Can PULAK Göz göre göre yandı ormanlarımız. Allaha havale ettiğimiz yeşil örtümüzün Ege ve Akdeniz bölümü, ihmallerimiz yüzünden iyice karardı. Felaketler karşısında ne ka...

Can PULAK Göz göre göre yandı ormanlarımız. Allaha havale ettiğimiz yeşil örtümüzün Ege ve Akdeniz bölümü, ihmallerimiz yüzünden iyice karardı. Felaketler karşısında ne kadar hazırlıksız olduğumuz, günlük didişmeler ve çatışmalarla vaktimizi nasıl boşuna geçirdiğimiz, planla programla uzak yakın ilgimiz kalmadığı iyice anlaşıldı. Evet küresel ısınma bütün dünyayı tehdit ediyor. Sadece biz değil, tüm dünya boğuşuyor orman yangınlarıyla. Yangınla kalsa iyi, seller ve depremler de zorluyor ülkeleri. Ama onlar, felaketler oluşmadan önce alıyorlar önlemlerini, alarm planları hazır, eğitim ve koordinasyon çalışmalarını eksiksiz ve kusursuz yerine getirmeye çalışıyorlar. Bizde öyle değil maalesef. Günlük politikalarla, dar bir vizyonla, ileriyi görememe körlüğüyle hareket ediyoruz. Ayrıca son 20 yıldır, milli birlik ve beraberliğimizi yaralayacak çok yanlış işler yapıyoruz. Milleti bölen ve ötekileştiren politikaların çok ağır cezalarını çekiyoruz. Dini siyasete bulaştıran çok tehlikeli bir yolculuğun, ülkeyi sapladığı çıkmazı da görmezden geliyoruz. İktidarıyla muhalefetiyle Türkiye’ye çok büyük zararlar verdiğimizin hala farkında değiliz. Bu yorgun, hantal, ileriyi göremeyen siyasi kadrolarla, Allah korusun daha büyük tehlikeler yaşayabiliriz. Bugün ormanlarımız yandı, yarın muhtemel depremler, seller ve diğer afetler için yeterli ve gerekli çalışmalarımız, plan ve programlarımız var mı? Depremde toplanma alanlarını bile hala imara açıyoruz. Ülkemizin genel bir toparlanmaya, genel bir seferberliğe ve genel bir muhasebe yapmaya çok ihtiyacı var. Her şey bozuldu. Ne sistem kaldı ne yönetim ciddiyeti ne de becerisi. İktidar ve muhalefetin kayıkçı kavgasını geçmeyen mücadeleleri, devletin kontrolsüz ve akıl almaz yönetimi, işlevsiz Parlamento’nun olaylara seyirci duruma düşürülmesi, milleti sahipsiz bıraktı. Aklı başında herkes, gelecekte bizi bekleyen daha büyük tehlikeleri görüyor ve ürküyor da, bizi yönetenler pembe bir dünyada yaşadığımıza milleti hala inandırmaya çalışıyorlar. Yangını aklımızla değil, tekbirlerle söndüreceğimize inananların sayısı, az değil toplumumuzda. Marmaris ve Bodrum yangınıyla ilgili çok acı bir gözlemimi belirtmeden de geçemeyeceğim. Yangın sahalarında hep CHP’li belediyelerin arazöz ve ekiplerini gördüm. İstanbul’dan, Bolu’dan, Aydın’dan, İzmir’den ve ülkenin pek çok yerinden yardıma gelmişler, yangınla mücadelede fedakarca görev yapıyorlardı. Gözlerim AKP belediyelerinin arazözlerini aradı. İlaç için bir tekini görmedim bölgede. Yangının da partisi mi olurmuş, milli felaketin siyasi yönü de mi varmış? Üzüntüyle bu soruların cevaplarını aradım. Bu kafalarla, bu sığ görüşlerle ülkemiz idare edilemez. Bırakın ülkeyi, böyle bir anlayışla dernek bile yönetemeyiz. Yangını yaşadığımız süreç içinde gözlerim Türk Silahlı Kuvvetlerini aradı. Ortada jandarmanın trafik ekiplerinden başka kimseyi göremedim. Oysa ordumuzun elinde çok güçlü yangın mücadele araç, gereç ve ekipleri vardı. Marmaris’teki dünyanın en büyük, modern ve bir kasaba büyüklüğündeki Aksaz Deniz üssünde yangına eğitimli çok sayıda personel, suyu 500-600 metreye püskürtecek güçte