çoğunluğu oluşturan kesim, siyasetin kontrolünde, talimatla görev yapmak zorundadır. Bu kesimin patronaj grubu siyasetin güdümündedir. Bu bölümde çalışan emekçiler ise, işsiz kalmamak için, zorunlu bir oto sansürün çerçevesinde görev yapıyorlar. Onlar için yaptıkları görev ekmek parasını kazanmanın belirleyici şartlarındandır. Sayısal azınlıktaki bir avuç meslektaşımız ise, her türlü baskıya direnerek, gerçeklerin ve ifade özgürlüğünün gereğini yapmaya çalışıyorlar. Bu kesimdeki gazeteler, Basın İlan Kurumunca ilan kesmeyle cezalandırıyor. TV kanalları RTÜK tarafından yayın yasaklarıyla karşılaşıyor. Yargı yoluyla verilen cezalar da cabası… Çalışan hapis tehdidiyle karşılaşıyorlar. Evrensel insan hakları, anayasal haklar, medya özgürlüğü hiç bu kadar kısıtlanmamıştı. Sık sık tekrarladığım bir cümle var. “Gerçeklerin er geç ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır.” Muhabir gerçeklerden uzaklaşır, kendisine verilen talimatları yerine getiren bir unsur haline dönüşürse mesleki erdemi kaybeder. Yorumcu, yazar, gerçeklere karşı kör olur, kulakları sağırlaşırsa, kalemi köleleşir. Çağdaş ve uygar demokratik rejimin vazgeçilmez şartı, özgür basına, medyaya, gazeteciye yorumculara sahip olmaktır. Ne yazık ki artık ülkemizdeki siyasal ortam, bu açıdan büyük bir bozulma yaşanıyor. Atatürk’ün ve arkadaşlarının kurduğu Türkiye Cumhuriyetinin, çağdaş ve uygar niteliklerini korumak, demokratik hak ve özgürlüklerle taçlandırmak için, yılgınlığa, umutsuzluğa kapılmamalıyız. Genç meslektaşlarım, mesleğin erdemine, etik kurallarına ve özgürlüğüne sahip çıkmalıdır. Atatürk’ün Bursa nutkunu unutamayız. 60’lı yıllarda kurulmuş olan Basın İlan Kurumu’nda Genel Kurulu’nda o yıllarda rahmetli kadim meslektaşımız, Başkanımız Beyhan Cenkçi’yle birlikte, Cemiyetimizin Genel Sekreteri olarak görevli iken, Basın İlan Kurumu’nda Cemiyetimizi temsilen Genel Kurul üyesi ve Denetçisi idim. Rahmetli Sabahattin Selek Genel Müdürdü O tarihlerde. Basın İlan Kurumunun Genel Kurulunda Basın kuruluşlarının ağırlığı vardı. Devletin ilanları, Basına adil kurallarda dağıtılırdı. Şimdi ise, BİK bu özelliğini kaybetti. Talimatla görev yapan, gerçekleri duyurmaya çalışan basının ilanlarını keserek cezalandıran bir Kurum oldu. İkinci örnek Radyo Televizyon Üst Kurulu’dur. Bu Kurul da başlangıçtaki işlemini terk etti, cezalandırma Kurumuna dönüştü. Talimatla iş yapar hale geldi. Devlet organı olarak kurulan Anadolu Ajansı, TRT partizanca yayın yapan kurumlar oldular. Yüksek Öğretim Kurulu, Üniversiteleri kayyumlarla yönetilir hale getirdi. Türk Hava Kurumu, Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu ve en sonunda Diyanet İşleri Kurumu, kuruluş amaçlarını gerçekleştirmek yerine talimatla iş yapar oldular. Devlet Planlama Teşkilatı yok edildi. Plansız, programsız ekonomi, bağımsızlığını yitiren Merkez Bankası, ekonomiyi yerle bir etti. Hangi şart altında olursa olsun, Cumhuriyeti, Devlet anlayışını, anayasanın asla değiştirilmez ilk dört maddesini, canımız pahasına korumak, vatan görevimizdir. Son sözüm budur.