Nur Yıldız
Ankara Büyükşehir Belediyesi (ABB) tarafından başkentin tarihi merkezlerine çok yakın bir konumda olan Hıdırlıktepe’de gerçekleştirilen kentsel dönüşüm ve rekreasyon alanı çalışmaları, bölgeyi Ankara’nın “eşsiz” merkezlerinden biri haline getirmeyi amaçlıyor. Proje ile endemik bitkiler alanı, kültür teras bahçeleri, kent arşiv ve taş müzesi, el sanatları alanı, uluslararası gençlik kampı, amfi ve Hıdırellez ateşi seyir alanının Ankaralılarla buluşturulması planlanıyor.
Kentsel dönüşümden ötürü neredeyse tamamı yıkılan Hıdırlıktepe, Ankara Kalesi'nin karşısında yer alıyor. Aradan Bent Deresi geçiyor. Ankara’nın merkezinde olmasına rağmen fazla bilinmeyen bir bölge olan Hıdırlıktepe ve civarı yalnızlığa terk edilmiş hayvanları ve yaşam mücadelesi veren insanıyla kentsel dönüşüm sürecine devam ediyor.
Geçen bu süre içerisinde taşınan insanların götüremeyip geride bıraktığı birçok sokak hayvanı, aylardır birkaç gönüllünün yemek ve su ihtiyaçlarını ölmeyecekleri kadar gidermeleri ile hayatta kalma mücadelesi veriyor. Hayvanların bir kısmı kısır değil ve üremeye devam ediyor. Gönüllülerden alınan bilgilere göre, hayvanların Hoca Ahmet Yesevi Caddesi’nde yapılmaya başlanan rekreasyon çalışmaları ile birlikte başlarını sokabilecekleri bir yıkıntı bile kalmamış durumda. Kedilerin çoğu aç kalan köpekler tarafından zarar görürken; geriye kalanların ise bölgede oturmaya direnen kişilerce evlerinin içerisinde bakımı sağlanıyor.
“Sorun canlı mahalle dokusunun yeniden kazandırılması ile giderilecek”
Özel Projeler ve Dönüşüm Dairesi Başkanı Hüseyin Gazi Çankaya, 3 yıldır devam eden kentsel dönüşüm çalışması için şunları söylüyor;
“Sokak hayvanları sorununun giderilmesi canlı mahalle dokusunun yeniden kazandırılması ile mümkün olacak. Bölgede çok az yerleşim yeri kaldı ve artık kendi evinde oturan yok. Kendilerine enkaz bedeli ve sözleşme önerdik. Dönüşüm 3 yıldır sürüyor, sonuçlandırma işlemine de hızla devam ediyoruz. Güvenlik, mülteci sorunları, çevre kirliliği, sokak hayvanları... Şehrin göbeği olmasına rağmen kentin tanımsız ve güvensiz yerlerinde oluşan sorunlar bunlar. Bir an önce plan doğrultusunda kentleşme ile alakalı adımlar atmak, mahalle dokusunu tekrar oluşturmak öncelikli hedefimiz. Konut yapımı temellerini attık ve önümüzdeki hafta içerisinde hız kazandıracağız. Dönüşümün pek çok farklı başlığı var ve tüm bu başlıklar dâhilinde değerlendirilince konut yapımı 5-6 yıl içerisinde sağlanacak.”
“Bölgeyi hayvanlar için terk etmedim”
Altındağ Caddesi’nden Hoca Ahmet Yesevi Caddesi’ne dönerken tam köşede yıllardır köpekler için direnip mücadele eden “Tavukçu Ahmet Ağabey” diye tanınan Ahmet Arı’nın dükkânı bulunuyor. Arı, bölgeye hâkim olduğundan gelen gönüllüleri mümkün olduğunca yönlendirerek aç kalan sokak hayvanları için organize etmeye çalışıyor.
Bölgeyi, burada yaşayan sokak hayvanları için terk etmediğini belirten Arı, şunları kaydediyor; “38 senedir burada tavukçuyum. Bölgede sahip olduğum ufak bir dükkân var, orayı da kiraya vermedim, onlar girip çıkıyor; oralarda kalıyorlar. Buradaki hayvanlara kendimi adamış durumdayım. Bölgeyi buradaki canlar için terk etmedim. Tatile dahi gidemiyorum çünkü aklım burada kalıyor. Dışarıdan gelen kişiler, bölgenin adından dolayı yıkıntıların veya yolun olmadığı bölgelere gitmeye pek cesaret edemiyor. Buradaki gönülleri organize etmeye çalışıyorum, gönüllü de yoksa hanımla birlikte yola düşüyor, sokak hayvanlarını biz besliyoruz.”