askeri yangın gemileri, her cins motopomp mevcuttu. Bunlar niçin devreye sokulmadı? TSK’ye toplumsal olaylara müdahale yetkisi veren Emasya (emniyet-asayiş-yardımlaşma) protokolü, askere darbe için zemin hazırlıyor korkusuyla kaldırılınca, ordumuzun eli kolu bağlanmış. Doğru mu bu? Peki, Ege ve Akdeniz’deki yangına müdahale etmeyen aynı ordu, Rize’deki sel felaketine nasıl müdahil oldu? Birileri bu durumu millete açıklamak zorunda. Gözünün önündeki feci yangını, milli bir felaketi seyretme sorumsuzluğunun bir cevabı olmalı değil mi? Ayrıca nedir bu ordu düşmanlığı, nedir bu siyasetin ordu korkusu? İnsan kendi ordusundan çekinir mi? Son yıllarda resmi bir asker göremiyoruz sokaklarda. Askeri bandolar tarih oldu. Oysa biz asker bir milletin çocuklarıyız. Milli bayramlarda resmigeçitlere katılır, seyreder, askeri gücümüzle öğünürdük. Tanklar, toplar, tüfekler, füzeler, akrobatik hareketler yapan jetlerimiz, paraşütçülerimiz, alkışlamaktan avuçlarımız patlardı. Şimdi çocuklarımıza, torunlarımıza bunları masal olarak anlatıyoruz. Marşlarımızı bile dinleyemiyoruz rahatça. Yangınlarda, depremlerde, milli felaketlerde askere, ordumuzun büyük gücüne hasretiz. Biz nasıl geldik bu durumlara, nasıl düştük bu hallere? İnanılır gibi değil. Millet yerine kafayı ümmete takınca, dindar ve kindar bir nesil yaratacağız diye yola çıkınca, dini siyasetle iç içe geçirince, olanlar oldu güzel ülkemize. Bir yangından siyaset malzemesi çıkarmaya kalkışma ucuzluğuna şiddetle karşıyım. Ama yeri geldikçe de, bazı gerçekleri mutlaka dile getirmeliyiz ki, aynı yanlışları tekrarlamayalım. Bu yanlışlara sebep olanları takipsiz ve sorgusuz bırakmayalım. Zamanında hesap sormayan muhalefet, şimdi aslan kesildi, saldırıp duruyor iktidara. Önce şu yangını söndürelim, milletin ızdırabını dindirelim, sonra hesaplaşırız. Kavganın sırası mı şimdi? Muhalefet yararlı bir iş yapmak istiyorsa, çözüm önerilerini peş peşe sıralamalı, yangını söndürecek, acıları dindirecek çareleri üretmeli. İktidar da, yangındaki sorumsuzlukları ve ihmalleri belirtenleri, hainlikle suçlamaktan vazgeçmeli, eleştirilerden gerekli dersleri çıkarmalıdır. Yapılacak ilk iş, hemen şimdi orduyu tüm gücüyle yangın sahalarına sürmek olmalıdır. İkinci önemli görev, yangına devletle milletin el ele koşmasını sağlayacak bir ortam yaratmaktır. Mevcut tablo, çaresiz milletin kimsesiz kaldığını, feryat ve çığlıklarının maalesef yeterli ve ciddi muhatap bulamadığını gösteriyor. İnanılmaz bir dayanışma örneği sergileyen yöre halkı, fedakar orman personeli, belediye zabıta ve itfaiyecileri ile alevlerin üzerine kahramanca yürüyerek, devlet yardım ve destek noksanını birlikte gidermeye çalıştılar. Herkesin gözü gökyüzünde, beyhude yangın uçağı ve helikopter bekliyordu. Özlemle beklenen helikopter-uçak noksanını derhal giderecek çok acil ve kalıcı bir tedbir alınmalıdır. Tüm sahil belediyelerine denizden su pompalama imkanı yaratılmalı, motopomp ve ısıya dayanıklı büyük ve geniş hortumlar satın alınarak, Çevre ve şehircilik Bakanlığınca hemen dağıtılmalıdır. Ayrıca akıllı ve çağdaş yangın yönetim sistemleri temin edilerek, bunlar yangına hassas bölgelere derhal gönderilmelidir. Hele bir yangını söndürelim, bir daha böyle felaketlere hazırlıksız yakalanmamak için, yangın öncesi gerekli program ve çalışmaları başlatırız.