Yusuf KANLI
Çok nahoş iddialar geliyor kulaklarıma son günlerde. Doğru mu olur, yanlış mı ayrı hikaye ancak duyduklarım gerçekleşirse eğer bu işin sonunda birileri çok cid...
Yusuf KANLI
Çok nahoş iddialar geliyor kulaklarıma son günlerde. Doğru mu olur, yanlış mı ayrı hikaye ancak duyduklarım gerçekleşirse eğer bu işin sonunda birileri çok ciddi fatura ödeme durumunda kalabilir.
Kıbrıs Barış Harekâtının yıldönümü dolayısıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan geniş bir heyetle birlikte günübirlik bir ziyarette bulunacak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne. Ziyaret sırasında çok önemli açıklamalarda bulunacağını neredeyse bir ay önce açıklamıştı Erdoğan.
Mustafa Akıncı dönemindeki liderler düzeyindeki gerginlik, Cumhurbaşkanlığı makamına Ersin Tatar’ın seçilmesinden bu yana yerini işbirliği, destek ve hızla sorunların çözüldüğü bir döneme bıraktı. Bunun bir işareti de Erdoğan’ın kısa süre içerisinde bir kez daha adaya ziyarette bulunacak olması. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay KKTC’yi neredeyse ikinci adresi yapmış durumda.
Her ne kadar salgın döneminin gereklerine cevap vermede KKTC hükümeti tamamıyla başarılı olmasa da, doğrusu salgının kontrolü, aşılama çalışması ve ekonomik sıkıntılar konusunda çoğu hükümetlerden başarılı olduğu da ortada. Özellikle turizm sektöründe sıkıntılar sürüyor. Esnafın sorunlarına daha uygun destekler ve hibe programları ihtiyaçları var. Eğitim alanında aşılamanın da etkisiyle rahatlama olsa da salgının ağır yükü kolay atılabilecek gibi görünmüyor. Tüm bu alanlardaki başarı ve başarısızlıkta KKTC hükümetiyle birlikte her türlü destek, dayanışma ve finansman imkanıyla Kıbrıs Türkü ile birlikte olan Türkiye hükümetinin de payı var elbette.
Erdoğan’ın vaat ettiği önemli açıklamayı nerede yapacağı belli değil. Tören alanında konuşma yapar mı? Orada mı açıklar? Yoksa, özel meclis oturumunda mı Türkiye’nin Kıbrıs konusundaki kararlılığını sergileyecek açıklamasını yapmayı planlıyor? Cumhuriyet Meclisi’nin Erdoğan’ı misafir etmesi elbette önemli olacaktır.
Ancak, sıkıntılı bir durum da olabilir. İddialara göre Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı adaya yapmayı planladığı ziyarette bazı yakışıksız sürprizlerle karşılaşabilir. Tabii ki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı herkesin sevmesi gibi bir şart yok. Seven sever, sevmeyen de sevmez. Eleştiri hakkı saklı, ancak herkesin de seçilmiş Türkiye cumhurbaşkanına saygı duyması beklenir.
Bazı muhalefet unsurlarının ve meclis dışı grupların Erdoğan’ın katıldığı etkinliklere uzak durmayı ve hatta onun katılması durumunda 20 Temmuz Cumhuriyet Meclisi özel oturumunu da boykot etmeyi planladıkları iddiası hem yakışıksız, hem de çok afaki geldi bana nedense.
Cumhuriyet Meclisi’nde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşma yapması Kıbrıs Türk varoluş mücadelesinde önemli bir temel taşı olacak önemdedir. Bazı arkadaşlar “Zamanında Kurucu Cumhurbaşkanımız Rauf Denktaş’a ‘Gitsin memleketinde konuşsun!’ dediler, unutmadık. Gitsin Türkiye’de konuşsun” gibi yakışıksız bir düşünce yapısı içerisinde olabilirler. Dün yapılan yanlış ise, ki yanlıştı, bugün o yanlışa bir başka yanlışla cevap vermeye yeltenmek de yanlış olacaktır. Nihayette saygı ve sevgi makamdaki cumhurbaşkanının şahsında yüce Türk milletine gösterilmektedir.
Unutmamak lazım, bir seçime, siyasi parti kongresine veya siyasi bir karar alma sürecine dış müdahaleden yakınıyor isek, böyle bir hassasiyeti geliştirmek son derece önemli ve saygıdeğer ise de bu konunun tarihi maalesef çok eskilere dayanmaktadır. Hatırlayalım bir hangi seçimde, ya da kamuoyu yoklamasında, hangi dış faktörler ne kadar etkin rol oynadılar. Kısaca, ilk taşı lütfen bu konuda günahı olmayan atsın.
Hataları konuşmak, kırgınlıklarımızı ve eleştirilerimizi dillendirmemiz gerekir. Niye bazı Kıbrıs Türk aydınları Türkiye’de istenmeyen kişi ilan edildi, soralım ve cevap talep edelim. Ulusal Birlik Partisi Ekim’de genel kurula gidiyor. Bakalım bu sefer genel kurulunu yapabilecek dirayette olacak mı UBP, yine baskılara teslim olacak mı? Şimdiden duyuyorum Cumhurbaşkanı Tatar ve eşi de adaylardan biri lehine tartışmaya çekilmek istenmekteymiş. Saçma şeyler bunlar. Öğrenmedik mi hala, nehir akar yolunu bulur ve yatağına küsen nehir ne eder eyler yatağına döner.
Kıbrıs Türk halkı siyaseti sever ama siyaseti sandıkta bırakmayı, seçim ertesinde siyasi farklılıkları bırakıp hep kenetlenmeyi de becerir. Bu demokrasi anlayışını, farklılıklara saygı duruşunu bozmamak lazım.
Tarhsel nedenlerle Kıbrıs Türkü hep “itiraz” veya “direniş” kültürüyle hemhal olmuştur. Biat kültürünü sevmez, buyrulmaktan hoşlanmaz. Gerginlik biraz da ondan, unutmayalım. Ancak hep hatırlanmasında yarar var, ne demişti rahmetli Denktaş? “Türkiye’siz cennete bile gitmem!”
Not: Bayramınızı şimdiden kutluyorum. Bu vesileyle yazılarıma bir hafta ara veriyorum. 29 Temmuz’da görüşmek umuduyla, hoşçakalın.