Bölgenin en ücra köşelerine kadar gidip sokak hayvanlarını besleyen, bölgenin yerlilerinden Yusuf Yıldız ise yine yıllardır gece gündüz demeden düzenli olarak başta besleme ve tedavi faaliyetleri olmak üzere elinden ne gelirse canla başla uğraşanlardan. O sadece bu bölgeye değil, çok daha geniş alana yetişmeye çalışan bir kahraman...
"Kısırlaştır, aşılat, yaşat"
Bölgenin kahramanlarından bir diğeri ise Melih Can. Doğma büyüme Hıdırlıktepeli olan Can, 2018’de Altındağ Belediyesi ile iş birliği içerisinde başladığı kısırlaştırma faaliyetlerini sosyal medyada yayarak gönüllülere ulaşıyor. Kentsel dönüşüm projesinden beri ise Ankara Büyükşehir Belediyesi ile birlikte Hıdırlıktepe’deki kısırlaştırma faaliyetlerini yürütüyor. Melih Can, şöyle anlatıyor; “Kısırlaştırma olmadığı için popülasyonun bu kadar arttığını söyleyebilirim. Durum şu anda sıkıntılı, evler tamamen yıkıldığı zaman bu canlara ne olacak endişesindeyiz. Büyükşehir Belediyesi ile birlikte yürüttüğümüz kısırlaştırma çalışmasında tedaviye gitmesi gereken hasta canları ben alıyorum ve kendi imkânlarımla tedavi ettiriyorum. Belediye yalnızca kısırlaştırma noktasında yardımcı oluyor. Sonrasında canları aldığımız yere geri bırakma hususunda da ben yardımcı oluyorum. Eğer bu kısırlaştırma çalışması olmasaydı bölgedeki köpekler olduğundan iki katı fazla oranında olacaktı. Dışardan yabancı bir araç girdiği zaman hayvanlar bunu fark edebiliyor, belediye aracını gören köpekler haliyle kaçıyor. Hepsi zulüm çekip yaşam mücadelesi veren hayvanlar... Ben kendi arabamla bölgedeki hayvanları alıp belediye aracına teslim ediyorum.”
Çözümün tedavi ve kısırlaştırma yapmak olduğunu dile getiren Can, “Besleme yapıp gitmek çözüm değil. Bizim kısırlaştırma çalışmalarımız devam ediyor. Henüz geçen hafta kısırlaştırmak üzere 14 tane can teslim ettim. Orada bir tane bile aşısız ve kısırlaştırılmamış hayvan bırakmama hedefindeyim. ‘Kısırlaştır, aşılat, yaşat’, sloganımız bu” dedi.
Hurdacı Muhammet Ahiretlik: Kazandığım paranın yarısı sokak hayvanlarının, yarısı benim
Bölgenin yerlisi olan Muhammet Ahiretlik, hurdacılık ve geri dönüşüm işi yaparak hayvanların yiyeceklerini temin ediyor. Ahiretlik, şöyle konuşuyor;
“Kazandığım paranın yarısı onların, yarısı da benim. Her gün düzenli olarak tavukçu Ahmet Ağabey’imizden 200 liralık tavuk, kediler için de 100 liralık mama alıyorum. İlaçlarına kadar temin etmeye çalışıyorum. Aynı canı taşıyoruz. Onlar aç olunca öncelikle vicdanen rahatsız oluyorum. Atıfbey’de bir gecekondum var, oranın ev sahibi benden kira almıyor. Bahçemiz büyük, bu nedenle kendi bütçem çerçevesinde orada ufak çaplı bir barınak kurmaya çalıştım. Belediye kısırlaştırıyor, ben de orada yaşatmaya çalışıyorum. Tek isteğim belediyenin zemini düzleyip, orayı tel örgü ile çevirmesi. Onun dışında kendi imkânlarım çerçevesinde hayvanlara bakmaya devam ediyorum.”
“Onlar benim evladım, elimde büyüdüler”
Bölgenin son ahalisinden 54 yaşındaki Gülseren Yeğen, geçtiğimiz aylarda oğlunun evine taşındığını kaydederek şöyle anlatıyor;
“Hıdırlıktepe’deyken sabah erkenden kalkıp mahallelere bırakılan ekmekleri toplayıp sokaktaki canlara verir, sularını tazelerdik. Biz götürmezsek aç ve susuz kalıyorlar. Onlar benim evladım, elimde büyüdüler. Beni herkesten korurlardı. Hastalıklarım baş gösterip ayaklarım şişmeseydi bölgeye gidip gelmeye devam edecektim.”
