Can PULAK
Türkiye’yi uçurduklarını, dünyanın kıskanılan ülkesi haline getirdiklerini ve 19 yılda başarıdan başarıya koştuklarını söyleyen idarecilerin, hangi pembe ilacı a...
Can PULAK
Türkiye’yi uçurduklarını, dünyanın kıskanılan ülkesi haline getirdiklerini ve 19 yılda başarıdan başarıya koştuklarını söyleyen idarecilerin, hangi pembe ilacı aldıklarını merak ediyorum doğrusu. Öyle ya, siyaha bile bakılsa pembe gösteren böyle bir ilaca hepimizin ihtiyacı var.
Bizi yönetenler kalkınma hızını beş misli büyütmüşler. Enflasyonu çok yakında tek rakama düşüreceklermiş. Ekonomi düze çıkmaya başlamış bile. İşsizlik rakamında inanılmaz düşüşler yaşıyormuşuz.Devlet tüm kurumlarıyla tıkır tıkır işliyormuş.Terörün beline öyle bir darbe indirmişiz ki,bir daha toparlanmaları kolay değilmiş. Mülteciler işini fazla büyütüyormuşuz. Topu topu bir milyon Afganlı girmiş sınırlarımızdan. Harpten kaçan insanlara kucak açmayacağız da kime açacakmışız..?
Her Allah’ın günü televizyonlardan bunları işitip hayrete, dehşete düşüyoruz. Acaba biz mi bu ülkede yaşamıyoruz, yoksa idarecilerimiz başka bir ülkeyi mi yönetiyorlar? Kim istemez ülkesinin iyi olmasını, milletin huzur, güven ve refah içinde yaşamasını? Keşke öyle olsa, keşke iyi yönetilsek de,bizi iyi yönetenleri avuçlarımız patlarcasına alkışlasak.Ama gerçek öyle değil dostlarım. Bizim vergilerimizle bir eli yağda bir eli balda sırça köşkte yaşayanlar, yine bizim vergilerimizi yandaşlarına yağdırarak oyları toplayıp yıllardır iktidarda kalıyorlar. Zahmetsiz ve emeksiz geçimin yolunu öğrettiler millete.İşsize maaş, dar gelirliye destek,doğum yapana aylarca izin,toruna bakan ninelere bile para veriliyor bu ülkede. Ohh ne ala memleket.
Zaten tembel bir milletiz, çalışmaktansa hazıra konmayı çok severiz. İşte bu iktidar sevgi ve özlemimizi vaktinde keşfederek,üretmeden tüketen bir toplum haline getirdi bizi.Çiftçimiz havlu attı,maliyetleri bile kurtaramayınca toprağa küstü çoğu.Son yıllarda tarımı terk eden köylülerin sayısı inanılmaz oranda arttı. Bu yüzden yiyeceğimizin çoğunu dışarıdan ithal ediyoruz.Hayvanlarımızın yiyeceği samanı bile yeterince üretemiyoruz ki,onu bile yurtdışından alıyoruz.
Esnaf yetiştirecek çırak bulamıyor. Meslek okullarını bile imam hatibe çevirdiğimiz için, iş öğrenip bir meslek sahibi olacak gençler de ortalıkta yok artık. İşimize yarayacak insan yetiştiremiyoruz. Her sokağın başına bir Üniversite kurarak, diplomalı işsiz ordusunu iyice güçlendiriyoruz. Neredeyse iki oda bir salona sahip olanlar da Üniversite açacaklar. Bu çakma Üniversitelerin hocalarına akşamları ekranlarda televizyon bülbülleri olarak rastlıyoruz. Bazıları öyle şeyler söylüyorlar ki, bunlar olsa olsa kahvelerde okey hocası olurlar.Bu yüzdendir ki, Üniversitelerimizden ortaokul seviyesinde mezunlar çıkarmaya başladık.
