Ankara’nın lüks AVM’lerinden Panora’ya acil bir ihtiyaç için girdiğimde alışveriş merkezlerinde görmeye alışık olmadığımız bir manzara ile karşılaştım. Sarar mağazası çalışanları, grev önlükleri ile eylemdeydi.
Özlem Akarsu Çelik
HAK-İŞ Konfederasyonuna bağlı Öz Büro İş Sendikası üyesi işçiler mart ayında başlayan “toplu iş sözleşmesi(TİS)” görüşmelerinden sonuç çıkmayınca 29 Ağustos’ta grev kararı almıştı. Patron, sendikanın, ilk altı ay için asgari ücret+yüzde 15, ikinci altı ay için asgari ücret+yüzde 20 zam talebini imzalamaya yanaşmamıştı. Türkiye’de genel ücret haline gelen asgari ücreti çocuklar bile biliyor ama bir kez daha hatırlatalım; net asgari ücret: 17 bin 2 TL…
“Bu parayla ev geçindirmek imkânsız!” dedi Sarar işçisi. Biliyorum diye cevap verdim. Sendikalı olmanın önemine dem vurduklarında derin bir iç çekip bir gazeteci olarak sendikasız olmanın ne anlama geldiğini çok iyi bildiğimi söyledim ve uzun sohbetin sonunda gelen sorular üzerine onlara basının hal-i pürmelâlini anlatmak zorunda kaldım. Tüm hak mücadelelerini, işçi eylemlerini ve taleplerini kaleme alan gazetecilerin kendi haklarını ara(ya)mamalarını anlamakta zorlandılar.
Bugünün Türkiye'sinde ahkâm kesen birçok “meslek büyüğünün” gazetecilerin haklarının gasp edilmesinde sorumluluğu olduğunu, bizzat sorumluluk makamında olmayanların da susarak bu suça ortak olduğunu söylediğimde ise şaşırmadılar.
Sahte kahramanlar da gazetecileri sömürüyor
Anlattıklarımı hayretle dinleyen eylemcileri en çok şaşırtan ise kendisine “muhalif” tabirini yakıştıran “büyük” televizyon ve gazetelerin patronlarının da sendika düşmanı olmasıydı.
-Oralarda sendikalı olmamıza izin verilmiyor. Hatta gazeteciler, Basın Kanununa bile tabi değiller!
-E nasıl çalıştırılıyorsunuz?
-Sizinle aynı kanuna tabi çalıştırılıyoruz. Gazetecileri Basın Kanununa tabi çalıştırması gereken patronlar özlük haklarımızı gasp ederek İş Kanununa tabi çalıştırıyor bizi. Böyle çalıştırılan gazeteci basın kartı alamıyor, yıpranma hakkı gibi birçok özlük hakkından mahrum kalıyor, hatta iş güvencesi dahi olmuyor bu yerlerde.
-Sizin durumunuz bizimkinden kötüymüş! Biz hiç olmazsa örgütlü olmaktan gelen gücümüzü kullanıp eylem yaparak sesimizi duyuruyoruz.
Son işittiğim bu cümle aklımda, oturdum bilgisayarın başına…
Türkiye’nin dört bir yanında işçiler eylemde… Kimi işyerinde grev var kiminde işçiler harıl harıl örgütleniyor, bir sonraki toplu iş sözleşmesine hazırlanıyor. Gazetecilerde ise durum gerçekten vahim. Basın çalışanlarının büyük çoğunluğu örgütsüz; sendikaya üye olmaya kalktıklarında kapının önüne konuluyorlar.
Medya, AKP’li yıllara kadar da temiz değildi ama bu dönemin en büyük kötülüğü, temizmiş gibi yapanları, “kahraman” zannedilenleri ifşa etmenin zorluğu. Çalışacak yer bulamayan meslektaşlarımız, bu niteliksiz medya patronlarının kurumlarında sömürülmeyi göze alarak mesleğini sürdürmek için çabalıyor. Buralarda çalışan gazeteciler işveren tarafından ya asgari ücretle ya da onun bir tık üstünde bir ücretle çalıştırılmaya zorlanıyor. Bunu söylediğimizde insanlar inanmakta zorlanıyor ama gerçek bu!
Her üç gazeteciden biri asgari ücret veya altında bir ücret alıyor
Gazetecilerin çalışma koşullarının vahameti için gelin Gazeteciler Cemiyeti’nin yaptığı “Gazetecilerin Mesleki Memnuniyeti-2023 Araştırması Sonuç Raporu’nun verilerine bir göz atalım. En çarpıcı başlıklar özetle şöyle:
- Gazetecilerin yalnızca üçte biri (yüzde 33,7) bir medya kuruluşunda 212’li olarak (5953 sayılı Basın-İş Kanunu kapsamında) çalışıyor.
- Gazetecilerin yüzde 54,1’i, günde 9 saat ve üzerinde çalıştırılıyor.
- Her üç gazeteciden biri, asgari ücret ve asgari ücretin altında ücret alıyor.
- Gazetecilerin yüzde 84’ü aldığı ücretin emeğinin karşılığı olmadığını düşünüyor. Aldığı ücretin, emeğinin karşılığı olduğunu düşünenlerin oranı sadece yüzde 4…
- Gazetecilerin yüzde 71.1’i, “Aldığım ücretle geçimimi rahatlıkla sağlayabiliyorum” ifadesine katıl(a)mıyor. Çünkü gazeteciler geçinemiyor…
- Gazetecilerin yüzde 81’i güvencesizliğin ifade özgürlüğünü olumsuz etkilediğini söylüyor.
Türkiye’nin dört bir yanında emekçiler eylemde ya da grevde… Hem de AKP’li yıllarda sıkça tanık olduğumuz “milli güvenliğe aykırılık” iddiasıyla grev yasaklamalarına, güvenlik güçleri ile hakkını arayan işçileri karşı karşıya getiren şiddet uygulamalarına rağmen…
Mersen, AS Plastik, MKB Rondo, Yolbulan, Elba, Polonez, Fernas, Akcanlar, KLS, Tarkett işçileri, moto kuryeler, belediye işçileri, kamu işçileri, özel sektör öğretmenleri başta olmak üzere direnenlere selam olsun!