Bölgenin kahramanlarından bir diğeri ise Sacide Demirbağ. Evine yakın olmasına rağmen hiç gitmediği Hıdırlıktepe semtine, bir gün tesadüfen gördüğü yavrulara mama götürmek için geri döndüğü gün tesadüfen gidiyor ve o günden beri muhit, ailesi ve kendisi için hayvanları beslemek adına daimi bir güzergâh haline geliyor. "Haftaya da gidebilir miyiz acaba?" diye düşünürken 3 yıl geçiyor. Demirbağ, bölgeyle alakalı şöyle konuştu:
“Elimden geldiğince çevremdeki hayvanlar için bir şeyler yapmaya çalışıyorum. Şartlarımızdan dolayı haftada sadece bir gün eşimle birlikte gidebildiğimiz bölgede, her defasında ‘Burası değil, asıl sıkıntı yukarıda’ diyenler sayesinde her köşesini keşfettik. Hatta Hoca Ahmet Yesevi Caddesi'nin alt bölgesi olan Atıfbey'e kadar indik. İlk zamanlar, henüz yıkılmamış evlerinde hayvanlarına bakmak için kalan çok daha fazla insan vardı ama şu anda hemen her yer yıkıldı. Haliyle köpekler sık sık yer değiştirmek, bölünmek ve gruplaşmak zorunda kaldı. Ne yazık ki kediler o kadar şanslı olamadı. Caddenin başındaki hala insanların yaşadığı ev veya işyeri olan 4 mekân ve tamamen iç kısımlarda yıkımı bekleyen 1 evin bahçesi dışında Hıdırlıktepe’de kedi kalmadı.”
Bölgede aktif olarak çalışan bir dernek olmadığını kaydeden Demirbağ, şöyle anlatıyor;
“Daimi besleme yapan, o bölgede büyümüş Yusuf Yıldız ağabey ve cadde başında hala köpekleri besleyebilmek ve onlarla ilgilenebilmek için dükkânı yıkılana kadar mücadele eden tavukçu Ahmet ağabeylerimiz var. Onların dışında düzenli olmasa da sık sık uğrayan bölge insanları veya bölgeden haberdar olan diğer gönüllüler var. Atıfbey bölgesine bir süredir Serdar adında bir kardeşimiz gidiyor. Sağ olsun, iş yükümüzü paylaştı. Sadece yemek vereceğimiz zaman çok sıkıntı olmuyor. Ancak yolları bozuk alanda litrelerce su dağıtımı yapmak için aynı yerlere defalarca gidince akşamı buluyoruz. Bu da açıkçası bir kadın olarak beni rahatsız ediyordu. Serdar sayesinde akşamüstü tüm alanı bitiriyoruz. O da kendi bölgesini işlerini ayarlayabildiği şekilde, aynı bizim yaklaşımımızla sağlıklı veya hasta hiçbir hayvanı atlamadan tek tek ilgileniyor. Hepimiz gücümüz yettiği kadar emek harcıyoruz. Ancak taşıma suyla değirmen daha ne kadar döner, bu işin sonu nereye varacak, bu en büyük endişemiz” dedi.
Hayvanlar ciddi susuzluk tehlikesiyle karşı karşıya
İnsanların bulunduğu yerlerde yaşayan köpeklerin çöplerden yemek bulma şansı olmasına rağmen şiddete maruz kalma ihtimallerinin olduğunu dile getiren Demirbağ şöyle konuşuyor:
“Bu bölgedeki hayvanlar, insan olmadığı için bu tehlikelerden biraz daha uzak olmalarına rağmen, düzenli besleme olmadığından açlık ve özellikle sıcak yaz aylarında ciddi susuzluk tehlikesiyle karşı karşıya. Bir ara inşaatlar başlamış, şantiyeler kurulmuş ve haliyle köpekler de şantiye civarlarında kendilerine bölge tespit etmişlerdi. Ancak inşaatlar durdu, şantiyeler kaldırıldı.”