İç politikamız tutarsız, dindar ve kindar bir nesil yetiştireceğiz diye milleti ikiye böldüğümüz yetmiyormuş gibi, şimdi bir de mültecileri sardık başımıza. İçerdeki insanımızı koruyacağımıza, dışarıdaki ümmeti topluyoruz ülkemize. Vergilerimizle milyonlarca insanı besliyoruz, bizden daha iyi yaşatıyoruz onları. Yabancılarla aynı yatağa soktuk milleti.Bunun çok büyük zararını çok yakında göreceğiz ama,bu zarara sebep olan iktidar o tarihe kadar ayakta kalabilecek mi acaba? Ordumuzu oradan oraya koşturuyoruz, bir yandan terörle boğuşturuyor, yandan başka ülkelerin güvenliğinde görevlendiriyoruz. Ne işimiz var bizim Suriye’de, Afganistan’da, Katar’da? İslam aleminin liderliğine soyunmak bize mi kalmış?Yurtdışında onca camiye niye milyonlarca dolar yatırıyoruz ki?Milletin parasını aklımıza estiği yere yatırma yetkisini nerden aldık?Kim verdi böyle bir yetkiyi,hangi hükümet programında, hangi seçim beyannamesinde yazıyor bu işler?
Dış politikamız, iç politikadan da daha beter. Etrafımızda tek dostumuz yok, çevremiz düşmanla sarılı. Bu düşmanların başında Amerika, İngiltere, Fransa, Yunanistan ve bazı Avrupa Birliği ülkeleri geliyor. Hele Amerika’nın burnumuzun dibine kurduğu üsler, PKK ve benzer terör örgütlerine verdiği silah, mühimmat ve teçhizat, bunlara ne demeli? Düşmana kafa tutacağımıza, içerdeki muhaliflere kafa tutuyoruz. Başımızdaki bunca belaya kayıtsız kalan Dışişleri Bakanını hemen değiştirmemiz lazım. Sadece onu mu, İçişleri Bakanını da, Tarım Orman Bakanını da, Adalet Bakanını da, hangi birini sayayım ki, hepsini toptan değiştirsek daha iyi olacak…
Birleşik Arap Emirlikleri ile düne kadar düşmandık. Şimdi ne oldu da, birden bire dost kesiliverdik? Bunu Sedat Peker’in susturulması olayına bağlayanlar var. Doğru mu, yalan mı bilemem ama, Sedat Peker’in iddialarıyla ilgili açılmış tek bir soruşturma yok hala. Ayrıca İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve eski Başbakan Binali Yıldırım hakkında da pek çok suçlama ve iddia mevcut. Hollanda Hükümeti Binali Yıldırım’ın milyarlarca dolarlık servetinden ve gemilerinden bahsediyor da, kimsenin kılı bile kıpırdamıyor. Eskiden bir devlet denetleme kurulu vardı, Cumhurbaşkanlarının talimatıyla böyle ve benzer iddiaların üzerine giderdi. Şimdi onun da görev tarifi değiştirildi ve dernekleri, cemiyetleri, vakıfları filan denetlemek gibi bir görev yüklendi bu kurula. Ehh artık Kanarya sevenler Derneğini bile rahatça denetleyebiliriz.
Şimdi gelelim madalyonun diğer yüzüne. İktidarı böyle de, muhalefeti nasıl acaba bu ülkenin? Kestirmeden al birini çal ötekine demek lazım. Biz devamlı iktidarı eleştiriyor, devamlı iktidarın yanlışlarını anlatıyor, devamlı iktidarı suçluyoruz. Acaba bu iktidara meydanları boş bırakan, ciddi muhalefet yapamayan, onca usulsüzlüğü engelleyemeyen, gece yarıları çıkarılan onca torba kanunlarını, Meclis’te görev yapmak yerine evlerine gidip uyuyan ve sabah kalktıklarında öğrenip öfkelenen muhalefet milletvekillerinin hiç mi suçu yok? Bugün Meclis’te AKP’nin 291 sandalyesine karşılık CHP’nin 139, İYİ Partinin 37, HDP’nin 58, küçük partilerin de 7 olmak üzere toplam 183 muhalefet milletvekili var. 14 iskemle de çeşitli nedenlerle boş. Bu 183 muhalifin iktidarı frenleyecek toplu ve doğru dürüst çalışmalarına, adalet yürüyüşü hariç hiç tanık olabildik mi?
Muhalefet Salı papağanlarından öteye gidemiyor. Birkaç iyi hatibin ve sorumlu bir-iki grup başkanvekilinin dışında takım çalışması yapamıyorlar. Kemal Kılıçdaroğlu çok beyefendi bir adam. Ama Türkiye’nin şu sırada çok beyefendiye değil, devletin ve milletin sorunlarının üstesinden gelecek genç ve yıpranmamış bir lidere ihtiyacı var. Bu konunun üzerinde gelecek yazıda duracak ve Kılıçdaroğlu ile AKP’yi iktidardan indirmenin çok zor, hatta mümkün olamayacağını anlatacağız.