Köpeklerin büyük çoğunluğunun kısırlaştırıldığını ancak ara bölgelerde kimsenin uğramadığı kısımlarda yaşamaya çalışan ve kısır olmayan dişilerden ötürü üremenin devam ettiğini kaydeden Demirağ, şöyle devam ediyor;
“Beslemeye ilk başladığım zamanlarda sadece Hıdırlık bölgesinde yaklaşık 250-300 köpek varken şu an 150 civarında kaldılar. Kimileri hastalıktan, kimileri ara tepelerde gece mangala gelen arabaların altında kalarak, geriye kalanlar da birbirlerine saldırmalarından dolayı ölüyor. Tüm bölge dehşete düşürecek kadar cam kırığı dolu. Yıkılan evlerin camlarının yanı sıra gelen kişilerin sağa sola fırlatıp kırarak attığı şişelerden bir cehennem oluşmuş durumda. Hayvanlara yemek verecek yer bulamıyoruz. Kemiklere yapışan camları ayırmak için köpeklerin ağızlarından geri almak zorunda kalıyoruz, bazen de alamıyoruz. Ayrıca bastıkları yere bakmadıkları için her hafta bir kısmının patileri yaralanıyor.”
Yeni gelecek gönüllülere ihtiyacımız var: Hayvanları yerinde yaşatabilmek en büyük çözüm
Bölgeyle ilgili düşündüğü bir çözüm önerisi olup olmadığını sorduğumuzda cevabının net olduğunu dile getiren Demirbağ şöyle konuştu;
“Bir çözüm yok. Daha da önemlisi, bir çözüm talebi yok. Çünkü mevcut durumdaki çözümler belli: Köpekler toplanıp barınak adı altındaki ölüm kamplarına doldurulacaklar. Açlıktan birbirini yiyenler mi daha şanslı, zehirli iğneyle öldürülenler mi? Katliamlardan katliam beğenmek zorunda kalmaktansa, durabildikleri kadar burada kalmaları en insanca olanı. Şahsi düşüncem, alanda sadece yeni gelecek gönüllülere ihtiyacımızın olduğu. Ahmet ağabeyin organizasyonu, belediyenin desteği ve biz gönüllülerin çabasıyla, yerinde yaşatmak en büyük çözüm.”
“İnsanlar birleşmek yerine birbirlerine saldırarak şiddete daha uygun bir zemin hazırlıyor”
Bir anne olarak, insan ya da hayvan fark etmeksizin, masum, kendini savunamayan bir canlının katledilmesini kabul edemeyeceğini kaydeden Demirbağ, şöyle konuştu:
“Yaşadıkları o korkuyu düşünmek dünyadaki cehennemim. Şu an ülke gündemine baktığımız zaman, çıkmasından bahsedilen köpek katliamı yasasını bir kenara koyarsak, ülkede zaten hayvanlara yönelik her gün korkunç katliamlar yapılıyor. Tabii ki bu konu sadece hayvanlara yönelik değil. Çocuklara, kadınlara yapılan şiddete de aynı şekilde karşı çıkıyoruz. Ancak insanlar şiddete karşı birleşmek yerine birbirlerine saldırıp ayrıştırarak, eleştirerek daha da uygun bir zemine bilerek veya bilmeyerek hizmet ettikleri sürece hiçbir sorunu çözemeyeceğiz. Eskiden herkes iyilikte, merhamette hemfikirdi ama şu an açık açık kötülük yapılıyor ve savunuluyor. Sanatçı, aydın veya medyatik bazı insanlar, takipçileri, sevenleri olan insanlar, kalkıp köpeklerin uyutulmasını savunuyor. Bahane olarak da çocuklarımıza saldırıyorlar diyorlar. Evet, ötelenen, tecavüze uğrayan, dayak yiyen her canlı bir diğerine saldırır. İnsan veya köpek olması fark etmez. Eğer belediyeler işlerini yapıp yıllar boyunca hayvanları kısırlaştırmış olsaydı, hayvan tecavüzcüleri, köpek dövüştürenler, şiddete uygulayanlar, hayvan üretenler, sahipli hayvanlarını sokağa terk edenler cezalandırılmış olsaydı, olaylar bu hale gelmezdi. Hadi bütün köpekleri uyutun, sorun bitecek mi? Bir anda ülkeye güven gelecek mi? Aslında herkes her şeyi biliyor. Birileri manipüle etmeye çalışıyor, algısı düşük insanlar kanıyor, bencillerin zaten umurunda değil. Diğer herkes, bütün bunların neden olduğunu biliyor. Çözüm mü? Uyanmak, birleşmek, geçmişimizi, insanlığımızı hatırlamak ve bütünün hayrına hizmet etmek.”